İnsanoğlunun kötülüğünü ve acımasızlığını bir kez daha görüyoruz bu eserde. Gençliğinde gürbüz bir at olan Dorukısrak, oldukça güçlü ve hızlı bir attır. Sahibi İbrahim Ağa’ya yaptığı faydalı işlerle, zamanında fazlasıyla itibar kazandırmıştır üstelik. Ancak zaman geçer ve her canlı gibi Dorukısrak’ta yaşlanır. Artık eskisi kadar hızlı koşamaz, yük çekemez hale gelir.
Üssünoğlu İbrahim ise vefa nedir bilmez, Dorukısrak’ı işe yaramadığından daha fazla beslemek istemez. Bir zamanlar bir dediğini iki etmediği, bebek gibi baktığı atı yük gibi görünür şimdi gözüne. İstemez artık onu.
İşe yaramayan, yaşlanan atlar yılkıya yani doğaya öylece bırakılırlar. Yiyeceklerini kendileri bulurlar, zorlu hava koşullarıyla baş ederler. Bu kez Doru’da onlardan biridir. Ancak Doru hemen kabullenmez bunu. Kaç kez geri döndüyse de daha ağır bir işkenceyle geri gönderildi Üssünoğlu İbrahim’in evinden. En sonunda kabullendi kaderini ve döndü ovaya diğer yılkılıkların yanına.
Bu kitapta Doru’nun gözünden yaşadıklarını, hissettiklerini okuyoruz. Evden göderilmenin, bazen aç kalmanın, zorlu hava koşullarının onda yarattığı çaresizliği derinden hissedeceğiz. Abbas Sayar, şiirsel bir dille anlatmış hikayeyi. O sebeple okurken Doru’nun hissettiklerini yüreğimde hissettim bende. Ben severek okudum ve herkese tavsiye ederim.