Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Abidin Nesimi Fatinoğlu

Abidin Nesimi FatinoğluYılların İçinden yazarı
Yazar
6.0/10
2 Kişi
3
Okunma
2
Beğeni
1.713
Görüntülenme

Abidin Nesimi Fatinoğlu Gönderileri

Abidin Nesimi Fatinoğlu kitaplarını, Abidin Nesimi Fatinoğlu sözleri ve alıntılarını, Abidin Nesimi Fatinoğlu yazarlarını, Abidin Nesimi Fatinoğlu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
280 syf.
·
Puan vermedi
Hatıratları, otobiyografileri severim fakat ne yalan söyleyeyim bu biyografi beni ziyadesi ile sıktı ve normalden çok daha uzun bir sürede bitirdim. Abidin Bey milliyetçiydi sonradan komünist oldu, ben de irredantist ve soğukkanlı milliyetçi olduğum için ayrıca Atsız mecmua yazarlığından bireysel Komünist faaliyetlere uzanan bir yaşam öyküsünü merak ettim. Halbuki istediğimi tam manasıyla bulamadım. Hatırat çok soğuk, bir yerden sonra ansiklopedik bilgi okuyor gibi oluyorsunuz ayrıca iddialarına dayanak teşkil edecek bir şey de sunmuyor. Mesela Dr. Rıza Nur Bey ile yakın olduğunu hatta çok yakın olduğunu ismini vermediğini ama tanıyanların hemen Reha Oğuz Türkkan olduğunu anladığını ırkçı gençlerle bağını kestiğini iddia ediyor. Belki de doğrudur ama insan çok yakın olduğu eski bir sağlık bakanı ile bir fotoğraf dahi çektirmez mi, sonra Atsızın Dr. Rıza Nurun manevi evladı yaptığından niye bahsetmez anlamadım. Atsız Beyin ilk eşi ile akrabalığı muhtemelen Abidin Nesimiyi yanlı bir biyografi sunmaya itmiş.
Yılların İçinden
Yılların İçindenAbidin Nesimi Fatinoğlu · Nöbetçi Yayınevi · 20083 okunma
Öte yandan aynı tarihlerde Moskova’dan ressam Abidin Dino da İstanbul’a geliyor. O da ilerici, toplumcu çevrelerle ilişkiler kuruyor. Abidin Dino Celalettin Ezine gibi zengin biri değildir. Bu itibarla para koyarak bir hareket yapması, ilerici, toplumcuları çevresinde toplayıp yayın yapması mümkün değildi. Ancak kolektif sermayeyi ve ferdi emeği ile bir şeyler yapması mümkündü. Nitekim Abidin Dino da bu yönde emek harcamış, ilerici, devrimci ressam, şair, hikayeci ve yazarları bir araya getirmiştir. Bu gençler grubu o zamana kadar pek sönük bir durumda bulunan Servet-i Fünun (UYANIŞ) dergisi etrafında toplanmalarını gerçekleştirmiştir. Burada «Uyanış» dergisi yayınını yürüten Halit Fahri (Ozansoy) ile özellikle oğlu Gavsi Ozansoy’un ve Cavit Yamaç’ ın büyük payı vardır. Gerek Hasan Tannkut’un çıkardığı dergilerde, gerekse de «Uyanış» da yazı yazan gençlerin eserleri az çok bir değer taşıyordu. Celalettin Ezine de bu değerlerden faydalanmayı tasarladı ve bazı girişimlere başladı. Şimdi benim de ilgili bulunduğum hareketleri anlatıyorum.
Reklam
2. Dünya Savaşının patlak vermesi üzerine Almanya’da ve Batı Avrupa'da felsefe ve güzel san'atlar üzerinde incelemeler yapan Celalettin Ezine Türkiye’ye dönüyor ve Türkiye’nin ilerici, toplumcu çevreleriyle ilişkiler kuruyor. Celalettin Ezine’nin «Yakup ve Ötekiler» diye bir de edebî eseri vardır. Malî olanakları da uygundur. Prof. Hilmi Ziya Ülken, Sabahattin Eyüboğlu, Nurullah Ataç ve benzeri ilericilerle «İnsan» dergisini kuruyor. Bu yolla ilerici, toplumcu asistanlarla, özellikle asistan Hasan Tanrıkut’la tanışıyor. Hasan Tannkut yalnızca üniversite çevresinde değil, yayın alanında ve gençler arasında tanınan biridir. Ezine’nin Tanrıkut’la ilişkiler kurması ve birlikte çalışmaya imkân vermesi gençlerin ileri hareketine başlangıç noktası olabilirdi. Nitekim de olmuştur.
Sonradan dergileri, bu yazının, İstiklâl Mahkemesi savcısı Necip Ali Küçüka’ya ait olmadığını açıkladı. İstiklâl Mahkemesi savcısı Necip Ali Küçüka ise bu konuda hiç bir şey söylemeyip susmayı tercih etti. Daha sonra Necip Ali beyle bilvesile aşağıda anlatacağım şekilde tanışıp görüştük. Konuyu hatırlattığımda kesin olarak reddetti; kendisine yönelik bir oyun olduğunu söyledi. Ben de aynı kanıdayım. Bu oyun Fethi Okyar’a karşı yapılan oyunla aynı niteliktedir. Bunu aşağıda açıklayacağım. Broşür pek az miktarda basılmıştı. Dağıtımını doğru dürüst yapamadım. Broşüre yatırdığım parayı da çıkaramadım. Bu yüzden tasarladığım diğer broşürlerimi yayınlayamadım. Ancak, bilgilerine saygı duyduğum kişilere de broşürümü yollamakta kusur etmedim. Prof. Mustafa Şekip Tunç ve Sadri Ertem beylerle bu broşür yoluyla tanıştım. Bunlarla dostluklarımın ilerlemesine broşürün büyük etkisi oldu. Ziya Gökalp’la ilgili broşürdeki görüşlerimizi genişletilmiş olarak yeniden yayınlamayı düşünüyorum.
Türkçü-Turancılarm Necip Ali Küçüka imzasıyla bir tehdit yayınlamaları İstiklâl Mahkemelerinin yeniden işletilebileceğini ima niteliğindeydi. Böyle bir girişimin, liseli öğrencilerin kendi kendilerine CHP’nin ve Necip Ali Küçüka’nın onayı ve bilgisi olmadan yapılabileceğini düşünmek safdillik olur. Hemen şunu söyleyeyim ki Necip Ali Küçüka imzasıyla böyle bir yazının çıkması Türkiye’nin ilerici, halkçı, demokrat, vatansever çevrelerinde büyük bir korku ve kaygı yarattı. Rahmetli Lütfi Erişçi arkadaşım da bir hayli telâşlandı. Türk kamuoyunda bu yazının yarattığı paniği gidermek için yapacak bir tek şey vardı. Ziya Gökalp konusunda bilimsel bir broşür yayınlamak. Ben de bunu yaptım. Yedeksubaylıktan biriktirdiğim para ile bu broşürü bastım. Bu suretle Türkiye kamuoyunda beliren korku ve kaygıları gidermeye çalıştım. (Yıl 1940)
Turancı-Türkçü öğrenciler hareketlerini milliyetçilikle ifade ediyorlardı. Bu liseli gençler örgütlenmelerini şöyle bir efsane ile anlatıyorlardı: ideologları Avni Motun adında bir doktormuş. On on beş kadar lise öğrencisini etrafına alarak onları bu fikirlere göre yetiştirmiş, bir de kitap yazmış, bu öğrencilerine vermiş. Allah bu doktora kısa ömür vermiş çok genç bir yaşta ölmüş... Ama çok çalışkan bir kişi olan bu doktor ideolojisini anlatan kitaptan başka, sayısız makaleler de yazmış; bu makaleleri de öğrencilerine bırakmış. Irkçılık konusunda öğrencilerin yayınladıkları yazılar da bu Avni Motun’un yazıları imiş. Avni Motun’un tavsiyesine uyarak bu liseli gençler, tarihte de Ziya Gökalp’ı kendilerine önder alıyorlarmış. Rahmetli Lütfi Erişçi Ziya Gökalp’ın ırkçılıkla bir ilişkisi olmadığını, üstelik, ırkçılığa karşı olduğunu belgelerle ortaya koyan bir yazıyı 1940 yıllarında Ses Dergisi’nde yayınladı. Irkçı-Turancı-Türkçüler Necip Ali Küçüka imzalı tehditlerle dolu bir yazı ile Lütfi Erişçi’ye cevap verdiler. Necip Ali Küçüka ünlü «İstiklâl Mahkemeleri »nin Savcısıdır, İstiklâl Mahkemeleri Kanunu yürürlüktedir. Ama hükümet bu kanunu uygulamamaktadır. İstiklâl Mahkemelerinin yargılama niteliğini Hüseyin Cahit Yalçın’ın «bu mahkemenin hakimi olmaktansa mahkûmu olmayı tercih ederim» cümlesi çok iyi bir şekilde açıklamaktadır.
Reklam
Türkiye’de milliyetçiliğe dayanak ya coğrafî kültür milliyetçiliği, ya da tarihte ülkü birliğiyle olabilirdi. Bunlardan başka nitelikte bir milliyetçilik Türkiye’yi birleştirici değil, parçalayıcıydı.
Türkiye’de saf ırkı öne sürmek, ırkçılık yapmak, Türkiye’yi parçalamak, bölmek, dünya haritasından silmek demekti.
Kuvay-i Milliye ile Kuvay-i Seyyare çatışmasında Cami Baykurt’la Atatürk’ün arası açılmış, Cami Baykurt fevkalâde yetkilerle İtalya’ya gönderilmiştir.
Cami Baykurt’un asıl adı Abdurrahman Süleymaniye’dir. 19. yy. sonlarında Harb okullarındaki öğrenciler isimleriyle birlikte doğdukları yerlerle çağrılırlardı. Cami bey de Irak Süleymaniye’sinde doğduğu için harb okulundaki künyesi böyle idi. Harbiyede Mareşal Fevzi Çakmak’ın sınıf arkadaşı idi. İttihat Terakki gizli hareketlerine katıldığı için
Reklam
Cami Baykurt’tan söz etmem de gerekiyor. Benim kendisiyle tanışmam 1947 yılma rastlar. Arkadaşlığımız, benim iş için İstanbul’ dan ayrılıp 1949’da Doğu’ya gidişim ve Cami Beyin de kısa bir süre sonra ölmesi nedeniyle ne yazık ki uzun sürememiştir. Tanıştığımız dönemde rahmetlinin sağ eli tutmuyordu ve sağlığı yazı yazmasına elverişli değildi. O döneminde yazılarını söyleyip yazdırtıyordu. Bu işi de genellikle rahmetli Fehmi Yazıcı yapıyordu. Fehmi Yazıcı’dan önce Cami Baykurt, anılarını Roma elçiliği sırasında, Baykurt’un elçilik başkâtipliğini yapan Sami Beye yazdırtıyordu. Bu anılarının Balkan Savaşı (1912) sonuna kadar olan bölümünü 1948’de yazdırtmış bulunuyordu. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu tarihten sonra ilişkimizi sürdüremedik. Anılarını bitirip bitirmediğini bilmiyoruz. Ancak şimdi oğlu Vedat Baykurt beyden aldığımız özel bilgiden anılarını olduğu gibi Türk Tarih Kurumu’na verdiklerini öğrendik. Türk Tarih Kurumu’ndaki anılar da 1913 yılma kadardır. Oysa Cami Beyin Türkiye tarihindeki önemi 1919-1920’lere aittir.
DP kuruluşunda Sol temayüllüler
Celâl Bayar sol kesimin yardımını sağlamadan kuracağı partinin gelişemeyeceğini biliyordu. Genellikle Bayar malî sermayenin adamı olarak tanınıyordu. Bu itibarla sol kesimin ona karşı bir sempatisi yoktu. Oysa Bayar’m partisinin gelişmesi ancak sol kesim aydınlarının ona yakınlık göstermesine bağlıydı. Türkiye’de sol kesimin temsilcisi görünen ve öyle bilinen «Tan» gazetesinde Zekeriya Sertel, Celâl Bayar’m faşist olmadığını, sola açık bir kişi olduğunu savunur bir başyazı yayınladı. Bu yazının Bayar’m sol kesimin sevgilerini üzerine toplamasına etkisi oldu. Bu tarihlerde ben de Bilecik’te sürgündüm. İlerde anlatacağım gibi Bilecik'te DP ile yakından ilgilendim.
Bayar malî sermayenin adamı olarak tanınıyordu. Bu itibarla sol kesimin ona karşı bir sempatisi yoktu.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru İstanbul milletvekilliğine adaylığımı koyduğum sıralarda bir sosyalist parti kurma düşüncesindeydim. O günlerde Bilecik Devlet Hastanesi inşaatında şantiye şefiydim. Elimdeki maddî olanaklardan yararlanarak ileride kurulmasını tasarladığım parti için gerekli masa, dolap, vb. ni marangozhanede hazırlattım.
Sabahattin Ali, Vedat Baykurt ve Yeni Dünya
Dünyanın politik gidişi Türkiye’de çok partili bir düzenin gelmesini zorunlu kılıyordu. Bunun üzerine Cami bey bir siyasal parti kurma doğrultusunda çalışmalara başladı. İleride Cami Baykurt’la ilgili bölümde genişçe anlatacağım gibi rahmetli Fehmi Yazıcı arkadaşıma benden kurulacak bu parti için istediği ön program taslağını yolladım. Cami bey bu program üzerinde gerekli değişiklikleri yaptı ve görüşü alınmak üzere birçok kişiye yolladı. Cami Baykurt’un hazırlığını yaptığı bu parti «Türkiye Emekçi Köylü Sosyalist Partisi»ydi. Cami bey günlük gazete kurmadan bir siyasal parti kurmanın ve yaşatmanın olanaksız olduğunu biliyordu. Bunun için de bir günlük gazete çıkarma girişiminde bulundu. Gazeteye Sabahattin Ali 25 bin lira koydu. Cami Baykurt’un oğlu Vedat ile bir ortaklık meydana getirdiler. «Yeni Dünya» gazetesini çıkarmayı kararlaştırdılar. Yeni Dünya gazetesinin 5. sayısında Tan olayları adıyla anılan olaylar sırasında matbaa tahrip edildi. Partinin kurulması da tarihe karıştı.
363 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.