Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Saksağanın Düşü
Saksağan gibiyim, Çamın en üst dalında oturan Hayatın uzattığı dala yerleşmişim, Ağırlığımla sallanan İnce mi ince bir dal Beni nasıl çeker anlamam. Kâh kurur, kâh incelir Kâh yeşerir, ümitlerim filizlenir Bir adım atarım, dal sallanır Batar tabanlarıma Çamın ucundaki iğneler Yürümek zorlaşır... Dal esnek, dal narin O büyüyecek, Geçerken benim senelerim Belki beraber yaşayacağız Belki de atacak beni üzerinden. Bir saksağan gibiyim, Çamın en üst dalında Yaylanıp duruyorum Dalla beraber.
Bu yüzden verdiğimiz pozlar bizi görünür kılmaya değil, bazı ödünç poz kalıplarını mahkum ederek görünmez kılmaya yarıyor diye düşünmeden edemiyorum. Veya şöyle: poz verirken sen sen değilsin
Reklam
evrenin ahengi, birtakım artı eksi hesapları, bazı kontrastlar gibi nedenlerle benim, bir atomun değersiz yaşamına ihtiyaç duyulduğuna inanmak çok daha makul geliyor. Tıpkı diğerlerinin yaşamını sürdürmesi için her gün pek çok varlığın yaşamının kurban edilmesi gibi (elbette bunun kendi başına pek de önemli bir düşünce olmadığını belirtmek gerek). Olsun varsın! Kabul ediyorum, başka türlü, yani sürekli olarak birbirini yemeden dünyanın düzeninin kurulması olanaksızdır belki; hatta bu düzenden bir şey anlamadığımı bile kabul edebilirim. Ama bana ‘ben varım’ deme bilinci verildiğini kesinlikle biliyorsam, dünya düzeninin hatalı kurulmasından, başka türlü varlığını sürdüremeyeceğinden bana ne
Sayfa 525 - Türkiye Iş Bankası kültür yayınlarıKitabı okuyor
* "Hayat hikâyemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. Ne yüksek bir mevki sahibiyim, ne de sağlam bir diplomam var. Okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olamadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. Nerede çalışırsam çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. İstifa ettim mi seviniyorlardı... Bırak gitsin, yaramaz! Çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belki de."   Bugünkü İran'ın en büyük yazarı, ölümünden birkaç yıl önce böyle demişti. 9 Nisan 1951'de Paris'de canına kıyarken, çok dar bir tanıdıklar çevresinde biliniyor, beğeniliyordu. * Sâdık Hidâyet'in yakın dostlarından Bozorg Alevî bir "Sonsöz" yazmış. Yazarımızın hayatına ve eserine ışık tutması bakımından gerekli görülmüştür.
Sayfa 139 - YKY Yayınları
Gelinlik, beyazlığı, masumiyeti, bekareti temsil etseydi bu belki katla­nılabilir bir durum olabilirdi. Ancak gelinliğin temsil ettiği şey beyazlık değil, son beyazlıktır. Nitekim herkesin bir araya gelip kutladığı şey de beyazlığın gidişine son vedadır.
Sayfa 35 - İthaki YayınlarıKitabı okuyor
Aradığımızı bulamamış ve sözlerimizi tamamen kaybetmiştik.
Sayfa 28
Reklam
"Belki bundan Allah razı olur da, bakalım, şu 400 küsur yıldır bizim olan vatan toprağını, gâvura tek kurşun atmadan teslim ettiğimiz için olur mu acaba? İnancım o ki ne Allah razı gelecek bizden be de tarih!"
Belki de ruhsal sorunları bu kadar iyi anlayabilmek için onları tecrübe etmek gerekiyordur.
“Benim de acılarım vardı elbette fakat dışarıda ki insanların da benden farkı olmadığını görebiliyordum.Belki benim durumum biraz daha faklıydı fakat hangi insanın karşısına geçip ben senden daha fazla acı çekiyorum diyebilirdiniz ki?Bizim gözümüzde büyütmediğimiz o acılar belki de birini paramparça etmeye yetiyordur. Sonra herkesin buzdan bir kristal olduğunu düşündüm.Kimi dokunduğun an paramparça olacak kadar darbe almış oluyordu.Kimiyse yeni darbelerle yüzleşecek kadar sağlam.”
Başka insana duyduğumuz hürmet bizim hürmete layık oluşumuzda temellenecek. Hürmet görebilmek için değil, hürmet görmesek bile cevherimizin hürmete layık olması bakımından hürmet gösteriyor olacağız. Hürmet göstermenin karşımızdakini yücelten bir şey olmak yerine bizi yüce kılan, bizim insan olmaya dair şuurumuzu keskinleştiren bir şey olduğunu anlayacağız.
Reklam
Bu kitap sizi Belki de daha cesurca yaşamaya, kendinize ve başkalarına daha iyi davranmaya yönlendirir. İhtiyacınız olduğunda da yardım istemeye cesaretlendirir. - her zaman cesaret istiyen bir şeydir.
Ama insanın kıymetini takdir edebilmek için de kişinin önce kendisindeki insanlık cevherini takdir edebilmesi gerekir. Yani insanın kendisine bir insan olarak biçtiği değer, başka insan teklerine yönelik alakasını ve hürmetini de belirler. Başkasındaki anlamı değerli bulabilmesi için öncelikle bu anlamın kendisindeki yankısını bulabilmiş ve onu tanıyabilmiş olmalı. Yani, "Asaf'ın mikdarını(değerini) bilmez Süleyman olmayan, bilmez insan kadrini alemde insan olmayan." (Ziya Paşa)
"Belki de hayal ettiği hayat için mücadele etmek yerine onu televizyonun içinde arıyordu. O hayata sahip olmak yerine onları izlemeyi tercih ediyordu."
Belki de O'nu en çok bir başkasına göstereceğimiz merhamette bulacağız
Kendi içinde arıyorsun Tanrını ve her aklına geldiğinde Kalbinin üzerinde Hissetmek istiyorsun O'nun elini, öyle değil mi ?.. Peki, O'nu bir başkasının içinde Aramayı denedin mi hiç ? Annenin, babanın, kardeşinin, Bir komşunun, bir yoldaşının, Bir dostunun ya da düşmanının içinde ? Bir yoksulun, bir evsizin, Bir çocuğun ya da delinin, Bir hırsızın, katilin ya da sapığın içinde Aramayı denedin mi hiç. Yaptığın ya da düşündüğün oldu mu bunu?
(Cahit Koytak)Kitabı okuyor
İnsanın topraktan binasını yıkmak yanında kalbini yıkmak da bir cinayetten farksız. Çünkü aslında insanın insan sayılması için gereken anlam, iç dünyasında yaşanmış hayatın bir muhassalası.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.