Yürü yiğit beyler namınız kalsın
Kelle getirenler bahşişin alsın
Öldürün atların hep yayan kalsın
Yaya kalana da çalın kılıncı
Koç Köroğlu girdi meydan almaya
Nara vurup düşmanına dalmaya
Yemin ettim yedi derya dolmaya
Doldurun denizi basın kılıncı. ...
KÖROĞLU 2~
Pınar başına uzandılar.Köroğlu kılıcını kınından sıyırıp aralarına uzattı.
Eskiden,Köroğlu’nun yaşadığı çağda gelenek böyleydi.Bir yiğit bir kızı kaçırırsa evleninceye kadar ona el sürmez,uyurlarken de kılıcını araya koyar öyle uyurlardı.Bu,yiğidin kıza,sana dokunmayacağım demesiydi.
HALK OZANLARINI SUSTURMA VE SANSÜRLEME GAYRETLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun Akçağ Yayınlarından çıkan ve bir hayli pahalı, pahalı olduğu kadar da hacimli olan (1032 sayfa) Karacaoğlan kitabını araştırırken rastladım ve aldım onun Dadaloğlu kitabını.
Sakaoğlu bu kitabında derleme yapmıyor ama Yalgın, Öztelli, Okay, Işık, Paşabeyoğlu, Makal, Pehlivan, Özdemir gibi neredeyse bütün Dadaloğlu
Eskiden, Köroğlu'nun yaşadığı çağda gelenek böyleydi. Bir yiğit bir kızı kaçırırsa evleninceye kadar ona el sürmez, uyurlarken de kılıcını araya koyar öyle uyurlardı. Bu, yiğidin kıza, sana dokunmayacağım demesiydi.
Köroğlu geldi Memedin
aklına. Köroğlundan sonra anasını, Hatçeyi düşündü. Hürü
Ana ne yiğit bir kadmdı. Şu Çukurovadaki her köyde bir Hürü
Ana olmuş olsaydı Ali Safa da, Arif Saim Bey de görürdü gününü. Sonra yaşlı iyi yürekli Durmuş Ah... Sonra Topal AH. Becerikli, iyi dost Topal Ali... Recep Çavuş, Cabbar... Cabbar eşkıyalık günlerini unutmuş, köye yerleşmiş, büyük bir tarla da mısır ekmiş. Evlenmiş, iki de çocuğu olmuş.
Hatçe, anası, Abdi Ağa, dağlar, mağara, Kalaycı, hepsi kafasının içinde kopuk kopuk, aydınlık, belli belirsiz, karanlık, biribirine karışmış, acı, tatlı, büyülü, taş gibi sert bir düş dünyası