Duygular yalnızca algılara dayanarak uyumlu tepki vermeyi kolaylaştırmaz , bunun yanı sıra yönelimsel yapıları gereği, algı ve yargıları da düzenlerler, Ayrıca, Grayling'in (2002) de etkili biçimde ifade ettiği gibi, duygusal kararları yeniden düşünmek amacıyla sessizlik oluştuğunda, duyguların varoluşçu değeri ortaya çıkar:
Bu Stoacı öğretim insanların değişikliklerle cesurca başa çıkabilmeleri için geliştirilmiş ve en hassas ve düşünceli felsefelerden biri olmasına karşın, çok önemli bir noktayı atlamaktadır. Kişi duygularını idareli yaşarsa, Örneğin acıdan kaçmak için aşkını bastırır ya da karnını doyurmanın
bedelinden kaçınmak için iştah ve isteğini bastırırsa kişi boğuk ve kısıtlı bir yaşam sürer, Şüphesiz ki, kişinin mutluluklarını, zevklerini, coşkularını, dertlerini, acılarını, çaresizliğini, felaketlerini ve üzüntüsünü en aza indirmesi ölmekle hemen hemen aynı anlama gelecektir. Hayata sıkı sıkıya sarılmak, onu kucaklamak ve olduğu gibi kabul etmek için, enerji ve zevkle her şeye atılmak da kuşkusuz her türlü sorunu davet etmektir. Ancak sorunları bastırmanın maliyeti ise çok daha yüksektir.
Ancak, araçsal ve varoluşsal önemini vurgulayarak duyguların yalnızca uyumsal işlevi üzerinde dururken, bireysel farklılıklar olduğundan çok daha büyük görünebilir ve hepimiz için duygu, zihinselleştirme ile değerlendirildiği ve düzenlendiği ölçüde uyumsaldır(Parrot 2002).