Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Özlem| E'lir

Özlem| E'lir
@Acapella
"Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski"
Incil'de adı geçen bütün Etiyopyalılar zenciydiler. Daha önce akıl edememiştim bunu! Oysa insan İncil okurken biraz dikkat etse her şeyi kolayca anlayabilir. İncil'deki resimler aldatıyor bizi. Sözleri açıklaması beklenen resimler. O resimlerde herkes beyaz. Dolayısıyla, İncil'deki herkesin de beyaz olduğunu düşünüyor insan. Oysa aslını ararsan, o çağlarda beyazlar dünyanın başka yerlerinde yaşarlarmış. İncil'de İsa efendimizin saçları kuzuların tüyü gibiydi demesinin nedeni de bu. Kuzuların tüyleri düz değildir ki, Celie! Dalgalı da değildir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Hoşgörüsüzlük ve batıl inanç, oldum olası aşağı tabakadaki aptallara özgü özelliklerdir ve bana öyle geliyor ki kökleri hiçbir zaman kurutulamayacak, çünkü onlar aptallığın kendisi gibi sonsuzdur. Bugün dağların yükseldiği yerlerde gün gelecek denizler uzanacak; bugün denizlerin dalgalandığı yerler gün gelecek çöle dönecek. Ancak aptallık, aptallık olarak kalacak.
İster kurbanı olsun ister faili, onun neleri yok ettiğini az ya da çok bir kez öğrenmiş olan herkes, gaddarlığı görünce tanır. Gaddarlığın hiçbir mazereti, hiçbir hafifletici nedeni yoktur. Gaddarlık geçmişi asla dengelemez ya da düzeltmez. Gaddarlık, sadece, geleceği daha fazla gaddarlıkla donatır...Her kim ki gaddarlık yapar, bunun yol açtığı gelecek gaddarlıkları da yapmış olur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hükümetle din birleşmişti ve kanunu çiğnemek günah olmuştu. Hükümet buyruklarıyla ilgili herhangi bir sorgulama çevresinde bir duman gibi küfür kokusu yükselirdi. İsyan suçu cehennem azabına ve kendini haklı gören yargılara yol açardı. Ama bu hükümet buyruklarını yaratanlar insandı.
Sağır olarak doğan biri, sessizlik ya da sesin eksikliği hakkında konuşmaz. Sağırlığından şikâyetçi de olmaz. Tıpkı kör olarak doğmuş birinin görme yeteneği olmadığı için yakınmaması gibi, çünkü görmenin nasıl bir şey olduğunu zihninde canlandıramaz.
Reklam
"İnansınlar diye eğitilirler, bilsinler diye değil. İnanç yönlendirilebilir. Yalnızca bilgi tehlikelidir.”
Bütün rahipler gibi sen de, doğruya sapkınlık demeyi hemen öğrenmişsin.
Tüm bu şiddet ekonomisinin içerisinde, kadınlar yalnızca yaşadıkları şiddetle kalmıyorlar. Kendilerine şiddet gösteren kişileri şikayet yolları, yasal olarak olmasa da, emniyet tarafından kale alınmadığı için kolaylıkla tıkanabiliyor. Çoğu zaman göreceklerini düşündükleri muamele yüzünden, zaten şikayette bulunmaya teşebbüs bile etmiyorlar. Kayıtdışı seks işçiliğine dair düzenlemeler ve polisten duyulan korku, hayat kadınlarının güvenliğe ilişkin taleplerini ciddi biçimde şekillendiriyor. Şimdiye kadar sayısız tecavüz ve öldüresiye dayak yeme vakalarının mağduru olmalarına rağmen, sıradan bir vatandaşın sahip olduğu hak arama ve dava etme yollarına korkusuzca başvuramıyorlar. En büyük korkularından biri, mağdur olarak verecekleri tanıklıkların, sırf seks işçiliği yaptıkları için, devlet kişileri tarafından yok sayılacak ya da ciddiye alınmayacak olması
Fahişenin cinsel ve egemen ahlak kodlarını dinlemeyen bedeni, görünür olduğu sürece toplumsal yaşam için tehlikeli ve yıkıcı bir bedene dönüşüyor. Bu nedenle, fahişenin bedeni toplumsal yaşamdan püskürtmek ya da bu bedenin öldürülmesine göz yummak, toplumsal mekanı tehlike ve tehditlerden temizlemenin ve "gerçek" sahiplerine iade etmenin bir yolu olarak görülebiliyor. Başka bir ifadeyle, şiddet bu bedenlere bir "yığın" muamelesi yaparak, kadınlara toplumsal yaşamı dar ediyor ve bu alandan çıkarak yok olmalarını salık veriyor. Ya da doğrudan doğruya kendisi yok ediyor.
"Ben polise, karşıda takılırken iki kere yakalandım. Bir defasında para verdim. İyi ki üstümde vardı da verdim. Yirmi milyon, hiç unutmam. Bir keresinde de beraber oldum. Çoğunlukla polise yakalandığımızda ... genelde hani abaza polisler çoktur ya! Birlikte oluyoruz, kurtarıyoruz. Yani ... gözünü kapat, işini yap ... bitsin şeyi ... böyle."
Reklam
Polisin, hukukun hem içinde hem dışında faaliyet göstermesine ilişkin diğer bir örnek ise gizlice gözetledikleri kadınları yakalayarak onları geneleve kaydettirdikleri zaman ortaya çıkıyor. Kadınların anlatılarından çıkan durum, polislerin bu yaptırımı kadınların satıcılarından rüşvet almak için kullanmaları. Bazen kadın satıcılarıyla birlikte hareket ederek, tek başına çalışan vesikasız kadınları tuzağa düşürüp, kadın satıcılarına bağımlı hale getirebiliyorlar. Kadın satıcıları, kadınların kendi güdümlerine girmelerini sağlayan polise, kadınlar üzerinden kazandıkları paradan pay veriyorlar.
Geneleve girdikleri andan başlayarak, daha önceden sahip oldukları birçok yasal haktan vazgeçmek zorunda kaldıklarından ve genelevde yürüyen bambaşka bir hukuka tabi olmak durumunda kaldıklarından bahsediyorlar. Genelevin dışında bırakmak zorunda kaldıkları haklar arasında seyahat özgürlüğü, istediği yeri kendisi için ikametgah olarak seçme hakkı ve belki de kendi iradesi dahilinde çalışma hakkı yer alıyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 17. maddesine göre kimse zorla çalıştırılamaz. Fuhuş Tüzüğü'ne göreyse, kayıtdışı seks işçisi olarak çalışan kadınların tespitinin yapılması ve gerekirse zorla genelevlere yerleştirilmesi gerekiyor. Anayasada yer alan zorla çalıştırma yasağının yine devletin yazmış olduğu başka bir yasal düzenlemeyle çeliştiğine şahit oluyoruz. Dolayısıyla Fuhuş Tüzüğü yasanın hem içinde hem de dışında hareket ederek hayat kadınlarına dair istisnai bir halin inşasında merkezi bir rol oynuyor.
Öncelikli olarak Türkiye'deki kanunlar seks işçisi kadınları "genel kadın" olarak adlandırıyor. Genelden kasıt hepimizin bildiği gibi herkesin erişimine açık olma durumu. Tabii bu düzenlemede "herkes" erkek olarak kodlanınca, "genel kadın" tanımlaması da her erkeğin erişimine açık ibaresini taşımış oluyor. Çeşitli yasal düzenlemeler altında verilen karne hayat kadını kimliğinin kurucu unsurlarından biri haline gelerek kadınları birçok devlet kurumuna ve kontrol mekanizmasına bağlıyor. Karne aynı zamanda devlet tarafından kurulan fahişe kimliğini temsil ediyor ve kadınlar yasal yolla atılan imzalar sonucunda devletin fahişesi olarak damgalanıyorlar. Karne verildiği andan itibaren, kadınlar toplumsal yaşamdaki tek varoluş biçimleri fahişelik kimlikleriymiş gibi bir muameleyle karşı karşıya kalıyorlar.
Namuslu kadınlar toplum içerisindeki rollerini sadece çekirdek aile içerisindeki rollerine atıfla almazlar. İşin bir de çekirdek aileyi aşıp millete kadar uzanan boyutu vardır ki o da bu kadınların sadece kendi çocuklarına analık etmekle kalmayıp aynı zamanda milletin geleceğine, dolayısıyla millete de analık etmekle yükümlü olmalarıdır
Sirman namusu şöyle tanımlıyor: "Bir kişinin, kadınlık ve erkekliğe dair toplum tarafından konulmuş standartlara uygun yaşama becerisi."
519 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.