Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Muhammed B.El-Muhtar Eş-Şankiti

Muhammed B.El-Muhtar Eş-ŞankitiSiyaset Fıkhı Siyasi Sünnet yazarı
Yazar
8.2/10
29 Kişi
90
Okunma
14
Beğeni
2.426
Görüntülenme

undefined Muhammed B.El-Muhtar Eş-Şankiti Sözleri ve Alıntıları

undefined Muhammed B.El-Muhtar Eş-Şankiti sözleri ve alıntılarını, undefined Muhammed B.El-Muhtar Eş-Şankiti kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Müslüman insan, "ne kadar geri kalmış gözükürse gözüksün, yeni insanın yani 'evrensel vatandaş'ın ya da Dostoyevski'nin ifadesiyle 'evrensel insan'ın psikolojik şartlarını gerçekleştirme hususunda, medenileşmiş insandan daha iyi bir noktadadır.
Milliyetçilik ve Şifası
Bazı İslamcıların düşündüğü gibi milli aidiyetin meşru bir kimlik olmadığını kastetmiyoruz, aksine bizim burada kastettiğimiz şey, eğer toplumların çoğulcu yapıdaki kimliklerini doğru bir şekilde idare etmesi ve ortak medeniyet havzasını hakkını vererek takdir etmesi isteniyorsa, tüm toplumsal kimlikler gibi meşru bir aidiyet olan milli aidiyetin, başka aidiyetlerle göğsünü genişletmeye ve önünde ahlaki-düşünsel ufuk lardan oluşan engin mesafeler açmaya ihtiyaç duyduğudur. Burada söz konusu olan en büyük aidiyet İslam ve en geniş feza Islam medeniyetinin fezasıdır.
Reklam
Ortak medeniyet ikliminden kaçmanın meyveleri acı olmuştu. Çünkü bu kaçış neticesinde ne Araplar ne de Türkler hayal ettikleri şeyleri gerçekleştirebildiler. Yani ne Araplar Türk yönetiminden kurtulmakla hayal ettikleri rönesans ve dirilişi (nahda) gerçekleştirebildiler, ne de Türkler Araplardan kurtulmakla Avrupa Birliğine alındılar.
Bazı Arap laiklerin içine düştüğü çelişki, özgürlüğe besledikleri sevgiden daha çok İslam'a karşı duydukları nefrettir, bunlar azınlıkların haklarını savunurken çoğunlukların haklarını heder etme peşindeler. Bu laik ve liberallerin yüksek sesle dile getirdikleri sloganlar ise kimi zaman şımarık azınlıkların akılsız çoğunluğun sırtına binmek için kullandıkları şeffaf bir örtüye dönüşüyor. Arap dünyasındaki laik seçkinler ile bu topraklara dair sömürgeci emelleri bulunan uluslararası güçlerin liderleri bu konuda aynı tutumu sergilemekte ve çoğunluklara bilfiil uygulanan zulümlerden daha çok azınlıklara uygulanma ihtimali olan muhtemel zulümler onların uykusunu kaçırıyor.
Selefiler ise tarihi mutlaka kopyalanması gereken bir vahiy olarak görmüşlerdir ki bu da insanî açıdan kabul edilmesi mümkün olmayan bir şeydir.
Hıristiyanlık bir devlet kurmamış, aksine kurulu olan bir devletin içinde doğmuştur ve aynı şekilde kanunlardan oluşan bir sistem getirmemiş, Roma kanunlarını miras almıştır. Diğer yandan İslam dini, siyasi ve hukuki geleneklerden yoksun olan bakir bir yerde doğmuş; kendine özgü bir devlet ve kendine özgü bir kanunlar sistemi inşa etmiştir. Bu İslami kanunlar, modern dönemin başlarına kadar İslam toplumlarına hükmet meye devam etmiştir. Oysa çağdaş kanunlarla değiştirilinceye kadar Hıristiyan toplumlarına hükmeden şey ise Roma kanunlarıydı.
Reklam
Milliyetçilik Hastalığı
Avrupa tarihinden ibretler çıkarmaya en çok da İslam medeniyet ikliminin asırlar boyunca bir arada tuttuğu Araplar, Türkler, Kürtler, Afrikalılar, Amaziğler, Farslar ve diğer milletler muhtaçtır. Çünkü daha önce Avrupa da bu milliyetçi aşırılıkları yaşadı ama yürüdüğü bu yol onu birinci ve ikinci dünya savaşlarına ve bu savaşların sebep olduğu büyük yıkımlara götürdü. Böylece beşeriyeti oluşturan diğer milletlere karşı üstünlük iddiasıyla yürütülen ve her türlü zulüm, sömürge ve istismarı meşrulaştır mada kullanılan Avrupa milliyetçiliği (beyaz adam milliyetçiliği), kendini diğer Avrupa halklarından üstün gören ve tüm barbarlığıyla Nazizmde ifadesini bulan seçilmiş ari ırk teorisini benimsemiş Alman milliyetçiliğine dönüşmüştü.
Laikler vahyi mutlaka aşılması gereken bir tarih olarak görmüşlerdir ki İslami açıdan bunun kabul edilmesi mümkün değildir.
Mevdudî,
raşit hilafetin özelliklerini açıklamaya odaklanmış ve bu özellikleri altı madde halinde şöyle özetlemiştir: Hilafet; "seçime dayalı hilafet" ve "şuraya dayalı hükümet" modeli olarak kurulmuş ve yürütülmüş, onda "demokratik bir ruh" somutlaşmış, "hukukun üstünlüğü" tanınmış, "kamu malı emanet olarak görülmüş", ayrıca toplumsal açıdan "asabiyete dayanmayan bir hükümet" inşa edilmiştir.
Nush - Samimiyet
Üç şey vardır ki Müslümanın kalbi onlarda sebat eder; birincisi amellerini yalnız Allah'a has kılarak ihlas üzere olmak, ikincisi yöneticilerine karşı samimi olmak, üçüncüsü ise Müslümanlar cemaatine bağlı kalmaktır, çünkü Müslümanların duası kuşatıcıdır."
Reklam
Ibn Teymiyye, Arap ve Fars cahiliyye döneminin İslami metinleri anlama üzerindeki etkisini gözlemlemiş ve Şia'nın imameti ehlibeytle sınırlandırmasına reddiye kapsamında şunları söylemiştir: "Ancak kendisinde Arap veya Fars cahiliyyesinden bir iz taşıyan kişi 'peygamberin ehlibeyti velayete daha layıktır diyebilir. Çünkü Araplar cahiliyye dönemlerinde reislerinin ehlibeytini öne geçiriyorlardı, aynı şekilde Farslar da kralları nin ehlibeytini öne geçiriyorlardı." İbn Teymiyye halifeliğin Kureyşiliği meselesine kolayca teslim olmasaydı, hilafeti peygamberin ev halkıyla si nırlandırmak ile onun kabilesiyle sınırlandırmak arasında bir fark olma dığını elbette görürdü. Her iki anlayış da aynı membadan kaynaklanıyor aslında; o memba da, İslam'dan önceki toplumsal ve siyasal geleneklerdir. Ve bu membada, İslam'ın getirdiği ve Rasulüllah'ın (sav) veda haccında ümmeti karşısında yüksek sesle ilan ettiği "insanlar arasındaki eşitlik" ilkesinden eser yoktur.
Rasulullah'la (sav) görüşmek üzere zaman zaman Medine'ye gelen heyetler, ilk anda Rasulullah'ın hangisi olduğunu ayırt edemiyorlardı. Çünkü o, diğer insanların arasında onlardan biri gibi yaşıyor, günlük yaşamın da kendisini onlardan ayıran herhangi bir imtiyaza sahip olmuyor, genç bir devletin başında bulunup muzaffer orduları yönettiği halde kralların yaptığı gibi herhangi bir şatafata başvurmuyordu. Enes b. Malik şöyle söy lüyor: "Biz Nebi (sav) ile birlikte mescitte otururken, deve üzerinde bir adam geldi, mescidin önünde devesinden indi, deveyi bağladı ve şöyle dedi: Muhammed hanginiz? Nebi (sav) insanlarla birlikte yaslanmış otu ruyordu, onu göstererek 'işte şu yaslanan beyaz adam' dedik..."
Sıffin "İslam tarihindeki demokratik İslami yönetim tasarısının tarihsel seyrine devam etmesini engelleyen bir dönüm noktasıdır. Râşid halifeler dönemini bitiren ve İslam tarihindeki ilk kral olan Muaviye b. Ebu Süfyan'ı sahaya getiren şey aslında bu savaştı.
İslam medeniyetini anayasal krizden çıkarmanın çok kolay bir şey olmadığını biliyoruz, hatta bu iş çeşitli alanlarda çalışma yapmayı gerektirecek oldukça zor ve karmaşık bir mesele olarak önümüzde durmaktadır. Biz taklitten ve içtihatsızlıktan çok çekmiş bir ümmet olarak, iyice araştırıp sınamaksızın başkalarının yolundan yürümek istemeyiz. Bu yüzden bazı laik ve liberallerin İslam toplumları için önerdiği çözümler, zorluğu kolaylaştırmış gibi gösterdiği ve taklidi kökleştirdiği için, aldatıcıdır. Bazı selefilerin yaptığı gibi tarihsel modele bağlı kalmak ve onu olduğu gibi kopyalayıp bugüne taşımaya çalışmak ise, içtihadı öldürdüğü ve tıkanıklığı daha da artırdığı için, aynı şekilde yine aldatıcıdır.
Takva sahibi şahıs tıpkı Sad b. Ubade gibi salih bir kişi olabildiği gibi bazı durumlarda bu takva, Sad b. Ubade'de olduğu gibi kendisini cahiliyet taassubundan kurtaramayabilir de... Mesela Aişe (r.anha), bir seferinde Sad b. Ubade'nin salih bir insan olduğunu ancak kendisini kimi durumlarda cahiliyet taassubundan kurtaramadığını söyledi. Sa'd b. Ubade'nin, İfk hadisesinde Sa'd b. Muaz'ın "Bu kişi bizden biri ise biz, diğer kabiledeyse onlar cezalandırır" teklifine karşı münafıkların başı Abdullah b. Ubeyy'e taraf çıkması gibi...
271 öğeden 256 ile 270 arasındakiler gösteriliyor.