Trajik film, bir islah etme kurumuna dönüşmüştür. Sistemin baskısı altındaki varoluşları yüzünden cesaretleri kırılan kitleler, öfekenin ve hırçınlığın her yerde görüldüğü uygarlığı zorla uygulanan davranışlar biçiminde ortaya koyarlar; düzene boyun eğmeleri, acımasız yaşamın görüntüleri ve ona maruz kalanların örnek tutumları sayesinde sağlanır. Kültür, devrimci içgüdüler kadar barabar içgüdülerin evcilleştirilmesine de her zaman katkıda bulunmuştur. Endüstrileşmiş kültür bundan fazlasını yapar. O, bu acımasız yaşamın hangi koşullarda sürdürülebileceğini zihinlere kazır.
Çekilişte dünya seyahati kazanma umutlarının suya düşmesi, seyahatin izleyeceği güzergâhta çekilen birebir fotoğrafların yarattığı hayal kırıklığına karşılık gelir.
"Eğer roman, geleneksel mirasına sadık kalmak ve gerçeğin nasıl olduğunu anlatmak istiyorsa, dış görünüşü yeniden-üreterek bunun aldatıcılığına katkıda bulunan bir gerçekçilikten vazgeçmek zorundadır."
Rüyalarımız sadece "bizim rüyalarımız" olarak birbirleriyle ilişkili değildir; aksine devamlı ve aralıksız bir bütün oluştururlar ve Kafka'nın bütün hikayelerinin "aynı yerde" geçmesi gibi, bütünsel bir dünyaya aittirler. Ama rüyalar kendi aralarında ne kadar bağlantılı olursa veya kendilerini ne kadar tekrar ederse, bizim onları gerçeklikten ayırt edememe tehlikemiz de o kadar büyük olur.
Rüyaları herhangi bir kritere göre yorumlayan kişi, kendine yöneltilmemiş bir hitabı, hatta bir hitap bile olmayan, kendi kendine konuşma olarak bile adlandırılamayacak olan bir şeyi ele almaktadır. Psikanalitik ortamda rüya -analiste anlatıldığı için- iletişimsel bir eyleme dönüşür; yorumsal bağlam sağlanan bir atmosferde iletişimsel eyleme dönüşür.
Bir rüyanın ne kadar kafa karıştırıcı olduğunu düşünün. Böyle bir bilmecenin bir çözümü olmak zorunda değildir. Bizi şaşırtır. Sanki, burada bir bilmece varmış gibidir.
Rüya görmek neden bir masadan daha gizemli bir şey olsun ki? Neden ikisi de aynı derecede gizemli olmasın?
Ludwig Witgenstein