Zamanın ne başı ne de sonu vardı. Zaman yalnızca amatörler için, saat ve telefon kullanan, ilerlemek için büyük bir acele içinde olan insanlar için geçerliydi.
Kitabı yarıda bıraktım ve aslında çok iyi gidiyordu. Artık polisiye okuyamayacak mıyım? Okumaya çalıştığım, okumayı başardığım bütün polisiyeler birbirine benziyor. Karaktere dönüşebilen tipler birbirinin aynı sayılabilir, meselâ bu kitaptaki Munch ile Inge Löhnig'in çok iyi dedektiflik serisindeki Dührenfort (ya da benzeri bir isim) birbirine
Tipik polisiye kurgusu; kaçırılan çocuklar , olayları okuma yeteneği açısından başarılı bayan polis ve ortağı kahraman polisimiz.
Ayrıca Jo Nesbo kitaplarını bilenler için de yazım tarzı olarak hemen hemen aynı diyebilirim; uzun uzun ve de çok ayrıntılı bir anlatım … (Norveçli yazarların ortak özelliği mi acaba :) )
Geçmiş hesaplaşmalar , karaterlerin her birinin hayatının olaylara yansıması , psikolojik durumları kurgunun içinde kendine yer bulmuş.
Ancak bu yazdıklarım olumsuzluk oluşturmuyor ve kitap kendini bir çırpıda okutturacak kadar merak uyandırıyor bana göre.
Nasıl almış bu puanları şaşırdım kaldım, sayfaları atlaya atlaya ilerledim, gerçekten kötüydü, tavsiye etmiyorum. Bir polisiye tutkununu asla tatmin etmez. Köpeğini gezdiren adam çocuk cesedi bulur, polise haber verir, sonra sayfalarca Mianin 18 gün kaldı olayını okuduk. Yürüyüşe çıktı ilaçları tek tek içkiyle yuvarladı, yazdırdı eczaneden alacak falan, ilaç isimlerine kadar vermiş.Tam bitti başlayacak olaylar derken munchun tel konuşmaları saçma sapan diyaloglarıni okudum, içime fenalık geldi. 518 sayfalık kitapta toplasan konu ile ilgili okunacak 200 sayfa var yok, sonlara yaklaştıkça iyice dozu kaçtı, okuma isteği kalmadı, karakterler çok fazla ve sadece uzatmak için anlatmış da anlatmış. Tamam İskandinav polisiyeleri ayrıntılı olur doğru da bu ipin ucunu kaçırmış.