Okurken kaynakçada yer alan diğer şerhlerden hangi yönleriyle istifade edildiğini merak ettim. Bazı beyitlerin açıklaması ikna edici değildi doğrusu. Bununla birlikte istifade edilebilecek bir kitapçık olduğunu söylemem gerekiyor.
Peşinden koştuğu hırslar uğruna hayatı daima ıskalayan Osman Beyyûmî'nin trajik hayatını okumuş olduk bu uzun sayılmayacak romanda. Böyle bir hayat tercihinin sadece kendisininkini değil birçok insanın yaşamını da mahvettiğini göstermesi ayrıca üzücüydü. Kitap boyunca Beyyûmî ne tam olarak üzüldü ne de tam olarak mutlu olabildi. Aslında yaşamayan bir adam olarak vardı Beyyûmî. Bencil bile olamadı.
Sisi darbesi sürecinde Mısır'da bulunmuştuk. Orada gördüğümüz en can alıcı şeylerden biri insan hayatının değeri olmamasıydı. Kendine bile değer vermeyen bir insan yek diğerini neden düşünsün ki? Beyyûmî seni ancak yaptırdığın o son moda mezar mutlu edebilirdi ve öyle de oldu kardeşim. Bitimsiz bir gayret olarak var oldun ve akıllarda öyle kalacaksın...
Kitabın ilk bölümünde Anadolu halkının özellikle Haçlı ve Moğol akınlarından sonra varlığını sürdürmesinin felsefi (Mevlâna), insani (Hacı Bektaş-ı Veli) ve edebi (Yunus) üç mimarı üzerinde duran yazarın ilgili şahıslara dair tartışmaya açtığı meseleler hala çözüme kavuşturulmuş değil. Biraz savunmacı ve zayıf yorumlarda bulunuyor üstat. Şahsen bu kitabın en dikkat çeken kısmının, ikinci bölüm olduğunu düşünüyorum. Karakoç'un, Yunus Emre'nin menakıbına yaklaşımı son derece şairane ve güzel. Peki bu düşünceler için mutlak olarak "böyledir" denebilir mi? Bu da bir yorum diyerek diğerlerine de kulak kabartmak gerekiyor. Yine de bir şairi bir başka şairden dinlemek her zaman değerlidir. Oyuna devam...