Ölüme doğru gidiyoruz, tıpkı okun hedefe doğru gitmesi gibi, asla ıskalamayacağımız da kesin, ölüm bizim tek kesinliğimiz, tek gerçeğimiz, öleceğimizi daima biliyoruz, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, biçiminin bir önemi yok. Çünkü ebedi yaşam bir anlamsızlıktır, ebediyet hayat değildir, ölüm özlem duyduğumuz istirahattir, hayat ve ölüm birbirine bağlıdır, başka şey talep edenler imkânsızı isterler; tek elde edecekleri ve ödülleri duman olup gitmek olacaktır.
Bir Tanrı varsa eğer, kaos ve ölüm de O'nun unvanları arasında yer alacaktır, eğer Tanrı yoksa, bu da aynı anlama gelir, o zaman kaos ve ölüm kuşaklar tükenene dek birbirlerine yeter. İstediğimiz kadar tütsü yakalım, belirsizliğe ve çürümeye mahkumuz, neye yaparsak yapalım kurtuluş yok, iyilerle kötülerin yazgısı aynı, azizleri de canavarları da aynı uçurum kucaklıyor, adil olma ve adaletsizlik fikri, görgü kuralları gereği bağlı kaldığımız bir sayıklamadan başka bir şey olmadı hiç. Aslında, dinsel ve ahlaki fikirlerin kaynağı insandadır, bunu insanın dışında aramak anlamsızlıktır, insan metafizik bir hayvandır ve evrenin yalnızca kendi için var olmasını ister, ama evren insanı bilmez, farkında değildir ve insan bu tanımazdan gelmeye teselli bulmak için boşluğu tanrılarla, kendi imgesinden yarattığı tanrılarla doldurur. Böylece, içi boş gerekçelere tutunarak yaşamayı başarırız, ama bu gayet hoş ve teselli edici gerekçeler, bizler gözlerimizi - kuşatması ve tehdidi altında yaşadığımız - ölüme ve kaosa açtığımızda hiçliğe düşer. İman, boş şeylerden biridir ve bu dünyanın doğası üzerine insanı aldatma sanatıdır.
vaktiyle oynadığımız fikirler şimdi insanlarla oynamaya başlıyor ve ölçüsüzce tüketecekler kendilerini. hiçbir şeyden kaçamayacağız ve hiçbir şey bize artık lütufta bulunmayacak, sürdürdüğümüz düzen asla iyileşmeyecek, delilik ve ölüm bu düzenin temelleri olarak kalıyor, düzen onlara bağlı ve sağlıklı bir şekilde değişmeyeceğinden, biz istemesek de destekleyen şey öldürecek düzeni.