Rabih ve Kristen, Fairbairn’in savunduğu ama etrafın gürültüsü içinde ne yazık ki kaybolup gidiverdiğini gayet iyi bildikleri şu hakikate daha yakınlar artık: Aşk basit bir heves değil, beceridir.
İnsanın kendi hayatına bakarken bağışlayıcı, umutlu bir perspektif belirleyebilmesi, kendi kendisiyle nasıl dost olacağını öğrenmesi cesaret ister, zira insanın başkalarına karşı bir sorumluluğu vardır: dayanmak.
Kirsten bunları anlatırken Rabih’in kollarında uzanıyor. Gözleri kan çanağına dönmüş. Rabih’in onda sevdiği şeylerden biri de bu; pek çok şeyin altından kalkabilen birinin zayıflığı.
Belki, bundan çok uzun zaman önce, ben de orada bir çehre aramıştım. Ama o çehre güneşin rengine ve arzunun alevine sahipti: Marie’nin çehresiydi o. Boş yere aramıştım onu.