Tapduk Emre'ye onca yıl sadakatle hizmet eden Yunus, bir ara şüpheye düşmüş; can gözünün açılıp ilahi sırlara mazhar olamadığına dair bir kanaate kapılmıştır. Bu yüzden tekkeyi terk edip dağlara, kırlara düşmüş... Mecnun gibi oradan oraya dolaşırken, bir gün bir mağarada yedi ere rastlar, onlarla arkadaş olur; onlarla yaşadığı olağanüstü hallerle gafletten uyanmış ve tekrar tekkeye dönmüştür.
Bu uyanış ve yeniden dönüş halini Üftade-den nakille Hüdai şöyle anlatır:
Her gece o yedi erden biri dua eder, duası bereketi ile bir sofra yemek gelirdi. Sıra birkaç gündür oracıktan muhasebe ile meşgul olan yunus'a geldi. O da dua etti:
Yarabbi benim yüzümü kara çıkarma. Onlar kimin hürmetine dua ediyorlarsa, onun hürmetine beni utandırma, dedi. O gece iki sofra yemek geldi. Oradakiler:
Kimin yüzü suyu hürmetine dua ettin? diye sordular
Önce siz söyleyin dedi. Onlar:
Biz Tapduk Emre kapısında otuz sene hizmet eden erin hürmetine dua ederiz, dediler.
Yunus bunu duyunca hemen geri döndü ve doğruca gelip Ana Bacı'ya sığındı:
Aman ben ne yaptım, beni bağışlat dedi
Ana bacı dedi ki
Tapduk, sabah namazını abdest almak için çıkar. Kapı eşiğine yat, o üstüne basınca bu kim diye sorar; ben "Yunus" derim, "Hangi Yunus" derse, bu gönülden çıktığına delalet eder, yok eğer "Bizim Yunus mu?" ders, gönülde olduğuna işarettir, artık kendini bağışlatırsın.