Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İran Şahları ve Osmanlı Sultanları Kürtlere, aynı zamanda bir savaş maddesi, savaş yakıtı gözü ile bakıyorlardı. Gerek kendi aralarında meydana gelen savaşlarda ve gerekse Rusya ile yaptıkları savaşlarda Kürtlerin savaş yeteneklerinden yeterince yararlanıyorlardı. Birtakım hediyeler ve savaşta elde edilecek ganimetlerden büyük paylar vaadederek, aldattıkları aşiret reisleri ve şeyhler, onların bu yoldaki işlerini kolaylaştırıyorlardı. Bu durumlar çoğu defa iki aşiretin arasının açılmasına ve birbirlerini kırıp bitirmelerine de neden oluyordu. Dolayısiyle kurulması gereken birlik bir türlü gerçekleşemiyordu.
Ne İran ve ne de Osmanlı hükümeti bu ulusun en önemli meselelerinden biri olan yol sorunu üzerine eğilmemişlerdir. Bu doğal güçlüklerin yanında ve ondan daha önemli olanı, İran ve Osmanlı hükümetlerinin güttükleri «şark istibdadı» politikasıdır. Kürtleri ve Kürdistan'da yaşayan diğer azınlıkları ekonomik ve kültürel yönden daima geri bırakarak, onları sadece savaşlarda kendi saflarında kullanmak politikası bu halkın gelişip, bu geri yapıdan kurtulmasına imkân vermemiştir. İran ve Osmanlı yönetimlerinin bu dayanılmaz baskılarına Kürt derebeyleri de katkıda bulunarak bu ulusun ekonomik ve kültürel varlıklarını kemiriyorlar, ilerlemelerine olanak tanmıyorlardı.
Reklam
Şeyh Ubeydullah, dini eğitim vermekten çok, Kürdistan'ın bağımsızlığını gerçekleştirmek için çabalıyordu. Mehmet Bayrak'ın Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri adındaki kitabına da aldığı bir raporda, Şeyh'in, 1880 yılının Temmuz ayı sonlarında, Kürt ulusal sorununu görüşmek üzere Kürdistan'ın önde gelen şeyh ve halifelerini Şemdinan'daki dergâhında topladığı belirtiliyor. Rus subaylarından Avriyanof, 19. yüzyılda Rusya, İran ve Osmanlı Savaşları adındaki kitabında, bağımsız Kürdistan'ın kurulmasını amaçlayan bu toplantıya, bütün Kürdistan'dan 5 şeyh, 21 halife, 42 prens ve 68 beyin katıldığını yazıyor. Kürdistan'ın bağımsızlığı için girişilecek silahlı mücadelenin stratejisi tartışılıyordu, bu toplantıda.
Kürdistan geri bir tarım ülkesiydi. Belli başlı kentlerde daha çok Ermenilerden oluşan bir burjuva sınıfı vardı. Toprağın belirli ellerde, kapitalist uygulama normları yerine "ortakçılık" ile işleniyor olması, doğal olarak tarımsal gelişmenin de yetersiz olmasına neden oluyordu. Yerinde sayan tarımsal gelişme toplumun sosyal yapısına da yansıyarak onu durağan kılıyordu. Buna bir de ağır vergi yükü eklenince Kürt başkaldırılarının 19. yüzyılda neden ulusal istemlerden çok, vergilere ve askere alınmaya karşı bir direnme şeklinde olduğu açıklık kazanır.
Otoriter ve gözüpek bir kişi olan Bedirhan Bey, Kürt beyliklerinin bir araya gelerek, ortak düşmanlara karşı savaşmalarının gereğini kavramış ve bu amaçla harekete geçmişti. Dağlık bir bölge olan Cizire'de oturmakta bulunan Bedirhan Bey, ileri görüşlülüğü ve kararlılığı sayesinde, Hakkari bölgesindeki Kürtlerin reisi olan Nurullah Bey ile diğer aşiretlerin büyük bir kısmını ve Mahmut Han'ı ikna etti.
Ağustosun ilk günlerinde, ikiyüzyirmi aşiret reisinin katıldığı toplantıya başkanlık eden Şeyh Ubeydullah; bağımsız bir Kürdistan'ın gerçekleşmesi için son olanaklarına kadar çarpışacaklarını, kanlarını emen bu iki devletin boyunduruğundan kurtulacaklarını anlatan sözlerini bitirdikten sonra, uygulanması gereken savaş planı görüşmeye başlandı.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Almanya’ya Türk Dersleri Önemli Bir Medya Olayı Olarak Türk Bağımsızlık Savaşı, 1919-1923 Alman milliyetçiler için I. Dünya Savaşı ve Alman-Osmanlı ittifakı, kıyamet ölçeğinde bir felaketle sonuçlandı -gerçek anlamda bir kıyamet, çünkü zamanın yergi dergilerindeki görseller Almanya’nın üzerinde mahşerin atlıları tasvirleriyle, Almanya’yı
Kürtler
Kürt halkı eskiden beri süregelen ulusal varlığını ve doğuştan gelen gelenek ve göreneklerini gelişen tüm olay ve şartlara rağmen koruyarak yaşanmıştır ve bütün bu gelişmeleri bir tarafa bırakarak kendi varlığını muhafaza edebilmiştir. Nitekim miladi 19. yüzyılda Kürdistan’da meydana gelen çatışmalar ve olaylar, Kürtlerde ulusal bilincin varlığının en açık göstergeleridirler.
Sayfa 227 - NubiharKitabı okudu
Osmanlı tarihindeki Kürdistan bugünkü Hakkari (Çölemerik), Irak içindeki Zaho ve Süleymaniye’ye kadar uzanır, idari bakımdan bu bölge Kürdistan diye anılırdı. Şüphesiz ki bölgenin dışında da Kürt aşiretleri vardı. 19. yüzyılda bu bölge müstakil bir sancak olarak doğrudan merkeze bağlanmıştır ve Şehr-i Zor sancağı veya livâsı adını taşır. Bölgede yoğun olarak bulunan Müslüman Kürtlerin yanında Kürtçe konuşan Nasturi Hıristiyanların ve Kürtçe konuşan Yahudilerin bulunduğu açıktır. Bu son iki grup ikinci Cihan Savaşı’nı izleyen 40 yıl içinde bölgeden tamamen çekildiler. Zamanımızın internet sitelerinde ve medyada gösterilen geniş Kürdistan haritasının bugünkü politikalar tarafından yönlendirildiği ve bir hedef olduğu açıktır. Halihazırda Kürdistan denen bölge Irak’ın işgalinden sonra yaratılan bir statüdür. Ne var ki bu Kürdistan’da Kürt olmayan unsurlar da bulunuyor; özellikle Erbil ve Kerkük bölgesindeki etnik gruplar, daha doğrusu halk grubu, bölgenin adının Kuzey Irak diye değil Kürdistan bölgesi olarak telaffuzunu da bir sorun haline dönüştürdü.
55 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.