“Piç kurusu seni” dedi, “akşam içtin kolaları, içtin meyve sularını, şimdi yatağa işedin. Kölen miyim ben senin? Söyle kölen mi? Ha!”
Gökmen yine ablamın boynuna sarılmak için hamle yaptı. Nazan ellerini bir kez daha boynundan çekerken fırlayıverdim yataktan, “Bırak, çocuğu vurma artık.”
“Karışma sen” dedi Nazan, “altına işedi bu, göl etti yatağı.”
Dayanamamıştım daha fazla, ağlayarak Gökmen’i kucağıma alıp kendi yatağımın üzerine bıraktım. Gökmen elleriyle yüzünü kapatmış, arkası dönük ağlıyordu, ağladığını işittikçe daha da sesli ağlamaya başladım.
“Ben sana kızmadım ki” dedi ablam yanıma gelip, “sen neden ağlıyorsun?”
O ara annemin sesini işittim. Gökmen’in işediği koltuğu temizlemiş olmanın verdiği sinirle beni ağlarken gördüğüzamanlarda söylediği o sözü söyledi yine.
“Ne ağlıyorsun, kocan mı öldü?
Hışımla kaldırdım başımı yataktan, “Sen bu dünyada ki en büyük acının koca ölmesi olduğunu mu zannediyorsun?” dedim. “Tahammül edemiyorum artık senin bu saçma laflarına, anlıyor musun? Kafayı yiyecek gibi oluyorum burada. Çekipgideceğim ben” dedim. “Cezaevi buradan daha iyi. Keşke hiç
gelmeseydim. Zaten bir daha da gelmeyeceğim buraya, hatta iyi ki girmişim cezaevine, kurtulmuşum…”
Bir öğretmen, topluma zararlı hale gelen öğrencisini duyduğunda ne kadar üzülürse onun başarıları karşısında da o kadar sevinecektir. Çünkü bir öğretmen için bütün öğrencileri, onun manevi çocuklarıdır.