tarihsel bir sıcaklıkla, gitgide yoğunlaşan bir ısıyla Arabistan çarpardı kalbi, Bir de Türkistan. Vurgundu Azerbaycan türkülerine. Ama, ille de Arabistan: Arabistan adı geçmeyegörsün, sonsuza açılan iki pencere olurdu gözleri + müthiş, gerçekten coşkulu olurdu + tam o zaman, Mekke yakınlarındaki bir mağarayı düşündüğünü, bir arkadaşlığı düşündüğünü, bir çocuğun bir Önder'e bağlanışındaki yüceliği düşündüğünü bilirdim mutlaka + ("PEYGAMBER'E BAĞLANMADAN YÜRÜNMEZ" derdi, "AŞILMAZ HİÇ BİR ENGEL" derdi, "PEYGAMBER'LE ALGILANABİLİR YERYÜZÜ" derdi). Konuştuğu kim olursa olsun, ya doğrudan ya da dolaylı olarak, hep PEYGAMBER'den bir söz, bir ilke aktarırdı onlara: kök salmamızı istiyordu çok derinlere: bağlantıyı çok dipten kurmak istiyordu: yüzeysel konumların yapaylığını çok iyi anlamıştı = iyi biliyordu tarihi (: "Ulusumuzun yapay konumu düzelir" derdi, "çünkü, diplerden; çok, çok derinlerden; yeni, gürbüz filizleri çıkacak tarihimizin, toprak üstüne" + "ulu ağacı kesince bitti, tükendi sanırsınız" derdi, "bizi öyle sanıyorlar" derdi, "artık kapandı bu defter sanıyorlar" derdi + ayağa kalkardı birden: "olur mu?" derdi, "kapanır mı bu defter?" derdi, "bu ulu ağaç kurur mu?" derdi, "defter kapanmaz" derdi, "tarihin belleği bizimkinden güçlü" derdi, "bu ağaç filiz verecek" derdi, "çok gür" derdi, "bir yerinden yeryüzünün").