Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.17
Yakup
Yakup
@byyakupp
Müşkülpesent
İstanbul Üni. Siyasal Bilgiler
İstanbul
1993
1065 okur puanı
Mart 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Çok fazla şiir kitabı okumadığım için başta belirtmem gereken husus, kitap hakkında her ne yazarsam yazıyım düşüncelerimin sizi olumlu ya da olumsuz etkilemesini istemiyorum... Zaten bunu kendimde yeterli görmüyorum.
İncelemeye başlamadan önce yazarı hakkında da birkaç birşey eklemek isterim.. 2017 yılından beri bu uygulamayı
Uzun zamandır inceleme yapmıyordum, ancak bu kitapta yapma gereği duydum. Yaptığım paylaşımlarla birlikte bir kısım insanın takipten çıktığını ve hatta bir kısmının da beni engellediğini gördüm? Seks mi yapmıyorsunuz? Ya da yapmamaya yeminli falan mısınız? Bunlar kritik ve sağlık açısından son derece önemli konular. Neyse... Kitapta çok yararlı bilgiler var. Özel hayatınızda mutluluğunuzu her daim etkileyebilecek ince ayarlardan bahsedilmiş sık sık... Örneklerin paragraf içerisinde kaynağını belirtmek fikri pek olmamış; sayfa sonunda da belirtilebilirdi... Dili sade ama akıcı değil... Bilimsel verilerden ve istatistiklerden çokça yararlanılmış, bu da kendinizi nereye konumlayacağınıza dair ışık tutuyor... Daha fazla engel yemeden incelememi bitiriyorum :)
Köktendincilik
Köktendinciliği, belirli toplumların kendi tarihinden beslenip, ''ileriye dönük toplumlar arası birleştirici ve uzlaştırıcı anlayışa'' karşı bir tepki olarak değerlendirebiliriz.. ''Tarihçiler, geçmişi tekrar etmeyelim diye değil, geçmişten kendimizi kurtaralım diye geçmiş üzerinde çalışırlar.'' diyor Harari. Ve Losurdo da şunu belirtiyor, ''Bir
Okur Takip Önerileri
Tek kelimeyle inanılmaz. Çocuk kitabı diye yaygın bir düşünce var: Saçmalık! Bilakis yetişkin insanların okuması gereken bir eser. Bence, bir kere okuyup geçilecek bir kitap değil de zaman zaman açıp okunması ve hatırlanması gerekir. Keyifli okumalar dilerim.
Kitabı dün bitirdim, ancak etkisi hala üzerimde. Hikayenin ana karakteriyle hikayeyi yaşamak, yaşatmak nasıldır çok iyi biliyor Peyami Safa. Ortalama 100 sayfa ve yaklaşık 1,5-2 saatte bitirdim, su gibi aktı ve bitti... Keşke kitabın devamı olsaydı diyeceksiniz kitabı bitirdiğinizde. Eğer bir kitaba başlamak niyetindeyseniz ve bu kitabı hala okumadıysanız, tereddütsüz başlayabilirsiniz. İyi okumalar dilerim.
Kitabı henüz bitirmedim. Ancak hemen incelemesini yapmak istedim. Çünkü daha önce okuduğum popüler bilim kitapları arasında beni bu kadar heyecanlandıran bir kitap olmamıştı. Okuması çok keyifli. Sayfalar bir edebi romana aitmiş gibi hızla akıp gidiyor. Çok değerli bilgiler var. Daha kitabın yarısındayım. Bu kadar bilgiyi bir edebi roman havasında bu kadar az sayıda sayfaya sıkıştırabilmek her bilim yazarının harcı değil.
Zaman makinesi bilim kurgu yazarlarının en gözde konusu olmuştur, Wells onların fikir babası. Yazar kitabın kısalığı nedeniyle bizi sadece geleceğe taşıyabiliyor. Gelecek dendiğinde aklıma ilk gelenler, ucu bucağı görünmeyen dev gökdelenler, havada uçuşan uzay araçları, daimi karanlıktaki şehirler, belki de başka gezegenlerdeki koloniler... Ama Wells tam bir ters köşe yaptı beni. Bu saydıklarımın hiçbirine rastlamıyorsunuz. Bu kitapla ilgili bir hayal kırıklığı yarattı mı? Kesinlikle hayır. Kitabı okuduğum esnada, önceleri bunu garipsedim, ama sayfalar arasında ilerledikçe bu kitabın sadece bir bilim kurgu kitabı olmadığını, çok daha derin anlamlar yüklenmiş olduğunu anladım. Bu da kitaba ayrı bir lezzet katmış. Kitapla ilgili spoiler vermemek adına daha fazla yazmıyorum. Tavsiyemdir: KESİNLİKLE OKUMALISINIZ!
"Kimi cömert, kimi cimri; kimi verici, kimi alıcı; kimi açgözlü, kimi merhametli; kimi güvenilmez, kimi sözünün eri; kimi ödlek, kimi gözüpek ve yürekli; kimi insancıl, kimi kibirli; kimi şehvet düşkünü, kimi iffetli; kimi saf, kimi kurnaz; kimi katı, kimi esnek; kimi ağırbaşlı, kimi hoppa; kimi dindar, kimi inançsız"
NOT: Yazar, dindar
Psikoloji ve sosyolojinin mükemmel bir harmanı, dili sade ve akıcı; verilmek istenen mesaj direkt olarak okuyucunun karşısında. Kısa ve oldukça öz bir kitap.
Psikanalitik düzeyde ben'in ve bir de üstben' in varlığı... Üstben, ben tarafından oluşturulmuş bir yargıç. Bu yargıcın ben üzerindeki etkisi vicdan, suçluluk duygusu, pişmanlık ve belki de cezalandırma gereksinimi... Peki ben niye ister böyle birşeyi? Çünkü uygarlığın -grup psikolojisinin- bene dayatmış olduğu bir anti-doğal evrimdir; üstbenin ben üzerindeki otoriter ve baskıcı politikası. Üstbenin varlığı gerekli midir? El-cevap: Evet!
Uygarlığın içinde ufak bir nokta olmak isteyen birey(ben) dış etkiyle güvenli bir şekilde yaşamanı sürdürmek ister, bunun için aşırı saldırganlığını, cinsel istek ve arzularını, narsist duygularını üstben aracılığıyla törpülemelidir. Bunu yapmadığı takdirde belki daha mutlu olacaktır, ancak uygarlık içindeki yeri uzun süreliğine var olamayacaktır. Diğer bir anlamda üstben, ben ile dış etki yani uygarlık arasındaki köprü vazifesi.
Daha çok mutluluk mu? Daha güvenli ve uzun süreli bir yaşam mı? Bunun cevabı bu kitapta!..
Felsefe klasiklerine bu kitapla başlamam gerektiğini uzun zamandır düşünüyordum. Aslında kendime kızıyorum. Niye şimdiye kadar klasiklere başlamamışım! Umarım bu kitap Platon'a Machiavelli'ye Erasmus'a Hobbes'a ve Locke'a açılan bir kapı olur benim için
Kitap çok kısa bir içeriğe sahip. Kitap boyunca Platon'un dilinden, Sokrates'in idamından önce kendini savunmasına tanık oluyoruz. Kitabın en geniş anlamda özeti bu. Ama içinde bir dünya mesaj barındırıyor. Erdem kavramını hamur gibi yoğuruyor ve okuyucuya sunuyor ünlü filozof Platon. Bunu yaparken de büyük bir erdem göstererek bunu Sokrates'e yaptırıyor.
Klasiklere başlamak isteyenler için çok iyi bir başlangıç kitabı. Okumak gerekir.
Farklı bir açısı kazanmak isteyenler mutlaka okumalı. Bu teoriye yeni olanlar için biraz iddialı gelebilir. Ama zamanla akla ve mantığa yatkın gelecektir. Bu kitaba başlamadan önce mutlaka yotube üzerinden "Gaia Teoremi" ile alâkalı bir ön araştırma yapılması gerekir diye düşünüyorum. Böylelikle kitabı hatmetmek daha kolay olacaktır. İyi okumalar.
Büyük bir umutla aldığım kitabı zar zor bitirebildim. Bunun sebebi; kitabın hâyli ağır bir dil kullanmış olmasından ziyade terimsel ifadelere geniş yer vermiş olması. Konuyla alakalı branşı olanlar rahatlıkla hazmedeceklerdir kitabı. Ama herhangi bir populer bilim takipçisinin bu kitabın hakkından gelebileceğini zannetmiyorum.
Böylesine iddialı ve ispat amacı güden bir başlık altında yazılmış olan kitap için hayâl kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. Büyük bir umutla başladığım kitaptan büyük bir hüzünle ayrılıyorum. Ordinal ünvanını almış böyle bir şahıstan bu kadar basit ve ucuz bir eser çıkacağını hiç tahmin etmezdim. Ya bildiklerini okuyucusuna aktarmada sorun yaşayan bir yazar ya da gerçekten bilmiyor. Ben ikinci ihtimal üzerinde duruyorum. Vakit kaybından başka bir şey olmadı benim için. "Allah vardır, çünkü kainat vardır " cümlesiyle Allah'ın varlığını açıklamaya çalışan bir bilginden çok fazla da birşey alamayacağımı düşünüyorum.
Kitap, biraz fazla kalın olmuş. Ilerleyen bölümlerinde kendini takrar ediyor. Klasik türk dizileri gibi. Ama ilginç bir şekilde akıcı. Bunun sebebi deneme yazılarının çok kısa olması. Bu sayede aman bunu okumaktan çok sıkıldım dediğim vakit bir bakmışım kitap ortalanmış. Bu bir strateji olsa gerek. Çünkü, yazarın hemen hemen bütün eserlerinde böyle bir duruma rastlamak mümkün. Içerik bakımından da çok yoğun bir eser ayrıca. Gerçekten de yazarın, bir derdi olduğuna kanaat getirebiliyorsunuz.
Kitap, kısa hikayelerin toplanmasıyla oluşmuş bir eser. Bu hikayelerin ortak noktası, vatan sevgisini, millet benliğini okuyucuya aşılama çabası. İşini yapmış mı? Gayet abartılı bir şekilde evet. Bu abartıdan kasıt olumlu ya da olumsuz da anlaşılabilir. Okuduğunuz zaman hafif ırkıçılık mı kokuyor diye zerzenişte bulunma olasılığınız yüksek. Türk edebiyatı klasikleri arasına girmiş şahane eserlerin arasında solup gidebilecek bir edebi eser. Bana göre sıradan eserlerden bak şu yönüyle farklılık katmış diyebileceğim bir yanı yok. Eklemek istediğim diğer bir husus da, eserdeki hikayelerin; olay üzerinden verilmek istenen mesajı haddinden fazla açığa vurur bir düsturla okuyucuya sunulması. Yani kısa hikayelerle birlikte kısa denemelerin peşi sıra geldiği bir eser olmuş diyebiliriz.
Dili gayet basit ve net olan bu kitabın temel amacı bize katılım bankacılığını benimsetmek. Yazar, edebi bir üslub gütmeden direkt olarak vermek istediği mesajı iletmiş. Kitapta İçerik olarak ders kitaplarını aratmayacak bir sebep sonuç ilişkisi benimsenmiş. Bu yararlı mı olmuş, ayrı bir tartışma konusu. Bundan evvel asıl tartışma konusu, diğer bir adıyla İslami bankacılık denmesinde bu denli öneme sahip olan etmenin yani faizin gerçekten bu tarz bir bankacılık anlayışında var olup olmadığı. Bu kitapta, katılım bankacılığının faizle içli dışlı bir alakasının olmadığı beyan edilmiş. Acaba gerçekten de öyle mi? Bu zaten kitapta enine boyuna masaya yatırılmış. Ama ben kendi adıma konuşacak olursam pek tatmin olmadım. Özellikle bu konuya vakıf olabilmek için iktisat dalında bir lisans sahibi olmamız gerektiği kanaatindeyim. Bence sadece bu da yeterli değil. Artı olarak bir de aksini iddia eden farklı bir eser okunması gerektiğini düşünüyorum.
Kitabın önsözünde, kitapla ilgili özet niteliği taşıyan bir açıklamaya yer verilmiş. Günümüzde, çoğu yazarın, önsözdeki içeriğin maksadını aşar bir içeriğe büründürdüğünü kesin bir ifadeyle söyleyebilirim. Bu bağlamda kitap, önsözle birlikte güzel bir başlangıç yapmış.
Kitabın sayfa sayısını içerdiği konularla karşılaştırırsak, orantılı bir ölçüt yakalanmış diyebiliriz. Bu konuda olumsuz bir görüş belirtmem olası değil.
Kitabın üslup açısından bir noksanını görmedim. Rahat bir şekilde kitap kapağını açıp ve son kapakla buluştuğumu ve bunu da kısa bir zaman diliminde gerçekleştirdiğimi eklemeliyim. Verilmek istenen mesaj itibariyle mevzu bahis eser, kesinlikle bir başucu kitabı. Belki okuyucuya yeni bir bakış açısı kazandırmıyor, ama kesinlikle var olan çok değerli bir bakış açısını gün yüzüne çıkarıyor. Kısaca tahlilimin özeti:OKUNMALI
Kitap, edebi bir üslup amaçlı yazıldığı için dili biraz alışılmışın dışında gelebilir okuyucuya. Ama kesinlikle ağır değil. Belki kullanılan farklı terimler ya da isimlerin fazlalığı bu algıyı yaratmış olabilir. Ben de bir Yüzüklerin Efendisi hayranı olarak kitabı ilgiyle okudum. Yüzüklerin Efendisi üçlemesiyle çok fazla bir ilişiği yok aslında kitabın. Sadece birkaç yerin ve ismin kitap içerisinde geçtiğini gördüm. Yüzüklerin Efendisi serisinin filmini izlediğimiz için kitaptaki karakterleri kafamızda canlandırmak daha kolay oluyor. Ama bu kitabın filmi henüz olmadığı için bu durumu bir handikap olarak varsayabiliriz. Eğer bir Yüzüklerin Efendisi hayranı değilseniz kitabı bitirmekte biraz zorlanabilirsiniz. Çünkü, kitap size sıradan bir fantastik tür gibi gelecektir. İçerik olarak ise, Hobbit ve Yüzük serilerinin başlangıç serüvenini anlatan bir yapıt. O yüzden bütün hikayeyi birleştirmek babında son derece önemli bir yapıt. Yüzüklerinin Efendisi okumadan bu kitap okunmaz diye bir algı oluşmuş. Bence bu da yanlış bir algı olmuş. Sonuçta çoğu okuyucu, bu kitabı Yüzük'ün hatrına okumuştur. Doğal olarak okuyucunun kafasında zaten bir altyapısı vardır bu seriyle alakalı.
Kitapla alâkalı söylenecek çok şey var aslında, ama kitabın yaptığı gibi, lafı eveleyip gevelemeden kısa ve öz bir tahlil yapmak niyetindeyim ve kitaptan çok değerli bilgiler aldığımı belirtmek mecburiyetindeyim. Tamamen alışılmışın dışında, gelenekten uzak, ezberleri bozan bir bakış açısı, kitabın sayfaları arasında sizi bekliyor. Ama yazar ya da yazarlar, lafı niye bu kadar uzatmış diye merak ediyorum doğrusu. Edebi bir kitaptan ziyade bilgiyi nakletmek amaçlı yazılan bir kitap olduğu aşikar. Bunun okuyucu üzerinde sıkıcı bir etkisi var. Bu da verilmek istenen mesajı ziyadesiyle zedeliyor.
Kitapta farklı bir bakış açısının okuyucuyu beklediğini söyledim. Fakat bu görüşlerden birkaç tanesinin benim hatta kitabın kendi mantalitesiyle ters düştüğünü belirtmek isterim. Kitap, bize hadislerin dinde Kuran ölçüsünde olamayacağını söylüyor. Hadislerin islam otoritesi açısından ölçüt olamayacağı fikrine eyvallah. Ama doğru olabilecek hadislerin, ufacık bir bölümde yaklaşık yarım sayfalık bir köşede dile getirilmesi manidar.
Kitap, bize hemen başlangıçta beni de eleştirebilirsiniz diye not düşmüş. Buna istinaden; üslubun yetersizliği ve objektiflikten uzak bir bakış açısıyla yazılması, kitapta verilen o kadar değerli bilginin gölgede kalmasına neden olmuş.
Kitapla birlikte belki bakış açım genişlemedi, lakin yeni bir bakış açısı kazandım diyebilirim. Bir başucu kitabı, fakat bazı noktalarda yetersiz kalmış bir başucu kitabı.
Bu Ülke... Okuması ayrı, tefekkür etmesi ayrı bir tat olan şaheser. Yazar çok derin bir kuyuya taş atmış. Çıkarmak hâyli zor. Yazar diyoruz, Cemil Meriç. Yazmış yazmasına ama, her yazdığı kelime, değeri yerinde. Faydalanmamak mümkün değil. Kah yanlış, kah doğru. Ne önemi var. Ayaklı bir kütüphane. Üstad, edebiyatın kralını yapmış. Reddiyye ne münasebet. Aksine saygısızlık. Diyor ya; saygı, her görüşe saygı. Doğru söze ne hacet...
Machiavelli, Balcaz, Dante, İbn Haldun ve daha niceleri. Yazarın süzgecinden geçmiş dahiler. Bu kitapta ve bu ülkede. Bu ülkede anımsanmayıp kitapta olanlar da var. Okumak gerek, sonra da okutmak.
Sapasağlam bir irade. O iradenin eseri "Bu Ülke", okudukça düşüncelerinizin sayfalar arasında eriyip gittiğine tanık olacağınız bir dünya. Aslında bir şiir kitabı. Bir şair ve düşüncelerin şiiri. Kendi dünyasını herkese açan bir otobiyografik şiir kitabı. Ne muhteşem bir dünya. Her kitapseverin ütopyası.
Zamanın Kısa Tarihi... Kitabı, baştan sona okumaktan ziyade bölümleri rastgele okumayı tercih ettim. Bunun nedeniyse kitaptan belli bir süre sonra uzaklaşabileceğim korkusuydu. Kitap şahane bilgiler barındırıyor, lakin bu bilgilere vakıf olabilmek için belli bir altyapımızın olması gerek. Günümüzün en önemli fizikçiler arasında gösterilen bir bilim adamının kitabı yazdığını göz önünde bulundurursak, dilinin ağır olması gayet anlaşılır.
Kitabı elime ilk aldığımda, popüler bilimin alanı içinde olan birçok konuya değinildiğini gördüm. Fakat kitabı ilk aldığım zaman bile bilimin ta kendisiyle bilim felsefesini ayırmada güçlük çektiğimi daha yeni yeni farkettim. Büyük olasılıkla kitabı alan herkesin başına gelmiştir bu. Yazar, kitapta bilimin ta kendisinden bahsediyor. Yani terimler çok sık bir şekilde karşımıza çıkıyor. Tabi bu da hâliyle, sıradan bir popüler bilim okuyucusunun zorlanmasına sebebiyet veriyor.
Kara delikler, solucan deliği, zamanda yolculuk, evrenin büyüklüğü gibi konular her zaman dikkatimizi çekmiştir. Bu kitaba başlamadan önce dili çok daha yalın, sade ve anlaşılabilir olan Carl Sagan'ın Kozmos adlı kitabını okumak daha yerinde bir tercih olacaktır.
Yazarın okuduğum ikinci kitabı. Bu kitap aşırı duygu yoğunluğunu, kalıplara sığamayacak kadar derin bir hüznü beraberinde getiriyor. Aslında bu kitap insan duygularına dair bize çok şey anlatıyor. Sadece okunmalı ve yaşanmalı. Dilber'i yaşamalı bir de Celal'i yaşamalı. Yaşarken anlamalı.
Yazarın, kendisine hayran bıraktığı bir edebi üslubu
Kitap bize felsefenin en çok tartışılan 7 konusu hakkında açıklayıcı argümanlar sunuyor. Bunlar; Tanrı, Doğru ve Yanlış, Hayvanlar, Siyaset, Zihin, Bilim ve Sanat konuları. Lakin bunlardan en dikkat çekici olanı Tanrı'nın varlığı üzerine sunulan olumlu ve olumsuz argümanlar. Yazar, Tanrı'nın varlığı üzerine kurulan olumlu argümanları yoksaymış
Yapıt toplam 88 sayfa ve yarısı Küçük Şeyler'de olduğu gibi sadeleştirilmiş metin. Kitaba başlamamla bitirmem bir oldu. Küçük Şeyler'deki hikayelerin sonunda iyi kötü bir anlam veya bir ders çıkarabilmekteydik. Ama bu eserde ne olup bittiğini hiç bir şekilde anlamadım. Yani bize verilebilecek herhangi bir ders yok. Tek özelliği, eserin Türk edebiyatının ilk köy romanı olması.
Kitap içinde bulundurduğu eski kelimeler dolayısıyla küçük bir lügatçeyle başlamış. Fakat orjinal metinden okuduğumuz takdirde de cümlenin akışına göre kelimelerin anlamlarını kafamıza oturtabilmemiz mümkün.
Eser, bana ; yazar bur hikayeye başlamış ve sıkılıp olay örgüsünü tamamlamak istemediği için de son bölümde birşeyler karalayıp eseri başından defetmek istemiş gibi bir izlenim çağrıştırdı. Bana göre, kitap daha sürdürülebilir olabilirdi ve daha farklı bir biçimde bitebilirdi.
Yazar, köye ve köylüye olan olumsuz düşüncelerini açık bir şekilde beli etmese de eserin içinde yapmış olduğu betimlemelerle okuyucuya dile getirmiş. Doğrusu yaptığı köy tasfirleriyle benim aklımda hiç olumlu bir köy şablonu bırakmadı.
Eğer böyle bir yapıtın edebiyatımızda ilklere girmesine ben karar vermiş olsaydım, heralde böyle bir yapıt da varsın olmasın derdim.
Kitabı elime ilk aldığımda kapak sayfasına bakmış ve kitabın isminin
hakkını verdiğini düşünmüştüm. Ama umduğumu malesef ki malesef bulamadım. Kapak
sayfasında Turgut Özal'dan Abdullah Gül, Adnan Menderes, Süleyman Demirel hatta Merve
Kavakçı'ya kadar Cumhuriyet'in tarihindeki önemli isimlerin resimleri bulunmakta. Ama gelin
görün ki yazar,
Kitap, 8 küçük hikayenin bir araya gelmesiyle 68 sayfalık bir eserden
oluşuyor. Küçük hikaye deyip geçmemek lazım, zira etkileri okuyucu üzerinde derin izler
bırakıyor. Önemli bir eser, çünkü Türk edebiyatımızda ilk kısa hikayeler olma özelliğini taşıyor.
Yazar, Tanzimat Dönemi edebiyatının da etkisiyle "sanat, sanat içindir." anlayışını
benimsemiş durumda. Ama gelin görün ki sanatı sanat için yaparken de okuyucusunu kazanmayı
bilmiş usta kalem.
Kitap, toplam 127 sayfa, ama yarısı orjinal metin diğer yarısı ise sadeleştirilmiş metin. Yani
68 sayfalık bir eserden bahsediyoruz. Buna rağmen hikayeler gayet orantılı uzunlukta. Ne azı ne
de fazlası kabul edilebilirdi. Eleştirebileceğim bir noktası, hikayelerin içinde hep karamsarlığın,
aşk acısının ya da hayal kırıklığının işlenmiş olması. Edebiyatta ilklerin arasına girmiş bir eserden
ben biraz da aydınlık tarafları görmeyi umut ederdim açıkçası.
Üslup olarak da muazzam bir yapıt ortaya koymuş yazar. Edebiyatçı olduğunu iliklerimize
kadar hissettirmiş desek yeridir.
Sonuç olarak, küçük şeylerden bile büyük dersler çıkarabileceğimizi bize aktarma
çabasında olan bu eser işini gayet iyi yapmış.
Tür içeriğinden de anlaşılacağı gibi oldukça yoğun bir kitapla karşı karşıyayız. Ben
doğrusu, yazar bu kadar bilgiyi bir kitaba nasıl sığdırmış hayret et tim. Bu yüzden bu kitabın tahlilini
yaparken internet üzerindeki yorumlara bakarak yardım aldım. Almam gerekiyordu çünkü insanlık
tarihinin hiçbir önemsiz detayını atlamamış olup her bir önemli
Kitabın muhteşem bir akıcılığı olduğunu belirtmek isterim. Bir anda kendinizi 71. sayfada
buluyorsunuz ve o an yazara keşke biraz daha uzun yazsaymış diye sitemde bulunuyorsunuz. Bana kalırsa kitapla ilgili dile getirebileceğimiz tek eleştiri, eserin bir roman havasında değil de bir uzun öykü tadında kısa sürmesi. Haliyle okuyucu böyle kusursuz
Öncelikle kitabın farklı bilim adamlarının makalelerinden oluşması kitabın okuyucuya farklı bakış
açıları kazandırmasında yardımcı olmuş. Kitabın sayfa sayısı tatmin edici, ne çok uzun ne çok kısa. Zaten 6 farklı makale olması kitaptan belli bir süre sonra kopmayı önlemiş. Kitabın en beğendiğim özelliği yazarlarının tutunmuş olduğu objektiflik
