Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Harriet Lerner

Harriet LernerÖfke Dansı yazarı
Yazar
8.6/10
648 Kişi
3.151
Okunma
169
Beğeni
8,4bin
Görüntülenme

Harriet Lerner Sözleri ve Alıntıları

Harriet Lerner sözleri ve alıntılarını, Harriet Lerner kitap alıntılarını, Harriet Lerner en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Öfkeyle ilgili sorunlarımızın çoğu, ilişki ile benliğimiz arasında seçim yaptığımızda ortaya çıkıyor.
"Benlik tanımlamak "ya da" kendine özgü olmak " insanın sonuçta tek başına yapması gereken bir iştir.
Reklam
Başkasını değiştirmeye ya da kontrol etmeye çalışmak hiçbir zaman işe yaramayan bir yöntemdir.
Gerçek sorunları belirlemek kolay iş değildir.
Örneğin: Kadın, kocasına şöyle der: “Oğlumuzu ihmal etmen beni çok öfkelendiriyor. Çocuk neredeyse babasız büyüyor sanki.” Burada ele alınan gerçek sorun ise şudur: “Kendimi ihmal edilmiş hissediyorum ve bana daha çok zaman ayırmadığın için öfkeliyim.” Yeni bir işe girmeyi düşünen kadına, kocası şöyle der: “Çocuklar evde sana ihtiyaç duyuyorlar. Çalışmanı destekliyorum gerçi, ama çocukların ya da evin ihmal edilmesini de istemiyorum.” Burada asıl sorun şudur: “Böyle bir değişim beni korkutuyor ve endişelendiriyor. Kariyerinin ilişkimizi nasıl etkileyeceğini bilemiyorum ve yeni işin için duyduğun bu heves bana, kendi işim konusundaki tatminsizliğimi hatırlatıyor.” Kadın, kocasına şöyle der: “Annen beni çıldırtıyor. Çok müdahaleci ve denetimci bir insan; sana hem oğlu hem de kocasıymışsın gibi davranıyor.” Burada göz ardı edilen asıl sorun şudur: “Annene karşı daha kararlı olmanı ve sınırları belirlemeni isterdim. Bazen merak ediyorum, senin asıl bağlılığın bana mı, yoksa annene mi?”
Açık ve etkin bir iletişim kurmak, şartların iyi olduğu durumlarda bile oldukça güçtür. Öfkelendiğimizdeyse, daha da güçleşir. Ne de olsa, fırtınanın tam ortasındayken kendimizi gözlememiz ya da esnek davranmamız pek olası değil. Duyguların yoğun olduğu durumlarda sakinleşmeyi ve yakındığımız etkileşimlerde oynadığımız rolün ayırdına varmak üzere biraz geri çekilmeyi öğrenebiliriz.
Kadın kendi yeterliliğini ve gücünü göstermekten kaçındıkça , erkek kendini olduğundan daha büyük görmeye başlar.
Sayfa 26
Reklam
Kadın, öfkesini etkisiz şekilde açığa vurduğunda ya da aşırı duygusal bir tutumla ifade ettiğinde, erkeğini tehdit etmez. Tam tersine, onun erkeksi serinkanlılığını korumasına yardım eder ve bu arada kendisi de çocuksu ya da mantıksız bir insan olarak algılanır. Değişim ancak, kadının sorunları belirlemesi ve öfkesini, yeni ve farklı bir şeye doğru ilerlemek amacıyla kullanması halinde gerçekleşir. Diğerleri için aşırı yüklenmeyi bırakıp kendi adına eyleme geçtiğinde, yetersiz yüklenen erkeği de büyük olasılıkla kendi huzursuzluklarını kabullenip bunlarla baş etmeye çalışacaktır.
Çiftlerin, özellikle baskı altında oldukları durumlarda tahterevalliyi dengeleme çabaları genellikle sorunu daha da büyütür. Kendini açması ve duygularını ifade etmesi için kocasına yüklenen duygusal, duygu odaklı kadın sonunda, onun daha da uzaklaştığını görür. Mantığını kullanarak aşırı duygusal karısını susturmaya çalışan serinkanlı, akıllı koca ise onun daha da çok çileden çıktığını görür. İkisi de eski yöntemi sürdürerek diğerini değiştirmeye çalışır. Dengeyi düzeltmek için kullanılan çözüm sonuçta, sorunun kendisi haline gelir.
Şimdi biz öfkeyi napalım ablam? Bir karar versen :)))
Ama madalyonun ikinci bir yüzü daha var: Öfke duymak bir soruna işaret etse bile, öfkeyi açığa vurmak sorunu çözmeyecektir. Öfkeyi açığa vurmak ilişkideki eski model ve kuralların korunmasına, hatta bunların daha da güçlenmesine ve dolayısıyla, değişimin gerçekleşmemesine yol açabilir.
Benliksizleşme, kişinin kendi benliğinin (düşünce, istek, inanç ve hırslarının), ilişkiden gelen baskılar altında çok fazla “tartışılabilir” hale gelmesi demek. Benliği uzlaşmaya en açık olan kişi, farkına bile varmadan benliksizleşmeyi kaçınılmaz olarak yaşayabiliyor. En çok özveride bulunan taraf, bastırılmış öfkeyle doluyor, sonuçta da bunalım ve diğer duygusal sorunlara karşı korunmasız hale geliyor.
Reklam
Değişmek istediğimizde bunu yavaşça yapmak ve böylece küçük, ama önemli bir değişimin ilişki sisteminde nasıl bir etki yapacağını gözleme fırsatı bulmak çok önemli. Hırsa kapılıp hızla değişmek istediğimizde hiç değişemeyebiliriz. Tersine, hem kendimizde hem de diğerlerinde çok fazla endişe ve duygusal yoğunluk yaratarak sonuçta eski model ve davranışlara geri dönmek durumunda kalabiliriz. Ya da önemli bir ilişkiyi telaş içinde kesebiliriz ki bu da aslında iyi bir çözüm olmayabilir.
Öfkeyi etkili bir biçimde kullanmayı öğrenmek, sorunlarımıza yol açtığını ve bizi mutsuz ettiğini düşündüğümüz diğer kişiyi suçlamaktan; diğer insanları değiştirmenin bizim işimiz olduğu fikrinden; onlara ne düşünmeleri, ne hissetmeleri ve nasıl davranmaları gerektiğini söylemekten vazgeçmeyi gerektirir. Ama bu, her davranışı kabul edeceğimiz anlamına gelmez. “Yaşa ve yaşat” tutumu aslında, ilişkide bizim için neyin kabul edilebilir ve istenebilir olup olmadığını belirleyememişsek, benliğini kaybetmiş bir konumda olduğumuzu gösterebilir.
Yaşamımızdaki en etkili ve en zorlu ilişkiler, aile ilişkileridir. Bu ilişki içinde yakınlık, “tıkanmaya” yol açabilir ve işleri değiştirme çabalarımız, aynı durumun kötüleşerek devam etmesinden başka bir şeye yaramaz. Öfke enerjimizi en yakın ve en zorlu ilişkilerimizde tıkanmışlıktan kurtulmak için kullanmayı öğrendiğimizde, ister dostlarımızla olsun, ister çalışma arkadaşlarımız ya da köşedeki bakkalla, tüm ilişkilerimizde daha büyük bir açıklık, denetim ve huzur sağlamaya başlayacağız. Yakın ailemizin üyeleriyle aramızdaki sorunların ele alınmaması ise, diğer ilişkilerimizdeki yangınların daha da körüklenmesine yol açar.
Her şeyi açığa vurmanın insanı, içe atmanın getireceği psikolojik tehlikelerden koruyacağını ileri süren şu öfke içeri öfke dışarı kuramı aslında doğru değil. Kavga etmemize rağmen sonunda haksızlıklara boyun eğmeye devam ediyorsak, yakınmamıza rağmen kendi umutlarımıza, değerlerimize ve potansiyelimize ihanet edecek şekilde yaşıyorsak ya da toplumun şirret, dırdırcı, öfkeli ya da yıkıcı kadın klişesine uygun davranmaya başlıyorsak, depresyon, kendine saygı duymama, kendine ihanet etme ve hatta kendinden nefret etme gibi duygularla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
Kavga etmek ve suçlamak kimi zaman, bir yöne ya da diğerine doğru adım atmaya hazır olmadığımız zamanlarda, hem statükoyu korumak hem de statükoya başkaldırmak amacıyla kullandığımız bir yoldur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.