Lisede kompozisyon yazmaya pek hevesliydim, öğretmen bir konu belirlesin ve ödev olarak versin diye heyecanla beklerdim. İyi yazabilmek için örnek kompozisyonların yer aldığı bir kitap almıştım. Kitabın mavi kapaklı olduğunu bir de içindeki bir konu hakkında uzun uzadıya düşündüğümü hatırlıyorum: Savaşlar yapıcı mıdır, yıkıcı mı?
Buna ne yazabilirdim ki? Bir savaş neyi kurar neyi yıkar? Sonra zaman geçti, savaşlar üzerine kitaplar okudum, filmler-dizilerden de öte canlı yayında savaş izledim (hala izliyorum, bu değişmedi)
Savaşın yıkıcı yanlarını bir seyirci olarak canlandırdım zihnimde. Yapıcı yanları ise teoride kaldı hep. İşte Gümüş Aygır bana en çok bu seyirci olma halini düşündürdü.
.
1950, Geumsan köyüne götürüyor bizi Ahn JungHyo, Kore Savaşı’nın hemen öncesine. Ardından savaş başlıyor, kısmen korunaklı bir köy olmasına rağmen Geumsan’da da hiçbir şey eskisi gibi olmamaya başlıyor.
Savaşın ölü ve yaralı sayısından başka götürdükleri de oluyor. Bedenlerin bütünlüğünü, çocuklukları, güveni, inancı kırıyor. Savaşın geri planındaymış gibi görünüp, en derinden etkilenen çocuklara ve kadınlara odaklanıyor JungHyo. Yozlaşmayı da, ikiyüzlülüğü de gösteriyor.
Gümüş Aygır’ı da yazarın son sözünü de çok sevdim, umarım denk gelirsiniz bu esere~
.
Tayfun Kartav’ın dipnotlarıyla zenginleştirdiği özenli çevirisiyle~