Çocuklarımız yakın tarihimiz hususunda okullarda anlatılan propaganda ile hareket etmektedir. Yıllarca devlet ideolojisi olarak okutulanlara gerçekten böyle midir sualini soranlar neredeyse yoktur.
Hal böyle olunca biraz farklı yazan çizen konuşanlara karşı ötekileştirme hareketi hasıl olmaktadır.
Kadir Çandarlıoğlu bu eser ile yakın tarihe ait bazı meselelerde vesikalarla cevap vermiştir.
Kadir Mısıroğlu
Belgelerle Gerçek Tarih 2012 yılında kurulmuş olup yaklaşık o günden beri benim Facebook ve çeşitli sosyal mecralarda çalışmaya takip ettiğim bir sayfaydı zaman zaman kurucusu olan
Kadir Çandarlıoğlu ve Belgelerle Gerçek Tarih sayfasından çok istifade ettim,
Kadir Mısıroğlu'nun En Tartışmalı Sözlerinin Tahlili ,Belgelerle Gerçek Tarih serisi şeklinde kitapların çıkacağı duyunca heyecanlanmıştım ve serinin bu birinci kitabını çok dikkatle ve keyifle okudum. Kitabın içindeki bazı konularla ilgili daha önce okumalar yaptığım için aşinaydım ama bazı konuları ilk defa okudum ve hem şaşırdım, hem öğrendim. Örneğin Sultan 2. Mahmud'a neden gavur padişah denildiğini tam teferruatıyla bu kitapta öğrendim, kitap öyle tek kaynaklı, kaynakçalı bir kitap değil, iki yüz üzerinde bir geniş kaynakça ile yazılmış bir eser olup ve bu kaynaklar tek taraflı yazarlar değil yerli ve yabancı, karşıt görüşlü bir çok kişiden yararlanılmış. Kitabın içerisinde bazı işlenen konular şöyle
Kadir Mısıroğlu 'nun "Keşke yunan galip gelseydi" sözünün izahı.
Josef Stalin ordusunda ki askerlerin üzerine Kur'an, Ayetel Kürsi okuttu mu?
Karl Marx Cinni mi? "Das Kapital"i Karl Marx'a cinler mi yazdırdı?
Karl Marx'ın satanizm ve karanlık güçlerle ilgisi var mı?
William Shakespeare 'in müslüman olduğu iddiası kime ait, bu iddia dünyada ve Türkiye'de ilk ne zaman ortaya atıldı?
Gibi konular işleniyor. Ama daha bir çok tarihi bölümler ve
Kadir Mısıroğlu ilgili bölümler de var... Çok beğendiğim, hassas çalışılan nitelikli bir eser...
Roma Üniversitesi Çağdaş İtalyan Tarihi bölümünde, Türk-İtalyan ilişkileri üzerine doktora yapan
Fabio L. Grassi ’nin kaleme aldığı “Atatürk” biyografisinde, M. Kemal’in Yunanlılar ile olan ilişkisinin neticesi şu hüküm cümlesiyle ifade edilir:
“Bütün anekdotlar, siyasi akılcılığın ötesinde Atatürk’ün insani olarak Yunanlılara karşı asla olumsuz bir duygu beslemediğini gösterir.”
Ermenistan 1915’te yaşanan hadiseleri beynelmilel arenada temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze koyarken, maalesef biz Yunan mezalimini unutturmaya çalıştık.
Kemalistlere göre Yunanlılarla ebediyen düşman olmak doğru değildir… Ne var ki onlara karşı pek şefkatli ve müşfik olan Kemalistlerin bir asırdır Osmanlı’ya ağız dolusu sövmeleri veya Araplara kin kusmaları en hafif tabirle açık bir tezattır...
Nitekim M. Kemal, Montrö Sözleşmesi imzalandıktan sonra 19 Temmuz 1936’da Tevfik Rüştü Aras’a şu tebrik mesajını gönderir. “Tebrik ederim; Montreux Konferansı’nı pek parlak demeyeceğim, makul neticelendirebildiğinden dolayı."
Montrö Mukavelesi’nin kısmî bir başarı olduğu söylenebilirse de ticaret gemilerine “ücretsiz” geçiş izni verilmesi tam bir fiyaskodur. Bu hususta maddi kaybımızın haddi hesabı yoktur. Bu ülkenin vatandaşları otomobille “15 Temmuz Şehitler Köprüsü, FSM ve YSS Köprüleri”nden dahi “geçiş ücreti” öderken yabancı iş adamlarının tonlarca yük taşıyan ticaret gemileri “İstanbul Boğazı”ndan “ücretsiz” geçmektedirler. Bu utanç verici bir aşağılamadır.
İlber Ortaylı ’nın “tavsiye kitapları” arasında bulunan
Şevket Süreyya Aydemir ’in “Tek Adam” adlı, Atatürk biyografisinde yer alan sözler de Prof. Gürel’i teyit eder mahiyettedir. Aydemir; “Pakt hiç bir zaman ciddi bir askerî güç haline gelemedi.” diyor ve ilave ediyor; “Ve Balkan Paktı, hele Atatürk’ün ölümünden sonra, artık havada kalan bir anlamdan ibaretti.