Galler’de dünyaya geldi, Britanya dışında bir süre New York ve Chicago’da yaşadı. İlk öykü kitabı Some New Ambush’un ardından 2015 yılında yayınladığı Kuytu, aralarında Frank O’Connor Uluslararası Öykü Ödülü ve Jerwood Kurmaca Keşif Ödülü’nün de olduğu çok sayıda edebiyat ödülüne layık görüldü. Antolojilerde ve dergilerde yayınlanan öyküleri ayrıca BBC Radyo 4’te de seslendirildi. Kurmaca dışı yazılara da imza atan Davies’in son olarak 2018 yılında West adlı romanı yayınlandı.
... hem zamanla her şeyin geçtiği doğru değil miydi zaten? Bu da geçecekti. Eninde sonunda her şeyin bir çaresi vardı. Yapması gereken o çareyi bulmaktı.
Öykü okumayı oldum olası sevmişimdir, fakat son zamanlarda okuduğum öykü tarzı kitapların hiçbiri beni Kuytu kadar etkilemedi.
Kuytu.. Ne güzel bir kelime diye düşünmüştüm kitaba rastladığımda. Neler saklarız kuytularda? Evlerin, odaların kuytularında? Ya doğadaki kuytular neleri gizler? Mekânın kuytuları bir yana, onlar keşfedilebilir, açığa çıkabilir her neyi gizliyorsa. Peki ya insanların kuytuları? Sırrına vakıf olunabilir mi insanın kuytusunun? Geçtim bir başka insanı, kendimizin kuytularında neler var bilebiliyor muyuz gerçekten; inebiliyor muyuz o kadar derine ve var mı buna cesaretimiz?
Bu kitaptaki öykülerin bana bıraktığı sorular bunlar, zira her bir öykünün kuytusunda beklenmeyen bir şeyler gizli gerçekten de. Öykünün başında asla kestiremediğiniz, sona geldiğinizde bir "aaaa !" ya da "hadi canım!" dedirten bişeyler. Küçücük bir taşı kaldırdığınızda ya da kırlık bir yerde bir parça çimeni, bir yaprağı şöyle bi kenara çektiğinizde karşınıza sizi ürküten bir kurtçuk, bir böcek de çıkabilir, çok güzel minik bir çiçek veya bir kelebek de..Bu öykülerde de öyle; iyisiyle kötüsüyle insanlık halleri çıkıyor karşınıza, ama öyle o insanı 'tanıyorum' diyenlerin bilebileceği genel-geçer haller değil; hepimizin ancak kuytularında saklı olabilecek türden haller... Hani en 'yakın'larımızın bile bilemeyeceği...
Ayrıca çevirisi çok başarılı yapılmış, dupduru bir dili var kitabın; okurken dinlendiriyor, bir ırmağın kıyısına oturmuşum da incecik bir şırıltıyı dinlermişim gibi hissettirdi. İşlerin güçlerin yoğun olduğu şu günlerde iyi geldi.
Öykü severler kaçırmasın derim.
Carys Davies, on yedi öykü anlatıyor Kuytu’da. İlk hikayeden son hikayeye dek ise tahmin edilemez sonlar ile örüyor cümleleri. Tek sayfalık öykü de dahil buna..
.
Frank O’Connor öykü ödülünü de kazanan bu eser,huzursuzluk yaratan ama onlarla yaşamaya alıştığınız fay hatları ile dolu. Karakterlerin gizli tutkuları, yaşanmış ve yaşanacak olanların beraberinde getirdiği iniş çıkışlar..Nasıl başlayıp bitirdiğinizi anlamıyorsunuz. Ters köşeler, büyük acılar ve bir o kadar da büyük umutlar görüyorsunuz.
.
Eserin orijinal ismi öykülerin birinin de ismi olan The Redemption of Galen Pike, ancak çevirmen Yasemin Akbaş kitabın ruhuna başka bir adı uygun bulmuş,Kuytu..Ki çok da iyi bir tercih olduğunu düşünüyorum. Her bir karakterin açıktan değil kuytularında kalan kırıntılarını okuduğumuz düşünülürse..
.
Ve Burak Akbay’ın bu kapak tasarımı da dağınık çizgilerle oluşturulmuş bir kesiğe odaklanıyor, dokunulduğunda acıyacak biliyorsunuz ama dokunulması için de dualar mırıldanıyorsunuz. Tıpkı kitabın içinde okunmayı bekleyen karakterler gibi.
Yazardan okuduğum ilk kitap. Zaten hâli hazırda iki öykü bir de romanı bulunmakta. Gazetede gördüğü bir haber uğruna kızını, evini, tüm yaşantısını arkasında bırakıp hayallerinin peşinden giden bir adam Bellman. Beyaz Adamın bu yolculuğunun ona eşlik edenlerle geride bıraktıklarının hayatlarına etkisi okumak çok etkileyiciydi. Ah Bess! babanın yokluğu seni nelerle mücadele etmek zorunda bıraktı.Hayallerinin peşinden koşmak mı yoksa gerçekleri kabul edip düzenini devam ettirmek mi? Okurken bu soru kafanızda dönüp duruyor. Yazara bir şans verin derim pişman olmazsınız.