Berat Albayrak kitaplarını, Berat Albayrak sözleri ve alıntılarını, Berat Albayrak yazarlarını, Berat Albayrak yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Merhabalar,
Çok geç okuduğum bir eser oldu. Uzun zamandır kütüphanemdeydi ama anca fırsat bulabildim ve okudum. Severek okuduğum bir kitap oldu. Akıcı ve anlaşılır bir dili, neredeyse anlamını bilmediğiniz kelimenin yer almadığı, istatistiki bilgiler ve tabloların yanında karekod ile ulaşabileceğiniz ayrıntılı açıklamaların bulunduğu bir eser.
Öncelikle şunu söyleyeyim, aslında çok hevesli değilim kitap okumaya, ama çok beğendim. Türkiye’de ciddi bir proje üretmenin Türkiye’nin sorunlarıyla ciddi bir şekilde ilgilenmenin ve Türkiye’nin geleceğini ciddi bir şekilde oluşturmanın adımlarını çok güzel detaylarla anlatıyor. Kendim de branştan olduğum için araştırmaları ve çözümlemeleri çok hoşuma gitti. çözümler aranıyor, bu state of the art, yani bilim ve teknolojinin son standartlarına göre yapılıyor. Türkiye’deki her yöneticinin okumasını dilerim. Aslında Türkiye’deki her siyasinin de okumasını dilerim. Çünkü gelecek boş konuşmakla değil ciddi çalışmalarla olur. Takılı kalmakla değil ilerlemekle olur.
Berat Albayrak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı yapmış eski bir devlet adamımız. Bu kitabında da bu iki dönem yaptıklarını, yapmak istediklerini ve hatıralarını anlatıyor. Kitabın ismini de bir zamanlar kendisiyle özdeşleşmiş olan sözü “Burası çok önemli – Burası çokomelli” olarak koymuş. Kitabın başlığındaki “Burası”
Özel bankaların pandeminin başlangıcındaki tavrı, "Ekonomiye, Hazine ve Merkez Bankası destek olsun, gerekirse kamu bankaları devreye girsin, biz olan-biteni kenardan izleyelim" şeklindeydi. Kendileriyle defalarca görüşüp bu zorlu süreçte destek istedik, telkinlerde bulunduk. Eğer kredi müşterilerine destek olmazlarsa ciddi bir batık kredi yükü ile karşılaşacaklarını ve mudilerinin tasarruflarının riske gireceğini ifade ettik. Ancak, bir karşılık alamayınca onları da oyuna sokmak için aktif rasyo düzenlemesini yapmak durumunda kaldık.
2018'deki kur saldırısının ardından, eylül-ekim aylarında bir özel bankamızın bankacılık teamüllerine aykırı şekilde yüklü miktarda Türkiye CDS'i satın aldığını, bunun neticesinde ülke risk primimizi 80-100 kadar yukarı taşıdığını, yani ekonominin tüm paydaşlarının yurt dışından döviz borçlanma maliyetini 100 baz puan artırdığını tespit ettik. Yine bazı bankalarımızın, dövizini satıp TL'ye geçmeyi düşünen müşterilerini caydırmaya çalıştığını ya da müşterilerine TL'den dövize geçmeyi telkin ettiğini gördük. Ayrıca, dövizin kıt olduğu dönemlerde, bazı bankalarımızın ihtiyacın 2-3 katı kadar dövizi yurt dışı muhabir bankalarda tuttuğunu, daha iyi nemalandırma imkanı olmasına rağmen ısrarla bu dövizi ülkeye getirmediğini gördük.
Ülkemizde "teminat ve kefalet bankacılığı" diye de ifade edilen, daha kaba tabirle "tembel bankacılık" ya da "plaza bankacılığı" da denen bir bankacılık anlayışı var. Yani, teminatınız yoksa ya da yetersizse, bankalar kolay kolay nakit akışınızı inceleyip, ona güvenip de size kredi vermiyor. Tabii böyle bir ortamda şirketlerin teminat olarak kullandığı gayrimenkullerin değerlemeleri son derece önemli hale geliyor. Çünkü bu değerlemeler firmaların ne kadar kredi kullanabileceğini ve dolayısıyla ne kadar iş yapabileceğini belirliyor.
Reel sektör temsilcilerinin şikayeti şu: Bankalar, bağımsız çalışması gereken teminat değerleme şirketlerini baskı altına alıyor. Değerlemelere müdahale ediyor, çoğu kez zorla düşük göstererek kendi risklerini azaltma yoluna gidiyor. Ancak bu durum firmaların krediye erişimini sınırlıyor.
Özetle bankalarımızdan hepimiz şunları bekliyoruz: Topladıkları tasarrufları ithalatın ve lüks tüketimin finansmanına ya da reel anlamda bir değer oluşturmayan Hazinecilik faaliyetlerine değil; yerli üretim ve ihracatın finansmanına, istihdam oluşturucu alanlara, kısaca milli gelirimizi ve servetimizi artıran alanlara yönlendirsinler.
Mudilerimizin parasını koruyoruz bahanesinin arkasına sığınarak ve aşırı ihtiyatlı bir duruş sergileyerek yatırımcıyı ve üreticiyi finansmandan mahrum bırakmamalılar. "Biz kârımıza bakarız, kaynak verimliliğinin ya da milli gelirin artırılması bizim işimiz değil" diyerek bir kenara çekilmemeli, sorumluluktan kaçmamalı, toplumsal ve sosyal sorumlulukları olduğunu unutmamalılar. Müşterilerini daha iyi tanımaları gerekiyor. Türk lirası kredi kullanıp aldığı parayla döviz spekülasyonu yapmak amacıyla kapılarına gelen yerli ve yabancı firmalara kapıyı gösterme iradesini artık ortaya koymaları gerekiyor.