Sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır... Boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen-ya da icat eden- o sayıklamamın kurumasıdır.
Sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır... boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen -ya da icat eden- o sayıklamanın kurumasıdır...
Değer yaratan insan, tam anlamıyla sayıklayan varlıktır; bir şeyin var olduğu inancından mustariptir, oysa nefesini tutması kâfidir: Her şey durur. Heyecanlarını askıya alsa: Artık hiçbir şey titremez olur. Kaprislerini ortadan kaldırsa: Her șey soluklaşır, Gerçeklik aşırılıklarımızın, ölçüsüzlüklerimizin ve dengesizliklerimizin bir eseridir. Çarpıntılarımızı frenleyebildiğimizde: Dünyanın akışı yavaşlar. Ateşliliğimiz, olmasa, mekân buz, tutar. Zaman bile, birazcık zihin açıklığıyla çırılçıplak ortaya çıkacak o dekoratif evreni doğurduğu için arzularımız, akmaktadır. Birazcık açıkgörüşlülük, en baştaki durumumuza indirger bizi: Çıplaklık. Azıcık istihza, kendimizi aldatmamıza ve yanılsamayı hayal etmemize imkân veren o gülünç görünüşlü ümitlerden arındırır: Aksi yönde her yol hayatın dışına götürür. Can sıkıntısı bu güzergâhın başlangıcıdır sadece... Zamanın fazla uzun olduğunu hissettirir bize - bir erek gösterme yeteneğine sahip değildir. Her nesneden kopmuş olan, dışarıdan özümleyecek hiçbir șeyi de olmayan bizler ağır-ağır kendimizi imha ederiz, çünkü gelecek bize bir oluş nedeni sunmaktan çıkmıştır.
_Az yemek, az uyku, az konuşmak ve herkesle düşüp kalkmamak. İşte doktora ihtiyaç olmaması için yapılması gerekenler bunlardır.
_Az ye! Yedikten sonra hazmoluncaya kadar başka bir şey yeme! Zira şifa yemeğin hazmolunmasındadır. İnsanın sağlığını bozan yemek üzerine yemek yemektir. Tıp ilmi ki beyte sığdırılmıştır. Ve söylemenin güzeli de kısa
Sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır… Boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen -ya da icat eden- o sayıklamamın kurumasıdır.
Anlar birbirini izler: Bir kapsamları olduğu yanılsamasına ya da bir anlamları olduğu hayaline kapılmak için hiçbir sebep yoktur; cereyan ederler, seyirleri bizim seyrimiz değildir; sersem bir algıya hapsolmuş bir şekilde akışını seyre dalarız onların. Zaman boşluğunun önünde yürek boşluğu: Karşı karşıya, birbirlerine yokluklarını yansıtan iki ayna, aynı hiçlik görüntüsü... Hayalperest bir budalalığın etkisi altındaymış gibi, her şey aynı seviyeye gelir. Artık doruklar da yoktur, uçurumlar da... yalanlardaki şiir, bir muammanın dürtüsü artık nerede keşfedilir?
Sıkıntıyı hiç bilmeyen kişi, çağların doğuşundan önceki dünyanın çocukluğunda bulunmaktadır hâlâ; ahı gitmiş vahı kalmış kendi boyutlarına aldırmayan o yorgun zamana , kendi geleceğinin eşiğindeyken âniden bir yadsima lirizmi mertebesiyle çıkartılmış maddeyi de beraberinde sürükeyerek çöken zamana kapalı kalır.
Hayalperest bir budalalığın etkisi altındaymış gibi, her şey aynı seviyeye gelir. Artık doruklar da yoktur, uçurumlar da... Yalanlardaki şiir, bir muammanın dürtüsü artık nerede keşfedilir?
Her nesneden kopmuş olan, dışarıdan özümleyecek hiç bir şeyi de olmayan bizler ağır ağır kendimizi imha ederiz, çünkü gelecek bize bir oluş nedeni sunmaktan çıkmıştır.
Sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır... boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen -ya da icat eden- o sayıklamanın kurumasıdır. (...)
Değer yaratan insan, tam anlamıyla sayıklayan varlıktır.; bir şeyin var olduğu inancından mustariptir, oysa nefesini tutması kâfidir: Her şey durur.