En Eski Ahmet İlhan Gönderileri

En Eski Ahmet İlhan kitaplarını, en eski Ahmet İlhan sözleri ve alıntılarını, en eski Ahmet İlhan yazarlarını, en eski Ahmet İlhan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
''Tüm günahları paylaşmalıyız seninle... rakıyı aynı bardaktan, küfürü bir ağızdan etmeliyiz... korkuyorum çünkü; ya farklı cehennemlere gidersek...?'' #Küçük iskender
Sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim....
Ahmet İlhan
Ahmet İlhan
Reklam
Duygularımızı tanımlamanın, neden olduğu hareketin içeriğini oluşturmanın zorluklarından biri de duygunun gerçek niteliğiyle ifâde edilişi arasında bir türlü aşılamayan ve kapatılamayan farktır. Dil, ne denli ustalıkla kurulursa kurulsun duyguyu tam olarak yansıtmadığı, genellikle duygunun sâdece bir yönünü öne çıkardığı ve hattâ çoğunlukla duyguyu çarpıtmanın, üzerini örtmenin, dikkati duygunun gerçekliğinden başka bir yöne çekmenin aracı olarak kullanıldığı için, bedenimiz, duygularımız ve bilincimiz arasında bulanık bir alan yaratır. Üstelik duygunun ifâde edilişinde ve niteliğinin belirlenmesinde, duyguya ilişkin gündelik dilin ve bilimsel, felsefî dilin kullanımında içerilen anlamsal farklar da bu durumu ayrıca zorlaştırmaktadır. Duygularımızı anlamlandırmadaki bir başka zorluk da duygunun içsel uyarıcı yönü, öznel deneyime içkin yapısı, özel bir sürece ilişkin gelişimi ve birçok ara ve anlık değişkeni doğasında barındırmasıdır. Çok farklı disiplinlerin araştırma nesnesi olan duygular, İngiliz doğabilimci Charles Darwin’in, Spinozist bir etkiyle ele aldığı ve ilk kez 1872 yılında yayımlanmış olan ve insanlarla hayvanların duygu değişimlerini inceleyen kitabı İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfâdesi adlı çalışmasıyla evrimin yanısıra antropolojinin, sosyolojinin, psikolojinin ve günümüzde sinirbilimin de konusu oldu. Kaldı ki duygular, çok öncesinden hep sanatın ve felsefenin konusu olagelmiştir.
Varoluşumuzun bir bedenle ya da bir bedende temsil edildiği bu dünyada, bedenimiz dışındaki her şeye (tüm bedenlere) duyularımız, duygularımız üzerinden dokunduğumuzu biliriz. Spinozist bir söylemle ifâde edersek duygularımız, bir dış nedenin bedenimiz üzerinde yarattığı etki, karşılıklı ilişki ise, sâdece duygularımız üzierinden varoluşumuzu kavradığımızı da söyleyebiliriz. İnsanın biyolojik ve bilişsel evriminde kolların ama özellikle parmakların hayatî bir işlevi olduğu söylenir. Kendimizdeki ve dışımızdaki her şeye dokunmanın, onları hissetmenin, kavramanın ve sonra onlara biçim vermenin araçlarıdır parmaklar. Duygularımız da hem aklımızın hem de bedenlerimizin parmaklarıdır diyebiliriz. Her şeye bedenin düşünceleri olan duygularla dokunuruz, onları anlar ve onlara anlam ve biçim veriririz. Ancak sâdece sonut olarak şimdi içinde yer alan bir nesneye dokunmanın araçları değil; geçmişin, şimdinin ve geleceğin sonsuz uzamına sonsuzca dokunmanın araçlarıdır.
Hiçbir filozofa nasip olmayacak denli büyük bir ilginin şairler tarafından Spinoza’ya gösterildiğini, filozofun adına ve felsefesinin içeriğine ilişkin çok sayıda şiir yazıldığını gördüğümüzde bunun sırrına ermek isteyeceğiz. Cemal Bali Akal, Leonie Nelly Sachs’ın bir şiirinde Spinoza’ya şöyle seslendiğini yazar: Okuyordun ve elinde bir midye tutuyordun. Narin veda gülü ile gelmişti akşam. Odan sonsuzluk ile tanışmıştı Ve müzik eski bir çalgı kutusunda başlamıştı. Akşam ışığında yanmıştı şamdan; Sen uzak kutsamayla yanmıştın Ata yadigârı eşyalar sandığında ah çekmişti meşe Ve geçmiş kutluyordu karşılaşmayı
Duygu kavramı her nedense hep beden dışında, soyut ve gizemli-kapalı bir durum olarak, bilimsel bilginin alanı dışında düşünüldü. Fakat Damasio, beynin, sinirsel haritalar şeklinde beden etkinliklerinin sayısız görünümünü resmetmek için uyumla çalışan bazı görevli bölgeleri kullandığını söyleyerek duygunun-hissin biyolojik, bedenseş bir olgu olduğunu ortaya çıkararak bu yaygın yanlış algıyı değiştirdklerini belirtiyor. Beyine sinyalleri getiren kimyasal ve nöronal kanallar, tuvale yansıyan renkler gibi yaşam portresini oluşturur. Nasıl hissettiğimiz artık o kadar gizemli değildir. Peki, niçin önemlidir hisleri ve kaynağını anlamak? Bu ne işe yarar? Cevap: “Hislerin ve onların öncülü olan duyguların nörobiyolojisini aydınlatmak, kim olduğumuzu anlamada merkezî önemi olan zihin-beden sorunsalı hakkındaki görüşlerimize katkıda bulunur. Duygular ve ilişkili tepkimeler bedenle, hisler ise zihinle koşut işler. Düşüncelerin duyguları nasıl tetiklediği ve bedenseş duyguların his adını verdiğimiz düşüncelere nasıl dönüştüğünün araştırılması, zihin ve beden, tek ve sorunsuzca iç içe geçmiş hâldeki insan organizmasının açıkça farklı iki görünümüne ayrıcalıklo bir bakış açısı sağlar.” Bu bilgiler ışığında artık duyguların, hislerin sâdece psikolojik, sanatsal ve felsefî ve hattâ gündelik dedikoduların malzemesi olmadığını; bizzat doğamızla, biyolojimizle, akıl ve ruh sağlığımızla ilgili yaşamsal kavramlar olduklarını rahatça anlayabiliyoruz. Damasio’nun da belirttiği gibi, Spinoza, bunun farkında olan ilk filozoftu, demek yanlış olmaz.
Reklam
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.