Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İlker

İlker
@lkera
İyi ki bilmiyor kalabalıklar Yağmura bakmayı cam arkasından İnsandan insana şükür ki fark var Birine cennetse birine zindan İyi ki bilmiyor kalabalıklar
29 okur puanı
Aralık 2020 tarihinde katıldı
Dağ başındaki çoban, ormandaki avcı, bulundukları yer­de insan olarak tek başına kaldıkları halde «yalnız» değiller; insanlardan uzak yaşamayı bile isteye seç­miş bir kimseye yalnızlık içinde değil de «inzivada» diyoruz. Buna karşılık, büyük şehirlerde çok sayıda benzerleriyle birlikte, onlarla yan yana yaşayan in­sanların her günkü sıkı ve birbirine bağımlı ilişkiler içine gömülmüş insanların yalnızlık içinde olduğunu söyleyebiliyoruz. Öyleyse yalnızlık adını verdiğimiz şey, insana dışından gelen birşey değil. İnsan, yal­nızlığı içinden türetiyor, insanların içini kaplıyor yalnızlık.
Reklam
Eğer Türkiye'de İslâmî değerlerin be­lirleyici olduğu bir toplum düzeni tesis edilebilecek­se, bunun bir siyasi iktidar değişikliğinden çok, Müslümanların böyle bir toplumun gerçekleştirilebi­lir olduğunu sosyal alanda gösterme yeterliliğine ulaşmalarına bağlı olduğunu savundum.
Ya Rabbi cehennemi hak ettiğimi biliyorum ama girersem iblis sevinecek. Onu sevindirme beni affet. H.Basri hz

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Senin için canımı feda ederim" demiyorum. Bir köpek de sırasında sahibi için canını verir. Bir hayvanın yapacağı şeyle insanın iftihar etmesi gülünç olmaz mı? Bence can fedâ etmek o kadar güç değildir; fedâkârlığın ve ferâgatin yüksek derecesi, isteklerinden kopmak, ayrılmaktır.
Reklam
İnsanın yarısı ayıptandır, yarısı gayıptan.
Sayfa 179Kitabı okudu
Kişisel nüfuzun tehlikesi Kim başka birinin üzerinde büyük bir içsel nüfuza sahip olduğunu hissederse dizginleri serbest bırakmalı, evet o kişinin ara sıra gösterdiği dirençten memnun olmalı, hatta buna önayak olmalı; yoksa o kişiyi ister istemez kendine düşman edecektir.
Edebiyat öğretmenimiz çok öfkeli kadındı. ‘Bir memlekette insanlar namuslu olduklarıyla ayrıca övünüyorlarsa, o memleketin hali dumandır,’ derdi.
“Bizim milletin tutması çeşitli olur da... Birincisi... Eli sopalı rezil iktidarlara karşı, kim çıkarsa çıksın, onu mutlaka tutar... Onu bu yoldan yere çalmak ister. İsterse bu iş, çeteler arası boğuşma olsun! Bahtını mutlaka dener bizim milletimiz... Böyle sıralarda eli sopalılara karşı çıkanın kişiliği hiç umurunda değildir. Baskı biraz azalsın da n’olursa olsun! Çünkü bizim millet, dış görünüşündeki aldatıcılığa rağmen, hürriyetsizlikten iğrenir. Çünkü tarihinde, Batı’dakine benzer kölelik dönemi yaşamamıştır. Yani ne köle olmuştur ne de köle çalıştırmıştır. Bunun için her çeşit hürriyetsizliği insanlık onuruna hakaret sayar.
Nesiller arası irtibat kalmadı. Ne bir mimarimiz var ne bir musikimiz. Sinan demişti, bir kere Tanpınar'ın sözüdür diye: ''Cedlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı."
Reklam
Zeytin
Zeytincilerin işleri margarin çıkıp yaygınlaşınca bozuldu. Zaten Anadolu içlerinde zeytinyağını pek bilmezler. Onlar tereyağı kullanır. Ama ne dedik : Keser döner, sap döner. İletişim arttı, okumuşun sayısı fazlalaştı, hangi yağın kıymetli olduğu fark edildi. İşte o zaman zeytinciler yeniden işe sarıldılar. Lakin geç kalmışlardı.
Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.
Her yer puttu, üstelik bu putlar Cahiliye Devri'nin Arabistan'ındaki gibi taştan değil etten kemiktendi. İnsan kendisine dahi kendisi ile kavga etmeden teslim olmamalıyken, kimileri tereddüt etmeden birilerine kul köle oluyorlardı. Diplomayla, belgeyle, tezle, evrakla, resimle, mühürle adam olunduğu sanılıyordu...
Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır. DANTE
Bütün büyük tapmaklarda olduğu gibi Ayasofya'nın da olağanüstü büyüklüğü iki amaca hizmet ediyordu. İlki, insanın Tanrı'ya olan saygısını göstermek için ne kadar ileri gidebileceğini kanıtlıyordu. İkincisi, inananlar için bir şok terapisi vazifesi görüyordu. Burası o kadar görkemli bir mekândı ki; içeri girenler ne kadar küçük olduklarını hissediyor, egoları kayboluyor, fiziksel varlıklarının ve dünyadaki önemlerinin Tanrı'nın karşısında ufacık kaldığını... Yaradan'ın ellerinde bir atom parçası kadar küçüldüklerini hissediyorlardı. Bir insan hiç olmadıkça, Tanrı ondan hiçbir şey yapamaz.
Taşları sürekli dönen bir değirmendir kafa dediğin,ya evlat, arasına bir şey koymadın mı kendi kendini öğütür,sakatlanır.
Reklam
Kurt Kanunu
"Doğulu toplumlarda bütün kalkınma çabalamalarının gerçek celladı, Batı sömürüsüdür."
Sayfa 233 - Kara KemalKitabı okudu
Martin Eden
Martin Eden olalı beri birçok yemek daveti almış, bunların bir kısmını kabul etmişti. Bu davetler bazen kafasını kurcalıyor, bu küçük ayrıntılar her geçen gün içinde büyüyordu. Bernard Higginbotham, onu yemeğe davet edince şaşkınlığı son noktaya vardı. Kimsenin kendisini yemeğe davet etmediği, açlık çektiği, hatta açlıktan karnının yapıştığı günleri anımsadı. Asıl o zaman, ihtiyacı vardı bu yemeklere. Bu dönemde kimse elinden tutmamış, o yemekler olmadığı için kuvvetten düşmüş, baygınlıklar geçirmiş, açlıktan kilo vermişti. Çelişki de buradaydı zaten. Yemeğe ihtiyacı olduğu zamanlar kimse yemek vermediği gibi yemeğe de davet etmemişti. Oysa şimdi binlerce yemek satın alabilirdi, paraya pula ihtiyacı yoktu, ama tuhaf olan şimdi sağdan soldan yemek davetleri almasıydı.
II. Cihan Savaşından sonra iyice anlaşılmıştır ki dünya yüzünde gerçek barış an­cak milletler arasında mevcut ekonomik ve kültürel seviye farklarını gidermekle kabil olacaktır.
Okun ilki hedefe yapışmadan ikinci yarı yolda üçüncüsü yayda.
Çocukluğundan beri her çeşit acıya karşı tabansızdı. Aşırı kıyıcılığı burdan geliyordu.
Hika yelere bayılırdım. Anlaması ne kadar zor olursa o kadar çok severdim.
Sayfa 23 - ZeZeKitabı okudu