Öncelikle çok güzel seri olduğunu belirtmek istiyorum. Bu seriye neden bu kadar bağlandığımı bilmiyorum. Tamam tamam buldum galiba ben de tıpkı Emir gibi Romeo ve Juliet hayranıyım. Zaten kitaplarda da çokça Romeo ve Juliet ayrıntıları var.
Serinin konusu ise umarım kısaca anlatabilirim çünkü biliyorum ki bir başlarsam kendimi tutamayacağım ve her ayrıntısını anlatacağım. Sahra çocukluğundan beri arkadaşının ağabeyi Ahmet'e aşık olduğunu zannetmektedir. Zannetmektedir diyorum çünkü daha gerçek aşkı tatmamıştır. Bir gün şımarık Romeo'nun partisine katılır ve orada Emir'in hayatını kurtarır. Emir'in de dediği gibi belkide Sahra'nın dünyaya gelme amacı o gece Emir'in hayatını kurtarmaktı. İlk iki kitapta Sahra ve Emir birçok macera yaşamıştır ve ikinci kitabın sonuna doğru Sahra duygularından emin olamadığı için ayrılmışlardır. Bu kitapta ise ayrı geçirdikleri 5 yıl boyunca neler yaptıklarıyla başlar. Ayrıca hikayeye yeni karakterler girer; kitap boyunca sinir olduğum ama sonunda öyle birşey yaparak üzüldüğüm Yasmin, Miguel, Naz ve hüzünlü kırmızı kurabiyem Rosa...Kitabın sonunda Sahra ile Emir tüm engelleri aşarak mutlu sona kavuşurlar. Ve son olarak;
"Binlerce kez beter olsun gece senin ışığın yoksa!"
Yaklaşık bir yıldır Oblomov'u eşimle beraber birbirimize sesli okuduk. Kâh o okudu ben dinledim, kâh ben okudum o dinledi. Kitabın son iki yüz sayfasını ise ben okudum o ve karnındaki bebeğimiz dinlediler. Bu kısa bilgi kitapla olan hikâyemiz.
Bu bir yıllık süreç de kitabın büyüsü hiç bozulmadı. Her zaman bizi sardı. Yer yer güldük, yer yer
daha çok kitabın konusunu anlatmadan kendi yorumuma değinmeyi tercih ediyorum ama çok sorulduğu için bu kez konusunu anlatarak başlıyorum.♡
Arkana adında kartlar üzerinden yeni bir örgüt, yeni bir düzen kuruluyor. elindeki gücü kartlar belirliyor ve her kart sahibi örgüt üyeleri de kendi varisini seçiyor. varisi oğlu olan Haris, oğlunun geçirdiği
Sahip olduğumuz her şey Allah’a aittir. Ve sahip olduğumuz her şey ona dönecektir. Bu kavrayış, bizi özgürleştirir ve en ağır kayıplarımızda bize yardım eder.
Albert Camus der ki, “Nefretin ortasında, içimde, yenilmez bir sevgi olduğunu buldum. Gözyaşlarının ortasınsa, içimde yenilmez bir gülümseme olduğunu buldum. Karmaşanın ortasında, içinde yenilmez bir tip sakinlik olduğunu buldum. Tüm bunların içinde fark ettim ki kışın ortasında, içimde, yenilmez bir yaz olduğunu buldum. Ve bu beni mutlu ediyor. Çünkü dünya üstüme ne kadar gelirse gelsin, içinde onu gerisin geri yollayan daha güçlü, daha iyi bir şey var demektir.”
"Teknolojik cihazlarımızda veya sahte bir sosyal medya dünyasında saklanarak gerçek hayatlarımızdan ve gerçek ilişkilerimizden koparıyoruz kendimizi. Ve bir nevi sosyal kabulün verdiği anlık ve geçici dopamin hücumuna bağımlı hale geliyoruz. Hayatımızın mahrem yönlerini, sosyal medyada yorum, övgü, beğeni almak ve takipçi kazanmak için paylaşmaya başlıyor hatta hiç tanımadığımız birileri tarafından görülmeye bekliyoruz. Hal böyle olunca da daha da yalnızlaşıyoruz."
Başörtüsü takmak mükemmel olduğumuz anlamına gelmez, ayrıca onu takmak için "mükemmel" olmayı da bekleyemeyiz. Bu düşünce şeytanın bir oyunudur, asla mükemmel olamayacağımızı bildiği için bu fikri bize karşı kullanır.
Elinizden hiçbir şey gelmediği anlarda bile dua edebilirsiniz; Allah'a pes etmediğinizi, hâlâ
çabaladığınızı gösterebilirsiniz ve bakarsınız her şey birden kolaylaşır.