500 yılına doğru Guptaların kontrolü yitirdikleri görülüyordu ve çok zaman geçmeden Hindistan tekrar küçük prensliklere bölündü. Kısa sürede tekrar kuzeyden gelen istilacıların tacizine uğramaya başladı ve bu kez gelenler Afganistan'da Budizmi silmeyi başaran Hunların bir koluydu ama İndüs Vadisi'nde fazla kalıcı bir etki bırakmadılar. 8. yüzyılda bir süre için Pencap'ı ele geçiren Araplar da kalıcı olmadı. Bununla birlikte, onların gelişi Hindistan'da İslamın hikâyesini başlattı. İkinci ve (gene kalıcı olmamakla birlikte) daha güçlü bir İslam dalgası kalıcı olmayı amaçlayan Türk halklarıyla geldi. Birkaç yılda Delhi'den Ganj Vadisi'ne kadar uzanan bir Müslüman yönetimi oluşturdular. Din değiştirtme konusunda hevesli olan bazı Türkler Hinduizm üzerine baskı uyguladılar ve tapınaklarını tahrip ettiler. Fakat bunlar da kalıcı olmadı: 1398'de Delhi Timurlenk tarafından yağmalandı ve bu Hindistan'ın büyük bölümünü yöneten ilk Müslümanlar olan Türk sultanların sonu oldu. Fakat bu, alt kıtada İslamiyetin sonu olmadı İslamiyet bu tarihe gelinceye kadar sağlam bir şekilde kök salmıştı. Hindistan'ın bünyesinde erittiği tüm diğer inançlardan daha güçlü bir meydan okuma oluşturdu. İslam ile birlikte başka etkiler de geldi. Bu tarihten itibaren Hindistan saraylarının kültürleri güçlü bir Fars tarzı ve modası göstermeye başladı.
Eskiden bir yüreğim
Vardı benim;
Şimdi uzakta
Çarpar belki
Bir çocuğun odasında.
Yitirdiklerim de oldu
Kazandıklarımın yanında.
Bir ben kaldım şimdi
Tek yakın bana.
Ama ben eskiden de
Hep böyle Yalnız çıkardım yola.