doğumundan sonraki bağırış, balık doğranan masanın altından yükselen, kendisini hatırlatan, annesini giyotine götüren bağırış, acıma, sevgi arayan bir içgüdü bağırışı değildi. ölçülü biçili, neredeyse olgun bir insan titizliğiyle tartılmış bir bağırıştı. bununla vermişti yeni doğan bebek sevgiye karşı, ama yine de hayattan yana olan kararını. egemen olan koşullara göre de zaten bu ikincisi, ancak birincisi olmadan mümkündü ve çocuk ikisini birden isteseydi kuşkusuz çok geçmeden yoksulluk içerisinde yitip giderdi. tabii gerçi o gün, önünde açık olan ikinci şıkkı seçip susabilir ve doğumla ölüm arasındaki yolu, hayat üzerinden dolaşmadan geçebilirdi, hem böylece gerek dünyayı gerek kendini bir sürü uğursuzluktan korumuş olurdu. ama bu derecede bir alçakgönüllülükle çekip gidebilmek için asgari bir iyi niyet gerekirdi ki, o yoktu Grenouille'da. başından beri mendeburun tekiydi. yaşamaya sırf inat, sırf kötülük olsun diye karar vermişti.