Bir kahraman gibi ölme umudunu tamamen yitirdiğinde, ancak o zaman kendini kayıtsız şartsız edebiyata adadı; kaldı ki bu da kendini yok etmenin en radikal biçimlerinden sayılırdı.
Otoritesini sergilemek için kullandığı zenginlik ne kadar çok dikkat çekiyorsa, türlü hilelerle elde ettiği mutlak gücü yitirme korkusu da o kadar çok artıyordu.
Tek tek bireylerin, devletlerin ve tüm dünyanın tarihi her zaman daha ileriye ve daha güzele doğru yükselen bir kavis çizerek ilerlemez, aksine meridyene bir kez ulaşıldıktan sonra aşağıya, karanlığa doğru sürükleyen bir yörünge izler.
Zamanın hiç var olmadığını, yalnızca daha yüksek bir stereometri biçiminin kurallarına göre birbirine kenetlenen, yaşayanların ve ölülerin aralarında istedikleri gibi ileri geri hareket edebildikleri çeşitli alanların var olduğunu giderek daha fazla hissediyorum, ve bunun üzerinde ne kadar uzun süre düşünürsem, bana öyle geliyor ki, hâlâ hayatta olan bizler, ölülerin gözünde gerçek değilmişiz; yalnızca ara sıra, belirli ışıklarda ve atmosferik koşullarda onların görüş alanına girebiliyoruz.
Hatıralarımız aylarca, yıllarca içimizde uyur ve sessizce çoğalırlar, ta ki önemsiz, küçücük bir şey onları uyandırıp bizi tuhaf bir biçimde hayata karşı kör edinceye kadar.