Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Umay
Umay
@umayturk
The world is too much with us.
336 okur puanı
Ağustos 2017 tarihinde katıldı
662 syf.
8/10 puan verdi
Neden Avrupalılar Amerika’yı keşfetti de Amerikalılar Avrupa’yı keşfedemedi?
Bu ve benzeri pek çok sorunun genel düzlemde yanıtlarını aldığım bir kitap oldu bu. Bu kitabı lise ya da üniversite yıllarımda okumuş olsaydım keşke! Pek çok yeni soruya ve meraka açılan bir kapılar diyarı. Antropolojinin aktarılabilir en sıkıştırılmış hali desek yalan sayılmaz. 600 küsür sayfanın yaklaşık son 150-200 sayfası biraz tekrarlarla geçti o nedenle sonlara doğru okumak bir hayli zorlaştı. Ama onun dışında beyaz ırk ve diğer ırklara dair soru işaretlerinin yanıtlarını, ırkların gelişimlerinin ya da mevcut durumun kökenlerini kavramak isteyenler için evcilleştirilmeye uygun coğrafyalar bitkiler ve hayvanların anlatıldığı, evcilleştirmenin nelere yol açtığını geniş perspektiften görebilirsiniz.
Keyifli okumalar dilerim!
320 syf.
10/10 puan verdi
IT sektöründe çalışan biri olarak - sürekli multitasking çalıştığımız için bunun bende yarattığı akıl almaz mutsuzluk zincirine karşı koyamaz hale gelmiştim- zamanla dağılan odaklanma becerimin kök nedenini bir süredir kara kara düşünüyordum, derken bu kitap ile kesişti yolum. Uzun zamandır bu kadar geniş perspektiften bu kadar incelikli
168 syf.
8/10 puan verdi
Gizemli bir sanatçı, ruhunu dinlendirmek ve ilhamını yeniden bulmak amacıyla ücra bir dağ köyüne kaçar. Bu sanatçı, adını bile duymamış olan bu köydeki sessiz sakinlikle hızla büyülenir. Ancak, bu sakin köyün altında gizli bir hazine yatmaktadır: bir sanat ve düşünce hazine sandığı. Natsume Soseki'nin başyapıtı "Üç Köşeli Dünya"da, başkarakterin doğa ile sanat, düşünce ile estetik arasındaki sırlı bağı çözmeye çalıştığı bir yolculuğa katılacaksınız. Rüya gibi manzaralar, düşsel anlar ve derin düşüncelerin kesişiminde, bu kitap sizi hem doğanın hem de insanın iç dünyasının sırlarını keşfetmeye davet ediyor. Soseki'nin ustalığı, sayfalar boyunca sizi büyüleyecek ve düşünmeye teşvik edecek. "Üç Köşeli Dünya," insanın içsel yolculuğunun ve estetik deneyiminin derinliklerine dalmak isteyen herkes için unutulmaz bir macera sunuyor.
Okur Takip Önerileri
144 syf.
7/10 puan verdi
Bu kitap bana Kazuo Ishiguro’nun Nobel aldığı eserini anımsattı. Hasta bir gencin hastanede olan bitenleri aktardığı arkadaşı ile mektuplaşmasını konu alıyor. Kesinlikle çerez. İthaki’nin bu serisi baya eğlenceli!
128 syf.
8/10 puan verdi
İlk defa Japon polisiye kitabı okudum,bir hayli sürükleyici genelde polisiye sevmem ama bunu beğendim, çok kısa ve çerezlik bir kitap , ben 1 günde evden işe işten eve gelirken bitirebildim. Uzun kitaplardan sonra ara mahiyetinde okunabilir.
İçerisinde 2 hikaye var ikisi de cinayet temalı ve ruh hallerinin anlatımı baya başarılı.
64 syf.
8/10 puan verdi
Öncelikle kitabın yazarı uzun uğraşlar sonucunda hayatına son vermiş biri. Ve bu bohem hayatının izlerini bu eserde görmek pek tabii mümkün. Eser öğrenci bir kızın (bilinmeyen) uyandığı andan uyuduğu ana kadar bir gününü anlatan kısa bir roman.
Ergenlik çağının kargaşa ve çalkantısını kitabın her sayfasında okuyabilirsiniz, ilginç olanı ise hala daha bu çalkantıların benzer oluşu! Bedenine ve duygularına yabancılaşma, sevdiklerine yabancılaşma hali çok iyi işlenmiş. Bunlar kesinlikle yazarın iç dünyasının yansımaları. Kendini somutlaştırma isteğinin yarattığı çekingenlik ve öfke. Tekrarlanan endişe bulutunun monolog halinde yağışına tanıklık edeceğimiz bir eser.
Keyifli okumalar!
264 syf.
·
Puan vermedi
Filmini daha evvel izlediğimden midir bilemem fakat kitaptan ziyade filmi daha etkileyici bulduğumu söylemek isterim. Uzun uzun inceleme yazmamı gerektirecek bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Çerezlik kitaplardan biri.
80 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Ah Salomé, Nietzsche’ye olan ilgimden beri merak ettiğim. Döneminin pek çok erkeğinin içinde bir ukte olarak kalan, pek çok erkeğin sahip olmak istediği ama buna cesaret edemedikleri kadın.
Bazı kadınlar vardır onlara sahip olması bazı erkek ruhlarına çok zor gelir. Ne yazık ki erkekler yanlarında sindirilmesi kolay kadınlar isterken sindirmekte zorlandıkları kadınlara vurulurlar. Bu yüzden zaten genelde zamanımızda erkeklerin eşlerini aldattıkları kadınların evlerindeki hanımlarından tamamen başka bir profilde oluşları. Neyse ki konumuz bu değil.
65 sayfalık kısa bir anlatı bu. Bir kadının aşkı için hayallerinden vazgeçerken aşkını istekleriyle takas ederken üzerine çöken etkisi akabinde gelen terkedilme ve yeniden kendini bulma hikayesi. Yazıldığı çağa ve kadınlarına baktığımızda birkaç gömlek büyük geliyor Salomé. Kadın gündelik işlerinden sıyrılmalı kendini geliştirip bulmalı ve kendiyle yollar arşınlamalı. Ayağa kalkın hanımlar, bedeninizi ve ruhunuzu besleyin. Çünkü hiçbir şefkatli erkek ya da kadın eli sizin kadar iyi okşayamaz kendinizi. Kendinizi sevin ve sahip çıkın. Doymak istiyorsa ruhunuz doyurun. Bir başkasını doyurmak adına ruhunuzdan eksiltmeyin. Kitabın mesajı bununla ibaret değilse de burada aktaracağım düzeyde de değil. Bir sonraki aktarımda görüşmek üzere sevgili Salomé...
217 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Fazla fazla ütopik ne o zamanın şartlarında ne de daha sonrasında hiçbir zaman gerçekleşme ihtimalinin olmadığı koşulların yaşandığı bir ada anlatılıyor. Özel mülkiyet sıfır. Tamamen robotik koşullanmış ve programlı duygularla hareket eden bir toplum modeli. İnsan öyle bir varlik ki bütün kötücül duygularımız bunyemizde esir ve biz bu duygularla her gün savaş veriyorken anlamak ve anlamlandırmak çok çok zor.
Kitap beni heyecanlandırmadi. Elimdeki alfa yayınlarının bir baskisiydi. Belki yayınevi farkı vardır arada inanın bilmiyorum. Okuması zorlayıcı değildi, zorlandığım tek şey zamanın bazı şahıslarına yaptığı göndermeler ve yergilerdi. O dönemin tarihine hakim olmadığım için o bazı güzel kinayeler havada kaldı. Literatürde çok büyük yeri olan hem sosyolojik hem de felsefik açıdan bir başyapıt sayılan bir eser sonuçta kendisi. Er geç mutlaka herkesin okuması gerekenler listesine girecek bir kitap. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
100 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Evet betona çakıldım. Ciddiyim bu konuda. Ve yedi ayrı insanla aynı mezara gömdüler beni. İnsan kendisi için böyle kanamalı bir ölüm ister de (bitik adam) böyle çakılacağı bir beton da ister miydi keza emin değilim.
Bazı gerçeklere sıkı sıkıya bağlı olduğumuz için nefret doluyuz belki de . Ne kadar doğruysa o kadar nefret ediyoruz diye düşündüm. On yıldır yazılması için uğraş verilen bir eser engelleriyle yanlışlarıyla ölümcül ciğer hastalıklarıyla ve aşılması güç bir otoritenin etkisiyle anlatılıyor. Yazabilmek için sonsuz uğraşlar yolculuk edilen kentler ve derin ızdırap dolu bir hikaye gerekli. Bundan daha detaylı ve derin bir inceleme yapmam mümkün değil çünkü saygıdeğer Bernhard boyle bir adam değil. Keyifli okumalar dilerim. Tabi böyle bir şey mümkünse!
105 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Günümüz hala Hacı Aga gibi insanlarla dolu! Demokrasiden çıkış kolaydır ama elde tutması ve sürdürmesi zordur. Sadık Hidayet zamanında içinde bulunduğu toplumun tipik yancı ve ahlak yoksunu modelini ifşa etse de bu kitabında konu bizim hiç de uzağımızda değil. Arada neredeyse yetmiş seksen yıl var fakat böyle asalak tipler hala toplumumuzda fazlasıyla mevcut ve saygı gören tamahkar tüccarlar. İçerisinde siga nikahı,hile hurda,muska büyü, cehalet ve çoğu toplumun dini değerlerinin nasıl sömürüldüğüne şahitlik edeceğiniz ve halkın okumasından, bilinçlenmesinden ve haklarını aramasından ne derece korkulduğunu gösteren bir kitap bu. Bir halkın nasıl monarşiye ve hakkı olanı almanın bile minnet duymaya dönüşeceğinin hikayesi. "Bize cahil toplum lazım!" diyenler kimler ise bu işin ekmeğini yiyenler de onlar. Pis mendebur oburlar!
Okuyun, okutun ve bu karakter ne kadar da bizden biri görün. Ve hepsinin korktuğu tek şey var, okuyan nesil!
Sadık Hidayet üzerine pek bir şey söylemeye gerek zaten yok yolunuz onunla kesiştiyse ne mutlu size. Kitabın son yirmi sayfasının lezzeti kesinlikle bir başka. Şimdiden iyi okumalar dilerim.
136 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitapta insanın üzerine yapışan kimliklerden ve bu kimliklerin sosyal bir ortamda dışlanmaları sonucu dönüştükleri ölümcül kimlikler anlatılıyor. Din,dil, ırk, coğrafya vb gibi insanları birbirinden ayıran konular üzerinde duruyor yazar. Genel bir kitap bu. Bahsi geçen olayların hepsine sosyolojik açıdan hakim değilim ( Lübnan'da yaşanan iç karışıklıklar gibi) fakat bu tarz bir probleme giriş açısından yararlanılacak bir kitap. Eskilerde ideolojik birliklerin altında olan insanlar bir süre sonra bu ideolojilerin tehdidiyle bir kimlik evrimi geçirmekte. Neden bir insan ırkıyla ya da diliyle veyahut diniyle ayrıştırılmakta? İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik bu kimlik karmaşası açısından nasıl bir rol üstlenmiş durumda ve insanlar neden ırklarından önce dinleri ile kendilerini tanıtma ihtiyacı duyuyor? Yaklaşık bin yıl boyunca aydınlanmanin öncüsü İslamiyet iken birden neden müslüman olan toplumlar dışlanmış ve gericiliğin yobazlığın ve tarikatçılığın lideri haline gelmiştir? Buna benzer hepimizin aklını kurcalayan pek çok soruya "kimliklerimiz" çerçevesinde yanıt veriyor yazar. Okumayı düşünen arkadaşlara şimdiden keyifli okumalar dilerim.
360 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Eveet,fazla uzatmayacağım bir inceleme ile karşı karşıyasınız sayın okurlar. Felsefeye merakı olan ve nereden başlayacağını bilemeyen bir benin BKM'de çalışan bir arkadaşın önerisi üzerine başladığım bu kitabı sonlandırırken duyduğum hazzı size aktarırken zorlanabilirim.
Filozofların düşünceleri nelerdir? Düşünme sanatını nasıl icra ediyorlar? Ve ben düşünmek istiyorum,hem de her şeyi! Doğruyu yanlışı,etik ve ahlaklı olanı,kabul edilebilir ve kabul edilemez olanı. Argümanları,düşünüş biçimleri ve yarattıkları at sineği etkisini. Hakikat nedir? Bildiklerimiz gerçekten bildiğimizden ibaret midir? Bunlar birer yanılgı mı? Duyguları kontrol etmek ve tasaya yer bırakmamak mümkün mü? Hangi argümanlara hangi tezleri çürütmek için başvuruldu? Diyalektik nedir ve neden gereklidir? Seçimlerimiz bizden ibaret mi? Gerçekten dil sürçmesi ve rüyalarımız bizim saklı dünyamız mı?Maymundan evrildik mi? Tanrı nedir ve tanrı figürüne ihtiyacımız neden vardır? Teoloji ve felsefe neden bu kadar ilişkili? Nietzsche neden tanrıyı öldürdü?
İşin özü Batı felsefesi tarihini kronolojik olarak okumak ve düşünürlerine fikirlerine "kısaca" göz atmak için çerez niyetine keyiflik bir kitap.
Bol düşünmeler dilerim..
119 syf.
7/10 puan verdi
İnsan sanatının icra edildiği ölçüde delirir, diye düşündüm. Bazılarımız doğuştan sanatçıdır bazılarımız ise sanatçı olmak için çabalar. Sanırım Glenn ile Wertheimer arasındaki en çarpıcı fark bununla anlatılabilirdi. 3 piyano virtüözü, üç piyano sanatçısı,üç farklı birbirinden nem kapmış delilik. Sahi insan sanatıyla nasıl delirir? Sanırım bunu Sayın Bernhard en çarpıcı bir dille anlatmış bana tek bir kelime eklemek bile düşmez. Çünkü sanatın o kıvrımlı hâllerini incitir ekleyeceğim tek bir kelime. Ama bence de delirecek biri vardıysa da bu Wertheimer olacaktı.
Glenn Gould en sonunda piyanonun başında herkesin ihtiyaç duyacağı ölümlü bir kanamayla hayata veda ederken Wertheimer ise huzursuz bir intiharla bu hayatina son verdi. Sanırım Bernhard ve Wertheimer için Glenn Gould sinsi bir kanserdi. Ve yıllarca ince ince bütün sanatçı kişiliklerinin içine girip onları sinsi sinsi tüketti. Ben bu kitapta sanatla delirmenin, sanatı icra ederken delirmenin, çirkinliğin ve başarısızlığın bir insanın en yakınına, kız kardeşine bile nasıl zulme sebebiyet verdiğini okudum.
Ve evet bence de doğru söylenmiş bir laftan daha etkili ne vardır bu dünyada bilinmez.
"Uzun süre tasarlanmış bir intihar diye düşündüm, umutsuzluğun birden ortaya çıkarttığı bir eylem değil."
272 syf.
5/10 puan verdi
Bir gün YKY Kitabevi'nin önünden geçerken Kazuo Ishiguro kitaplarının o ay indirimde olduğunu gördüm. Kendisi Nobel ödülü alan bir yazar sonuçta,buna istinaden de o ayın yazarı seçilmiş ve kitaplarında indirim yapmışlardı. Birkaç kez de sitede yorumlara denk geldim ve büyük bir merakla bir kitabını okumaya karar verdim.
Maalesef üzülerek söylüyorum ki kitabı hiç beğenmedim. Ciddi anlamda eksik çok fazla nokta vardı. Bana göre bu eksikler artık yazarların bazı şeyleri okuyucunun hayal gücüne bırakarak keyiflenmesini ve özgür kalmasını sağlayan boşluklardan ibaret değildi. Her şey kaygan bir zemin üzerinde belirsizlik gibiydi. İyi hissettirilen tek nokta belki de çocukların duyguları ve merakları olabilir. Ama onun dışında misalen örnek vermek gerekirse ben kitapta altını çizebilecegim ya da alinti yapacağım kayda değer tek bir cümle bile yakalayamadım. Merakta kaldım çünkü hiçbir şekilde tatmin etmedi okurken adeta o kadar çok zorlandım ki. Sürekli bu böyle mi devam edecek diye diye evhamdan evhama girdim de çıktım. Son elli sayfada belki bir aksiyon belki bir şaşırtma bekledim ama tabiki bu da yoktu. Yapabileceğim pek bir yorum yok daha fazla. Okumayı düşünen arkadaşlara şimdiden başarılar ve sabır dilerim. Birine önermeyi düşündüğüm bir eser değil. Yazarın diğer kitapları belki bir başka güzeldir ama bu kitabı konunun boşlukları itibariyle beni hiç tatmin etmedi. Belki uzun bir aradan sonra kendisiyle tekrar karşılaşır yollarımız.
510 syf.
9/10 puan verdi
Nasıl doruklarda yaşanan bir heyecanla okudum tarif bile edemiyorum. En son bu hazzı Bozkurtlar'ı okurken almıştım.
Hasan Sabbah ve fedaileri, oluşumun yapısı ve bu benzersiz biat biçimi her zaman dikkatimi çekmişti zaten. Yalnız önemli bir detay var o da şu ki bu gerçeklerle kurgulanmış bir roman. İlk olarak davanın sanki Şii-Sünni çatışması
116 syf.
9/10 puan verdi
Gamlı kederle dolu 11 hikaye okudum ben. İçleri küflenmiş ve ahlaksızlıkla kirlenmiş, bütün yaşamın gerçekliğini ortaya döken,kaderin ince ve keskin kılıcından kaçmanın mümkün olmadığı 11 hikaye. Tek kaçışın insan elinde olduğu bir ölüm haberiydi sanki davulla zurnayla bütün meydanlarda anlatılan. Sadık Hidayet bir başka adam. Ne yaşadığı çağa ne de bu çağa ait. Ben kendimi ara sıra bu adamı anlamaya adarım. Fakat yetmez benim ufkum yetmez benim ölümü kucaklayışımdaki feryat. Nasıl olabiliyor insan bu kadar kötü? Ve nasıl da affına sığınıyor Tanrı'nın yaptığı bir iki nezirle, ziyaretle? Nasıl da kirli 40 yaşında 8-9 yaşında kız çocuklarına şehvet duyanların hikâyesi. Ölüm çözer belki bütün kiri pası. Bundandır belki Sadık Hidayet'in de ölümü bir apartman dairesinde ciğerlerine dolduruşu. Bundan seksen doksan belki de yüz yıl evvel yazılan ve anlatılan hiçbir şey bugünlerin hiç uzağında değil. Tek solukla izin verin bu hikayelere ve siz de teslim olun ölümle sonuçlanan her hikayenin yarasına.
390 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Evet,garip bir hikaye ile karşı karşıyayız.
Kitap bir psikoloğun günlerini anlatmasıyla başlıyor ardından hastalarından birinin bir mektup getirmesiyle olaylar Butimar'a dönüyor. Ama Butimar psikoloğun aslında rüyalarında gördüğü bir güzel zaten. Kitapta Revan Türk Hanedanlığının son günlerinden bahsediliyor. Soy ağacımı kontrol edip Revan'ı görünce ve bu kitapta da buna tesadüf edince nedensiz bir biçimde bir başka bağlandım kitaba. Hem içerisindeki Azerice konuşmalar ve maniler okurken keyiflendirdi. Kitaptaki imgeler inanılmaz derecede şaşırttı beni çünkü kitaba başlarken öncelikle böyle bir kurgu,böyle bir betimleme ve böyle bir akıcılık beklemiyordum. Kitap ilk bakışta Gayrimüslim ve Müslüman iki gencin aşkını anlatıyor gibi gelse de asıl mesele bunun çok çok uzağında. Ciddi anlamda kafayı taktım Yusuf'un ilgilendiği şeylere. Yazarın sık sık vurguladığı Yusuf ve kuyu ikilemi içinde bulunduğu durumu anlatmaya fazlasıyla yetti. O kadar çok şey var ki içerisinde bahsedilen ben bunların hepsini anlatıp spoiler yağmuruna tutmak istemiyorum sizleri. Fakat kesinlikle şans vermeniz gereken bir yazar ve kitap. Yazarımız gencecik biri. Ve akademik kariyeri de göz önüne alınınca kitabının bu derece enfes oluşunu nasıl sağladığını da anlıyorsunuz. Popülariteye kurban vermediğimiz güzide tatlılıkta bir roman. Aynı zamanda 2015 yılında ESKADER tarafından en iyi roman ödülüne de sahip kendisi. Sevin, sevdirin. Keyifli okumalar..
88 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
7 kısa hikayeden oluşan bir kitap şayet okumaya karar verdiyseniz elinizdeki. Ama affedin kısa hikaye dedim. Ben bilmem beni nerelere götürdü bu hikayeler bana nerelerde prangalar vurdular. Gizli ızdırapların bir tadı var bu hikayelerde. Ölüme meydan okuyan yalnız kalışlar da var. Ben bilmem nedendir bu yok oluşlar ve sancılar. Belki de yine de bilemiyorum nedendir kadına beslenen bu düşmanca duygular. Çok da kuvvetliler. Sadık Hidayet bir başka adam. Nedendir anlıyorum okudukça onu sona sürükleyen sanrıları. Acılarını paylaşıyorum evsiz kalan aylak köpeğin, Vicdan azabıyla kahroldum Şerifin. Ama insan yine de merak ediyor kırmızı ve mor kadifelerle kaplı bir odanın karanlığında ölmek nasıl bir histir?
95 syf.
9/10 puan verdi
Gölgelere teslim olmaya hazırlanın. Çünkü ben öyle yaptım. Kaçamadım bu kederden. Anlamsızlıklardan,tablolardan,boyna dolanan şaldan ve o kahpeden. Yükü sırtımdaydı bu hikayenin aynı o yaşlı adamın kamburu gibi. Elimdeki testi ve cebimdeki bozukluklar tırmaladı beni. Buna bir inceleme yapmak ne mümkün ki okumadan anlaşılmaz bazı
124 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Doğa sizi ele geçirecek. Özenerek isteyerek sürükleneceksiniz. Düşünecek ve kahkahalarla da güleceksiniz. Ama en güzeli de Andreas Doppler de bizden biri, göreceksiniz. Siz de onunla beraber nefes alacaksınız ve siz de onunla yaşayıp kargaşaya tanık olacaksınız. Pek tabi tercihinizi okumaktan yana kullanırsanız... Ufak bir
---SPOİLER-----
.
.
.
.
.
"Yüzünüzdeki o hoşnut gülümsemeyi silin. Artık takasa başlamak zorundasınız. Bisiklete binmek. Bu devran dönecekse deliler gibi bisiklete binip takas yapmalıyız. Ağaçların arasından esen rüzgarın, çayırlarda ki çiçeklerin sahibi kim? Teletabiler cehennemde yanmalı. Ama Lovenskiold ormanı halka geri vermelisin çünkü onun asıl sahibi sen değilsin. Kimse ormanların sahibi olamaz."
80 syf.
7/10 puan verdi
Söylenebilecek tek bir kelime var ve ben bunu şununla tarif etmek istiyorum; acımak.
İçerisinde beş hikaye var ve bu beş hikaye de tamamıyla gözlemlemek için uzaklarda aramanız gereken hayatların hikayesi. Küflü bir gecenin sonunda bitiyor ya da bir nehir kıyısında veyahut bir namlu ucunda. Diyecek başka bir söz yok klasik Zweig. Onu anlayın ve trajedisine, bunalımına kucak açın. Ben öyle yaptım. Çünkü her kitap ilk sarışta sarsamaz bence sizi.
56 syf.
7/10 puan verdi
Unutulmaların ve gözden çıkarılmaların sarsıntılı adımları ardından parayla bile satın alınamayan zevkler. İhtirasın, yalanın ve kibirin bir kadın bedeninde büyüyüp olgunlaşması ve bu hislerin bu bedeni uçuruma sürüklemesi. Evet evet,işte tam da bu bahsini ettiğim şeyleri okuyacaksınız ve sizler de ardından bu hikayeyi unutacaksınız gündelik yaşamın içindeki basit numaralarla dikkatiniz dağılacak ve bu hikaye hiç mi hiç anımsanmayacak..
148 syf.
8/10 puan verdi
Kitap Âdem'le Havva'nın Güncesi ile başlıyor ve toplamda 7 kısa hikaye barındırıyor. Birbirleriyle tanışmaları,yasak elma ve cennetten kovulmalarını okuyacaksınız. Ha bir de Habil ile Kabil de var tabi. Fazlasıyla farklıydı diyebilirim. Farklı bir bakış açısı farklı bir ütopya olduğunu düşünüyorum. Özellikle Adem'in iç sesleri beni fazlasıyla güldürdü. Kısa sürede okuyacağınız keyifli bir kitap bana sorarsanız. Beni etkileyen bir diğer hikaye ise , 1 milyonluk banknot. Çulsuz bir adamın elindeki bir milyonluk banknot ile bir aylık yaşamını konu alıyor. Seveceksiniz bence siz de.
202 syf.
8/10 puan verdi
8 adet hikayeden oluşan bu kitapta beni en çok etkileyen yine adını almış olduğu "Korkuyu Beklerken" hikayesi oldu. İlk defa okudum Oğuz Atay'ı. Yer yer beynimi yememe sebebiyet verecek cümleler ve anlam karmaşaları ile karşılaşsam da zevkle okuduğumu inkar edemem. Okumaya başlamak için ilk kitap olabilir bence bu. Dili çok farklı, iç sesleri ile dolu. Sizi bazı anlar gerilime sokacak, bazı anlar da darbeler vuracak.
-
-
Spoiler
-
-
Anlam veremediğim ve okurken sürekli durup durup ne anlatıyorsun sen ya dediğim bir hikaye vardı. O da tahta at. Neyi ya da kimi kast edip neyi eleştirdiğini anlayamadım. Ama umarım siz değerli okuyucular anlarsınız.
288 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
12 yaşında okumuştum bu kitabı. Babamı kaybettikten hemen sonra hediye etmişti kuzenim. Belki de ölümün yasını daha hafif atlatmamdaki en büyük etkendi bu kitap. Ölüme anı anına tanıklık etmek yaşama sevincini kabullenmek ve ölümü dostmuşcasına bedeninde misafir etmek. Yaşamanın, aşkın,sevincin, hüznün,armağanın ve kardeşliğin anlatıldığı dizeler. En etkileyicisi de babasının kitap aralarına bıraktığı dizeler. Daha başka dizelerle tarif edeceğime inanmıyorum. Ne de olsa karışık bir odada yaşanmışlık vardır..
80 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Zamanın şartlarına göre değerlendirildiğinde içerisinde barındırdığı savaş felsefesine ciddi manada hayran kalmamak elde değil. Çok yüksek beklentilerle başlamadığım için okumaya beni tatmin ettiğini söyleyebilirim. İçerisindeki savaş teknikleri şu an bile geçerliliğini koruyan teknikler bence. Bir metrobüs ya da metro yolculuğunda başlayıp bitirebileceğiniz bir kitap.
68 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Bir aşkın kimsesizlikte yoğrulmuş ve karşılıksız denizinde dalgalarla boğuşmuş anlarını barındırır bu kitap. O anlara tanıklık etmek isterseniz bir saniye bile beklemeyin. Yazarın neredeyse bütün kitaplarını okuma gayretinde olmama rağmen bu kitabın bende bıraktığı etki çok farklı. Kendimi sürekli o bilinmeyen kadının yerine koyup ıstıraplarına ortak oldum. Ve ne kötüdür insanın kendini iki kişilik bir yalnızlığa hapsetmesi.
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022225,5bin okunma
432 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Uzun bir okuma sürecini geride bıraktım bir parça hazmederek okunması gereken bir kitap çünkü,satır aralarındaki anlamları kavramak zorlu. Felsefeye ve psikolojiye olan hayranlığınızı kamçılayacak ve sizi bazı düşüncelerin, sorgularin kucağına atacak. Kendinize sorular soracak ve yanıtlarını içinizdeki boşluğun çınlamalarında duyacaksınız.
