Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
ERDİNÇ
ERDİNÇ
@_Lupus_
omnia vincit amor..
anitsayac.com
yarininsuyu.com
ormanamama.com/kumbaralar/liste/1
Spor Eğitim Uzmanı
Yüksek Lisans
Yalova
15 Temmuz
2540 okur puanı
Haziran 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
" İnsanların tasarımı olan gökyüzü alanları var; delik deşik kanayan. Yumuşak, kömür rengi, simsiyah kalpler gibi atan bulutlar. Ve sonra. Ölüm var. " Kitap 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya'da yaşayan 10 yaşında Himmel Sokağına taşınan küçük bir kızın, dram yüklü hikayesini kaleme almış. Sadece bununla da kalmamış dönemin zor şartlarını, savaşın insanlar üzerindeki etkisini, yokluğu, sefaleti, korkuyu, buna rağmen yaşamın bir şekilde nasıl döndüğünüde göstermiş okurlara. Dönem olarak Nazi Almanyası'nın hükmettiği bir zamandır. Hitlerin acımasızlığını, yahudi düşmanlığını ve kendi halkına bile olan nefretini görüyorsunuz. Belki yahudi kelimesi sizin için hiçbir şey anlam ifade etmezken Liesel'in Rudy'den sonraki en yakın dostunun yahudi olması ile bakış açınız değişmeye başlayabilir.. Hem o dönemde olup onlara bir el uzatmak istiyorsunuz hemde orada olmadığınız için şükrediyorsunuz. Toplama kamplarının acınası durumunu, kuru ekmeği bulma mutluluğunu , atılan bombaların hüznünü iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Kesinlikle sizi ruhen çok etkileyecek bir kitap özelikle şu dönemde Filistinde yaşanan zulümler nedeniyle ruhen insanı çok etkiyen bir eser .. Her atılan bir bombanın bir bebek bir çocuk bir anne bir baba bir kardeşi bu hayattan aldığını tekrar tekrar hatırlatıyor.. Eğer duygusal olarak kendinizi hazır hissediyorsanız hemen başlayabilirsiniz .. Ve kitabı okuduktan sonra filmini de izleyin bence :) ben şimdi başlıyorum filmi izlemeye bakalım kitap kadar filmi beğenecek miyim.. Kitapla kalın ..
Ben insan ruhlarındaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniyim. Dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi, insanlığımızın derecesini gösterir. Acımak//Reşat Nuri Güntekin Cumhuriyet Dönemi edebiyatının en
Bazı romanlar iz bırakırak hafızanın bir köşesinde yer edinmekle kalmaz, yeri geldimi kendilerini hep hatırlatırlar da. Bu roman da öyle. Romanın kahramanı Deborah, yaşıtlarına göre ileri bir zekaya sahiptir. Şizorfeni onun şahsında varoluşun çıplak dehşetine karşı bir tür direniş ya da kendini savunma biçimidir. Bilindiği üzere, akıl bir inanç fabrikasıdır. Keskin bir zeka ise, bu inanç fabrikasının dişlerinin 'zekice yaklaşımlarla' tahrip edilmesidir. Aklın kendi kendine suikastı da denilebilir buna. Böylesi bir durumda ya akıl imha olacak, ya da şizorfeni adlı perdenin arkasına çekililecektir. Deborah'ın yaptığı da budur. Mevcut durum romanda şöyle ifade edilmiştir; "Bazen insan boyun eğemeyeceği bir şeyle savaşmak zorunda kalıyor ve deliliğin güvenli bir şey olduğu bir yere sığınıyor."
Elbette, romanı okumak için biraz caba sarf etmek gerekiyor. Ama yüzeysel görüntülere hapsolmanın hüküm sürdüğü günümüzde edebiyatın en insani direniş biçimi olduğunu da unutmamak gerekiyor.
"Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim... ve hiçbir zaman huzur ve mutluluk da vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. Ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir... Kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca yalandır... üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur."
Okur Takip Önerileri
Umudunu Kaybetme
Selamm hepinize, umarım iyisinizdir ben bu kitabı okuduğumdan beri pek iyi değilim . Bazı kitaplar vardır gerçekten hakkında çok konuşmaya gerek yoktur, okuyanın yaşayıp, hissetmesi gerekir onu.. ama ben yine de beni bu kadar etkileyen kitaptan bahsetmeden duramam. Beni böyle yakamdan tutup silkeleyen, o önemsediğin dertler de dert mi be dedirten
George Orwell denince şüphesiz akla ilk olarak 1984 ve Hayvan Çiftliği geliyor. Ancak George Orwell’ın eşsiz kalemi sadece bu iki kitaptan ibaret değil, diğer eserleri de oldukça etkileyici Aspidistra da bunlardan biri. Kitabın adı zambakgillerden bir bitki olan aspidistradan geliyor. Bu bitki özellikle 1930’lu yıllarda İngiltere’de orta sınıfın
Carpe Diem
Bu romanı tüm benliğimle kucaklıyorum, her bir karakterini, bay keating’i, neil’ı, todd’ı, charlie’yi ve diğer tüm ölü ozanlar derneği üyelerini sevgiyle kucaklıyorum. Bu kitap bana unuttuğumu sandığım fazlaca şeyi hatırlattı. Kelimelerin gücünü, satır aralarının ağırlığını, şiirin güzelliğini, romantizmin büyüsünü, aşkın canlılığını, yaşamın derinliğini, kalpten gelerek yaşamanın verdiği hazzı ve anı yaşamayı ‘carpe diem’i yumuşak ama kararlı bir ses tonuyla hatırlattı. Yüz otuz altı sayfadan oluşuyor kitap, fakat içinde öyle anlamlı mesajlar yatıyor ki, düşüncelerinize ve hayatınıza mutlaka dokunuyor. Az önce bitirdim ve gerçekten şu an boşlukta gibiyim. Acilen bu tarz kitaplar okumaya ihtiyacım var. O yüzden öneri kitapları alabilirim :)
Bence tam bir sonbahar ve dark academia havasına sahipti. Böyle bir arayış içerisindeyseniz bu kitap, o kitap. Eğer ki bu filmin upuzun ve çok daha detaylı versiyonu yazılırsa, bilin ki piyasaya sürülme anında ben kitapçıda çadır kurmuş, size şunu diyorumdur: “cidden bu kitap, o kitap!” ölü ozanlar derneği, karakter gelişimi bakımından detaylandırılan veya bir olayı uzun uzadıya veren bir kitap değildi. Daha çok sizin sayfa kenarlarına notlar düşüp, sade ama derin bir cümleyi çiziktirme ihtiyacı duyacağınız bir romandı. Keza ben böyle yaptım. şimdilik kitaplıktaki yerine dönecek, ancak her fırsatta ben hep, yine ona döneceğim. Kitapla kalın, sevgiyle kalın ve her zaman anı yaşamanız dileğiyle .
Avucumda Rüzgâr Var, yazarın “Müziğin romanını yapmak” amacıyla kaleme aldığı insanı kendisine hayran bırakan, büyülü gerçekçiliğin hâkim olduğu nefis bir romandı. 1929-30 yıllarında Udi Nubar’ın hikâyesiyle başlayan 1966’da oğlu Tahir’in hikâyesiyle son bulan, yazarın da ifade ettiği üzere semai kalıbına göre kurgulanmış, üzerinde çokça
Tolstoy’un ölmeden önce yazdığı son büyük eser olan Diriliş..Bireye, topluma, sisteme, burjuvaziye bir başkaldırı Diriliş.Öyle ki Tolstoy, kalemini sakınmadan çizdiği bu 19. yy Çarlık Rusya portresinin ardından ateist ilan edilerek kiliseden aforoz ediliyor. Peki etkisi bu denli büyük olan eser ne anlatıyor?
Yakışıklı ve zengin bir prens olan
Bir savaş romanı olarak dikkat çeken “Çanlar Kimin İçin Çalıyor”, Hemingway’in 1940 yılında yayımlanan acıyı ve aşkı güzel bir şekilde harmanlandığı en popüler eserlerinden biridir. Bir gazeteci ve yazar olarak katıldığı İspanya iç savaşında bizzat kendi gözlemlerini anlattığı bu roman, savaşın anlamsızlığını ve kaybettirdiklerini de gözler önüne
Bir Bosna Yaşanmışlıgı daha...
1992de Avrupanın Gözlerinin Önünde Bir SOYKIRIM Yaşandı! bütün Dünya 3 Maymunu Oynarken Oradaki İnsanlar Sırf Müslüman Oldukları İçin Katledildi. Tecavüze uğradı Birkere Değil Defalarca,Sevdiklerinin Gözlerinin Önünde öldürüldü, İşkence Edildi,En Acımasız Tecavüzlere Maruz Kaldılar...Birleşmiş Milletler Yardım Adı
Kitap ve içeriğiyle ilgili araştırdığım birkaç değerli bilgiyi kitabı merak edenler için yazmak istedim..
Yahudilik ve Hayat Ağacı( 10 sefirot)
Sefirot: Tevrat'ta 10 emir olarak bildirilen bilgilerin ezoterik karşılığıdır. Bilginin 10 katmanda açılmasıdır.
Peki ezoterik nedir? Bir konudaki derin bilgilerin ve sırların yalnızca onları
Herkese Selamlar Ahmet Ümit bana polisiyeyi sevdiren yazarlardan biridir. Kalemini çok serverim Kayıp Tanrılar Ülkesi'nden önce yazara uzun bir ara vermiştim. Okurken Ahmet Ümit'in dilini ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Benim yazarla ilgili en sevdiğim şey kitaplarındaki o uğraşılmışlığı ,eserin arkasında yatan emeği, araştırmayı hissedebiliyor olmam. Her kitabında tarihi, mitolojik, arkeolojik, bazen politik konuları işleyen ve muhtemelen öncesinde çok derin arştırmalara giren bir yazar Ahmet Ümit. Eserlerine ve okurlarına ne kadar değer verdiğini kitaplarını okurken anlayabiliyorsunuz.. Kayıp Tanrılar Ülkesi de tıpkı böyle bir araştırmanın ve emeğin ürünü. Konusu ise şöyle ; Berlinde yaşayan Cemal Ölmez bir gece evinde ölü bulunuyor. Kurbanın kalbi sökülüp eline verilmiş ve sanki Zeus'a sunulmuş gibi bir mizansen düzenlenmiş. Baş komiser Yıldız Karasu ve yardımcısı Tobias Becker Berlin sokaklarından Bergama'ya uzanan bir dolu sırrın peşinde, katili bulmaya ve devamı gelen seri cinayetleri engellemeye çalışıyor. İşleri oldukca zor çünkü aile sırları, Neo Nazilerin soruşturmaya dahil olması, işlenen cinayetlerin mitolojik ritüellere dönüştürülmesi derken ortalık iyice karışıyor.. Açıkçası okurken katili tahmin edemedim ve kim olduğunu öğrendiģimde yazarın bunu nasıl bağlayacağını merak ettim. Ne yalan söyleyeyim başta beni tatmin edecek bir sona bağlanmayacak diye de düşündüm. Ancak Ahmet Ümit yine ustalığını konuşturmuş,hiç beklemediğim bir yerden öyle güzel bütünleştirdi ki hikayeyi. Ayrıca o sondaki detay beni aşırı mutlu etti ve herkese keyifli okumalar diliyorum..
Bir dönem ülkemizde, İran'da ise halen yasaklı olan Küçük Kara Balık ile geldim sizlere. Mevcut şartları kabullenmeyip,uyum sağlamak kolay yolken buna karşı çıkıp sorgulamayı ve direnmeyi teşvik etmesi sebebiyle yasaklanan hiçte çocuk kitabı olamayacak güzellik ve gerçeklikte bir kitap. Samed Behrengi doğup yetiştiği ortamdanmıdır bilinmez başka bir yaşamın mümkün olabileceğine inanmış ve bunu bizlere masallarıyla anlatmıştır. Mücadeleyi,cesareti ve özgürlüğü en yalın haliyle dile getirmiştir. Doğruya,güzele,eşit ve bağımsız yaşama kin güdenler malesef yazarımızıda es geçmeyip o dönemin şahını eleştiren bir yazı paylaştığı için 29 yaşında bir suikast ile canına kıymışlar..
Küçük Kara Balık'taki şu kısım beni çok etkiledi : "Ölüm her an gelip beni gafil avlayabilir.Fakat yaşadığım sürece ölümün beni kolayca bulmasına izin vermeyeceğim. Bir gün ölümle yüz yüze kalırsam, ki kalacağım, buna üzülmeyeceğim. Önemli olan,yaşamımın ya da ölümümün diğerleri üzerinde bırakacağı etkidir..."
Yanlışı görüp düzeltmek için elinden geleni yapanlara,bu yolda canı dahil herşeyini kaybetmişlere selam olsun...
Merhaba sevgili klasik okurları..
"Yaşamım dalgalar arasında savrulan bir gemiye benzetilebilir ekselansları. Diyebilirim ki sabırla büyüdüm, sabırla yetiştim, sabırla olgunlaştım, kısaca ete kemiğe bürünmüş sabırdan başka bir şey olmadığımı bile söyleyebilirim." Kitabın yorumundan önce Gogol ve Ölü Canlar'ın yazımı ile ilgili bilgi
Merhaba değerli kitap okuyucuları..Ruhunuzu alt üst eden ve ruhunuza dokunan bir şiir ve mektup kitabı.. Kitabın en sevdiğim bölümü ‘sahibini arayan mektuplar’ kısmıydı. Kitaplığımda bir köşede kalacak kitaplardan biri olmayacak o sebeple,dönüp dönüp okuyacağım bir bölüm oldu. Ümit Yaşar Oğuzcan seneler önce yazmış olmasına rağmen nasıl bugünkü hislerimize bu denli tercüman olabilir? Farklı zamanlarda,aynı hisleri yaşadığımız bir insan olması,bu hislerin aklımdan ve gönlümden geçen halini satırlarına en hisli,en gerçek,en doğal ve samimi hali ile yansıtarak yazması içime öyle oturdu ki. Altını çizmekten bir hal olduğum kitaplardan biri oldu. Şiirleri ayrı,nesirleri ayrı güzel. Sevdiğiniz insana bir not bırakıp hediye etmelik en güzel kitaplardan biri olabilir.
Şu satırların güzelliğine bakın :
“Seni özlemenin ne demek olduğunu sor bana...
Yetmiş iki dilde anlatabilirim
Kitabını yazabilirim sayfalarca
Yalnızlığın rezilliğini, kokuşmuşluğunu ve çıplaklığını da
Ama hiç kimse Kavuşmanın güzelliğini sormasın bana, anlatamam
Ben sana hiç kavuşmadım ki..”
