Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Stephane Lauzanne

10.0/10
2 Kişi
10
Okunma
1
Beğeni
347
Görüntülenme

Stephane Lauzanne Gönderileri

Stephane Lauzanne kitaplarını, Stephane Lauzanne sözleri ve alıntılarını, Stephane Lauzanne yazarlarını, Stephane Lauzanne yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hepimiz birer tutsağız bir resimde ,ve herkes birbirine yabancı...
Stephane Lauzanne
Stephane Lauzanne
Kırklareli uykudan uyandı. Manzara benzerine rastlanmayacak şekilde faciaya dönüştü. Baştan aşağı silahlı çok sayıda insan sokaklara doldu. Mahmut Muhtar Paşa’nın yaverleri de geri çekilmek gerektiğini sanarak genel karargâhı terk ettiler. Evrakı, eşyayı, haritayı, planları hatta memurların sicil dosyalarını ve başkumandanın yazışmalarını bile orada bıraktılar. Bunlardan biri, şaşkınlığından sadece komutanının kahve takımını götürmeyi akıl etti. Bu faciada örnek olacak bir hareket varsa o da buydu. Ama o da bir işe yaramamıştı. Çünkü üç gün boyunca Mahmut Muhtar Paşa’nın yanında teçhizat namına bundan başka bir şey bulunmadı. Paşa Lüleburgaz’da felaketten kurtarılan biraz çay ve birkaç bisküvi ile karnını doyurabildi.
Sayfa 36
Reklam
Bir askeri ateşe, Mahmut Muhtar kolordusunun savaşını izlemek için Sarayköy’e kadar ilerlemiş, fırtınaya kapılmış bir balıkçı teknesi gibi bu kargaşaya karışmıştı. Balıkçı, kayığını nasıl dalgaların akıntısına kaptırırsa o da kendisini firarilerin akışına bırakmış, gecenin bir kısmında geri çekilen insan sürüleri arasında o da karmakarışık ilerlemişti. Bana olayı şöyle anlattı: “Bu genel bir ölüm gibiydi. Hayatım, beygirimin ayaklarına bağlıydı. Savrulup düşmüş olsaydık, ikimiz de yerimizden kalkamazdık. Ben de dizlere kadar cılk çamura batar kalırdım.” Bu subay açlıktan bayılacak hale gelmişti. 24 saat zarfında ağzına iki çikolatadan başka bir şey koymamıştı. Son tedbir olarak kaputunun cebinde bir ekmek kabuğu saklamıştı. Sabah oldu. Subay hayvanını durdurdu. Bitkin bir halde ekmeğini çıkardı. Eyerin üstünde yemeğe hazırlandı. Fakat ansızın yanı başında yolun kenarında şafak aydınlığında daha da kararmış ovada serilen cesetlerden daha uçuk benizli bir yaralı gördü… Yaralı doğruldu. Öylesine yalvaran bir tavırla elini uzattı ki, süvarinin yüreği parçalandı. Elindeki ekmeği, son yiyeceğini, ağzına götüremedi. Bu zavallı yaralının avucuna koymak istedi. Ama o anda at şahlandı ve ekmek çamurlar içine düştü. O sırada yaralı kendini yere attı. İnsan kanıyla karışmış çamurlar içinde kalan bu ekmeğe benzer parçayı yakaladı ve bir anda ağzına götürdü.
Sayfa 61
Çorlu'dan çekilen yedi yüz yirmi kelimelik telgrafın binbaşı Vasfi Bey tarafından beş kelimeye indirilmesi olayını buna örnek verebilirim. Harika sansürcü telgrafın yalnızca birinci cümlesini ve sonuncu cümlesini bırakmıştı. Tek bir çakı darbesiyle kâgıdın bütün orta bölümünü kesmiş ve metin tamı tamına şu hale gelmişti: “Çorlu, 31 Ekim Muharebe dün başladı... Muharebe sürüyor.”
Camilerine bu kadar düşkün olan bu millet biraz da varlığıyla ilgilenseydi görürdü ki İstanbul ve Galata'da iki sipsivri, sapasağlam bina vardır. Bunlar daima kalacaktı Avrupa onlara hiç dokunmadı. Bu iki bina Duyun-u Umumiye ile Osmanlı Bankasıydı.
Reklam
Hukuk devletten devlete, milletten millete ve doğal olarak Avrupa'nın kimden yana tavır koyduğuna göre değişiyor.
Savunma Bakanı 1897 yılındaki muameleden acı acı şikayet ediyordu. Osmanlı hükümi Yunanistan'ı mağlup edip de Ethem Paşa Atina üzerine yürümeye başladığı zaman Çar doğrudan doğruya Padişaha bir telgraf çekmiş, savaşa son vermesini istemişti.
Savaşın sürdüğü dört gün zarfında Türk ordusu Baskumandanı Abdullah Paşa genel karargâhının bulunduğu Sakız köyünde, küçük bir evde kapanmış kalmıştı. 29 Ekim akşamı Daily Telegraph gazetesinin başarılı muhabiri A. Berthold büyük bir rastlantı sonucu Paşayı o evde ziyaret etmişti. Başkumandan adeta açlıktan ölüyordu. Emir subayları tırnaklarıyla evin faki bahçesindeki toprakları kazarak bir iki mısır kökü çıkarmaya uğraşıyor ve bu kökleri bir parça un ile bulamaç gibi pişiriyorlardı. İşte 175 bin kişiye kumanda eden kişinin bütün yiyeceği bundan ibaretti.
Jön Türkler konusunda ne denilirse denilsin şurası teslim edilmeli: Seferberliğin ilk haftasında 250 bin askerin donanımı (Türk askeri tarihinde görülmemiş bir hadise) eski Savunma Bakanı Mahmut Şevket Paşa'nın yurtseverlik hisleriyle ve gayretleriyle oldu.
Reklam
-Sizi temin ederim ki Trablus'ta hiç bir zaman 1700' den fazla Türk askeri bulunmadı... Eğer 1700 Türk 100.000 İtalya'nı yenilgiye uğratmışsa Yazık ! Matematiğe sığmayan bir şey varsa o da savaştır..
138 syf.
10/10 puan verdi
·
6 saatte okudu
Kitap Paris'te La Fayard Yayınevi tarafından ''Au Chevet De La Turquie. Ouarante Jours De Guerre'' adıyla yayınlanmış hemen arkasından da 1913 yılında İfham Matbaası tarafından Osmanlıcaya çevrilmiştir. Yazar, Balkan Harbi'ni takip etmek amacıyla Ekim 1912'de İstanbul'a gelmiş ve kırk gün kalmıştır. Kırk gün boyunca izlenimlerde bulunmuştur. Halkın durumundan, askerlerin sevklerinden, yabancı devlet adamlarının ikili oyunları gibi birçok konularda izlenimde bulunup yazmıştır.
Balkan Acıları (1912-1922 Türk Savaşları Belgeseli)
Balkan Acıları (1912-1922 Türk Savaşları Belgeseli)Stephane Lauzanne · Kastaş Yayınları · 19907 okunma