Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Adem

İnsan psikolojisi ya da sahip olma sürecinin kendisi, bir tüketim malına sahip olmanın yol açacağı mutluluğu engelleyebilecek belli bazı yönler içerir; ancak örneğin bir araba reklamı bu yönlerimizle asla yüzleştirmez bizi. Araba reklamı, söz konusu araca bir süre sahip olduktan sonra onu unutup yeni şeylere sahip olma arzusuyla yanıp tutuşacağımızdan kesinlikle söz etmez. Bir şeyi yüceltmeye son vermenin en hızlı yolu ona sahip olmaktır; tıpkı bir insanı yüceltmeyi engellemenin en hızlı yolunun onunla evlenmek olması gibi. Hepimiz birtakım başarılar elde ederek ya da belli bazı şeylere sahip olarak sürekli bir tatmin hissine kavuşacağımız düşüncesini taşırız. Hepimiz, mutluluğun dik ve yaman yokuşunu bir süre tırmandıktan sonra dümdüz ve uçsuz bucaksız bir platoyla karşılaşacağımızı zannederiz. O dik yokuşun sonunda sürekli bir tatmin bizi beklemektedir. Oysa bize şu hiçbir zaman hatırlatılmaz: zirveye ulaştıktan çok kısa bir süre, yeniden inişe geçecek, kendimizi yine endişenin ve arzunun yere yakın topraklarında bulacağız.
Sayfa 232
Reklam
"Beni zengin yapan, toplumda edindiğim yer değil, kendi yargılarımdır, kendi yanımda taşıdıklarımdır... Yalnızca bunlar tam anlamıyla bana aittir ve elimden almamazlar." Epiktetos
Sayfa 133
Rousseau'ya göre insanları zengin etmenin iki yolu vardı: onlara daha çok para vermek ya da arzularını sınırlandırmak. Modem toplumlar ilk bakışta ilk seçeneği gerçekleştirirmiş gibi görünmüşlerdi; ancak bireylerin iştahını sürekli tetikleyerek, başarılarını yetersiz kılmışlardı. Kendini zengin ve varlıklı hissetmenin en etkili yolu daha çok para kazanmaya çalışmak değildi belki. Bizimle eşit şartlarda yaşıyormuş gibi görünen ama zaman içinde bize göre daha zengin olan insanlarla aramıza (pratik ve duygusal olarak) mesafe koyabilmekti. Enerjimizi, daha büyük balıklar haline gelmeye çalışmak yerine, etrafımıza daha küçük yoldaşlar toplamaya yoğunlaştırabilirdik. Yan yana geldiğimizde kendi boyumuzun bize iç sıkıntısı yaratmayacağı arkadaşlar edinmeliydik.
Sayfa 73

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ego"muz ya da kendi kendimizi algılayışımız hava kaçıran bir balona benziyor: sönmemesi için sürekli sevgiye ihtiyaç duyuyor, hor görülmeler ve görmezden gelinmelerse onu pıs diye söndürebiliyor. İşin ilginç ve absürd yanı da bu: diğerlerinin ilgisi bizi doyasıya neşelendirirken ilgisizlik büyük bir yıkıma sürüklüyor. Bir iş arkadaşımız bize gönülsüzce selam verdi ya da ettiğimiz bir telefon yanıtsız kaldı diye dünyamız kararabiliyor. Ve biri adımızı anımsadı ya da bize mavi boncuk dağıttı diye hayat birdenbire yaşamaya değer olup çıkıyor.
Diğerlerinin ilgisi bizim için her şeyden önemlidir çünkü doğduğumuz andan itibaren kendi değerimizle ilgili bir belirsizliğin kucağına düşmüşüzdür zaten. Dolayısıyla kendimize olan bakışımızı belirleyen şey başkalarının bizimle ilgili ne düşündüğüdür. Kimlik bilincimiz bir arada yaşadığımız insanların yargılarına hapsolmuştur. Yaptığımız esprilere gülerlerse, eğlenceli bir insan olduğumuza inanmaya başlarız. Bizi överlerse nitelikli biri olduğumuzu düşünürüz. Ve eğer bir odaya girdiğimizde kafalar bize dönmezse ya da ne işle uğraştığımızı açıkladığımızcia yüzlerinde sabırsız ve ilgisiz bir fade belirirse kendimizi değersiz hissetmeye, kendimizden şüphe etmeye başlarız.
Sayfa 20
Reklam
15 yıl boyunca eroin bağımlısı olan bir gazeteci
Bağımlılık insanı zamana düşman eder. Hep beklersiniz. Sürekli, sonsuz bir zaman döngüsüne yakalanmış gibi bekler, beklersiniz. Acınızın bitmesini beklersiniz, uyuşturucu satıcısını, bir sonraki maaşınızın yatmasını, klinikte bir yer açılmasını, günün bitmesini bekler- siniz. Her şeyin bitmesini. Her iğneden sonra saat sizin aleyhinize işler, insafsızca, acımasızca. Belki de bağımlılığın en büyük kahpeliği, insanı her şeye ve herkese düşman etmesidir: Zamana, feryat eden ve kıvranan bedenine, üzüntülerini defedemedi- ğin arkadaşlarına ve ailene, başaramayacağını hissettirmekten başka bir halta yaramayan dünyaya. Hiçbir şey hayatı bağımlılık kadar acımasızca şekillendiremez. Hiçbir şüpheye yer bırakmaz, karar vermene bile izin vermez. Tatmin, mevcut uyuşturucu miktarına bağlıdır. Bağımlılık dünyanı yönetir.
Sayfa 137
Bir çocuk dünyaya geldiği zaman, ebeveyninden en çok ihtiyaç duyduğu şey sevgidir; yani şefkat, dikkat, ilgi, korunma, dostluk ve iletişim kurma isteğidir. Bunlar sağlandığı takdirde, bedenleri hayatları boyunca bu iyi anıları taşıyacaktır ve sonra yetişkinler olarak aynı sevgiyi kendi çocuklarına aktarabileceklerdir. Ancak durum böyle de- ğilse, çocuklar hayatları boyunca ilk hayati ihtiyaçlarının tatmin edilmesine dair bir özlemle baş başa kalacaklardır. Hayatlarının geri kalanında bu özlem, başka insanlara yönelik olacaktır. Buna karşılık, çocuklar "yetiştirme" adı altında ne kadar acımasız bir şekilde sevgiden mahrum bırakılır, yadsınır ya da kötü muamele görürse, yetişkin oldukları zaman -en çok ihtiyaç duyduklarında o sevgiyi vermeyen- aynı anne babaya ya da onların yerindeki kişi- lere o kadar çok bel bağlayacaklardır. Bu bedenin normal bir tepkisidir. Beden tam olarak neye ihtiyaç duyduğunu bilir, mahrum kaldıklarını unutamaz, mahrumiyet ya da boşluk oradadır, doldurulmayı bekler.
Sayfa 17
Bazen, gözlerimi kapayıp, herkes inanıyor ama bu inanç nasıl doğdu, diye düşünüyorum. Bazıları, inancın güya korkunç birtakım doğa gösterilerinin verdiği ürküntüden doğduğunu, aslında inanacak bir şey olmadığını ileri sürüyor. Kendi kendime düşünüyorum: Ömrüm boyunca inanarak yaşadım, ya ölünce hiçbir şey bulamazsam; bir yazarın dediği gibi, "Sadece mezarımda dulavratotları biterse..." Korkunç, değil mi?
Sayfa 67
Sömürünün kaynağında rahipler ve tapınaklar
Gordon Childe, yaklaşık MÖ 2500 yılında Lagaş şehrinde imtiyazlı rahiplerin (cenazeler için fazla para almak gibi) değişik zorbalık yöntemleri uyguladığı ve tanrının (yani topluluğun) arazisini, sığırını ve hizmetçi- lerini sanki kendi özel mülkleri ve kişisel köleleriymiş gibi kullandığını anlatan bir fermanı özetler. "Yüce rahip, yoksulların bahçesine geldi ve oradan odun aldı... Eğer büyük bir adamın evi sıradan bir yurttaşının eviyle yan yana ise", yüce rahip, sahibine herhangi bir tazminat ödemeden bu mütevazı yere el koyabilirdi. Childe şu sonuca varır: 'Bu kadim metin bize gerçek sınıf çatışmasının tartışma götürmez işaretini verir." Sömürünün ölçeği muazzam boyutlara ulaşmıştı. T. B. Jones, MÖ yak- laşık 2100'lerde Lagaş şehir devletinde bir düzine ya da daha fazla tapınak kurumunun ekilebilir arazinin çoğunu işlemekten sorumlu olduğunu anlatır: “...Ürünün yaklaşık yarısı (işçilerin ücretleri, yük hayvanlarının beslenmesi vb.), üretim masraflarına dörtte biri vergi olarak krala giderdi. Geriye kalan yüzde 25 rahiplerin hissesiydi
Sayfa 36
Dünyayı, içine kapatıldığı, renkli ışıklada aydınlatılmış vitrininde bırakıyor, ruhumun karanlık patikalarında ha bire dolanıyorum. Seyretmekten, çözümlemeye ve yorumlamaya uğraşmaktan, umutsuzca yaşama ulaşmayı denemekten vazgeçiyorum
Reklam
Süpermarketlerde satılan ürünler gibi, değişik marka ve renklerden oluşsa da özünde aynı, ucuza mal olmuş, el sürmeden, ince eleyip sık dokumadan üretilmiş insanlardan bıkmıştım. Dünyadan akıllıca yararlanma isteğiyle dolu, açık vermekten, kendini kaptırmaktan, ruhunu çıplak bir halde sergilemekten, zayıflıktan ve bağımlılıktan ölesiye korkan bir sürüden var gücümle nefret ediyordum. Elbette, nefret dünyanın en kolay ve zevkli işidir, kayıp bir insanı uzun süre oyalayabilir, güçlendirir, sağ kalmasını sağlar
Sayfa 15
Cenevre' deki ilk gecelerimde, sokaklarda, diskolarda, barlarda sevgilileriyle sarmaş dolaş yürüyen, dans eden, öpüşen, şen kahkahalar atan on üç-on dört yaşındaki kızları görünce içim cız ederdi. İlkgençlik yıllarımı benden çalınıştı Türkiye ve onları başka hiçbir ülke geri veremezdi. Zamanla, içimi acıtanın, bu kızların özgürlüklerinden de öte mutlulukları olduğunu anladım. Genç ve umut yüklü bakışlada seyrediyorlardı dünyayı; yanlarındaki delikanlılar onları sevgiyle, hayranlıkla, tutkuyla kucaklıyordu; hiç tokat yememişler ve büyük olasılıkla bir ömür boyu yemeyeceklerdi; doğup büyüdükleri topraklar gelişip serpilmelerini, gerçek boylarına erişmelerini, mevsimi geldiğinde çiçek açmalarını sağlayacaktı. Daha şimdiden küçük birer tanrıçaydı hepsi. Ülkemdeki erkekler kadınlara böyle bakmıyor, böyle davranmıyordu. O yaşlardaki ilk ilişkilerimden aklımda kalan, "ne koparsan kardır" türünden bir cinsellik, nedenini bir türlü çözemediğim aşağılanmalar, karşımda beliren zorbalar, timsahlar, cadı yakma törenleri, orospu yaftalarıydı
Sayfa 14
dünyanın neresinde olursa olsun, gece yarısından sonra sokaklarda bir başına dolaşan kesinlikle yabancıdır. Kendisine hiç de kucak açmamış bu yeni diyarı, karanlığı da ardına alıp yabani yabani seyretmekte, onu buralara dek kaçırtmış geçmişin ağır yüküyle iki büklüm, ha bire dolanmaktadır. Bir zamanlar kadanamadığı ülkesi, şimdi yitik, düşsel bir cennete dönüşmüştür, ama artık o, düşlerine de inanamaz. Acılarla dolu bir geçmiş ve korkutucu gelecek arasında donup kalmış, içinde bulunduğu ana da bir türlü ulaşamamaktadır. Kaçtığını sanırken asıl şimdi kapana kısılmıştır. Göçmenliğe dair söyleyebileceğim tek iyimser söz şu: İnsana hayatı bu denli iyi belleten bir başka deneyim bilmiyorum
Sayfa 12
Freud
Bir kaybın yerine geçecek bir şeyi asla bulamayacağız. Boşluğu ne doldurursa doldursun, boşluk tamamen dolsa bile, yine de başka bir şey kalacak. Ve gerçekten de bunun böyle olması gerekiyor, vazgeçmek istemediğimiz sevgiyi devam ettirmenin tek yolu bu.
Sayfa 93
Anti-depresanların aslında yapmaları gereken şeyi yapmadığına dair pek çok araştırma olmasına rağmen,' toplumumuz sadece olumlu reklamlara kulak veriyor gibi. Araştırmaların çoğunun endüstri tara- findan finanse edildiği, bu ilaçların iddia ettikleri gibi spesifik olmadığı, ciddi yan etkilerinin olduğu, ciddi yoksunluk sorunlarına yol açtıkları ve zamana yayılan psikoterapinin daha iyi ve daha sağlam bir tedavi olduğu biliniyor. Ama ilaç şirketlerinden gelen yeni ve bilimsel görünüşlü propagandayla birlikte reçeteler yazılmaya devam ediliyor. Bu da dünya çapında milyar dolarlara ulaşan bir pazar oluşturuyor: endüstrinin içinde yer alanların artık bu pazarı kapatma zamanının geldiğine karar vereceğini hayal etmek de biraz zor.
10,8bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.