Başlangıçta sadece SU vardı.
Evvelce gök, ay, güneş, hava, ateş, toprak ve ağaç yoktu: Sadece SU vardı.
....
SU kaybolmaz. SU döner. SU dolaşır. SU akar.
SU gezer. SU uçar. SU yutar. Su uyur.
Ve SU bilir.
Buket Uzuner'in “Tabiat Dörtlemesi” olarak planladığı ‘Su, Toprak, Hava ve Ateş’ serisinin ilk kitabı
Kısacık bir klasik, belki bir güne hatta üç-dört saate sığar. Ama bu kitapla aklımda özdeşen sembolik bir aşk oluştu okudukça. Ve ben de bundan bahsetmek istiyorum.
Kitap aslında adından da anlaşılacağı gibi "karşılıksız bir aşk"ı anlatıyor. Ama bana kalırsa aşk fikri yaban, vahşi, bencil fikirleri barındıyor. Oysa kitaptaki aşkımız
Bu yüzden kitapta tarihi olaylardan çok, hoşuma giden alıntıları paylaştım. Kitapta hurafeleri, iftiraları baz alarak kurgulanmış tarihi bi içerik olmayan romandır. O dönemde 100 bin haşhaşinin yaşadığı iddia ediliyor. Bu rakam oldukça uydurma bir rakamdır. Zira rakamların sayısı gerçek olsa Selçuklu'da bütün devlet kademelerini kontrol
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Genç Adamla Yaşlı Adamın muhabbetiyle başlıyor, muhabbet, kitap ve süreç boyunca devam ediyor. Yani genç adam kitapta, soruları olan, doğruyu arayan, tam da bizim Tevhid Ocağı'nda anlatmaya çalıştığımız, doğruların anlatılması gerektiği, doğrularla bir hayat nizamnamesi kendisine çizmesi gerektiği o karakterin karşısına, yaşlı bir amcamız oturuyor