Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Seyma karasu

Geleceğin mesleği olamaz, geleceğin yetenekleri olur.
Reklam
6 yaşından 22 yaşına kadar sadece öğreniyoruz, neredeyse hiçbir zaman öğrendiklerimizle bir şey üretmiyoruz (İstisnalar tabii ki de kaideyi bozamıyor). Sistem bizi hâlâ soru sormayan, sorgulamayan, sadece verilen direktifleri yerine getiren birer sanayi işçisi olacak şekilde yetiştiriyor.
Fabrikalaşmış Okul Hatırlarsanız eskiden okullarda mavi ve siyah önlük giyerdik. Ne tesadüftür ki fabrikalarda da çalışanlar aynı renk önlük giyerdi. Fabrikalarda zil vardı, vardiyalar zille değişiyordu. Hafize Ana'nın elindeki zili hatırlayalım. Yani anlayacağınız, bu zil sistemiyle bizi Pavlov'un köpeği gibi vardiyalara, aralara hazırladılar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Engellilik ile yoksulluk arasındaki ilişkide ikinci görüş, birincisinin tersini söylemektedir: Yoksulluk, engelliliğe sebep olmaktadır, yani engellilik bir sonuçtur. Buna göre yoksul olmak, kötü beslenme, zor ve tehlikeli işlerde istihdam edilme, sağlık hizmetlerine erişmede sorunlar, doğum öncesi-sonrası bakım yetersizliği gibi risklerle muhatap olmak anlamına gelebilmektedir ki, bu durum engellilik kapısını da aralayan bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla yoksul olmak demek, sağlıksız olabilmek demektir. Zira yoksulluk yetersiz beslenmeden dolayı hastalıklara ve de kronik hastalıklar ve dolayısıyla engelli olabilmeye kapı aralamaktadır. Yapılan araştırmalar da engellilerin çoğunun toplumlardaki yoksul kesimler den olduğunu göstermektedir.
Sayfa 160Kitabı okudu
Örneğin Norveç istihdam öncesi eğitim (train to place) adı altında bu yöntemi uygulamaktadır. Bu yöntemle, engelliler, açık piyasaya girmeden önce, ayrı bir plan dâhilinde eğitim almaktadırlar. Bunu besleyen bir yöntem olarak ise "arbeid med bistand" adlı bir girişim ile engelli kişilere meslek koçluğu yapılmaktadır. Meslek koçları, engellilere iş bulmada ve bulduktan sonra çalışma konusunda yardımcı olmaktadırlar.
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
Engelliler için müstakil özel eğitim okulları kurmak da sorunlu olabilmektedir. Bu görüşe göre, engellilere ayrı müstakil okul açmak, onları toplumdan daha fazla dışlamak anlamına gelmektir. Çünkü engelli olmayan çocuklar ile engelli çocuklara ayrı ortamlarda eğitim vermek, belli bir müddet sonra engelli olmayan çocukların engelli ço cuklara nasıl davranacaklarını bilmeme ve nihayetinde sosyal dışlamaya tabi tutabilme riski demek olacaktır (Çarkçı, 2011: 59)
Sayfa 153Kitabı okudu
Türkiye'de üniversite sınavlarında engellilere yönelik adımlar, bu minvalde sayılabilmektedir. Bu bağlamda görme en gellilerin sınavı braille alfabesi ile yazılmış sorular ile ve 30 dakika ek süre ile yapılmaktadır, ortopedik engelliler için asansörlü binalar ayarlanmaktadır ya da zemin katta sınav yapılmaktadır. Ve nihayetinde engelli öğrencilere ek puan Verilmektedir (T.C. Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 2014: 4)
Sayfa 152Kitabı okudu
Yaşlılara bakım hizmeti görmenin zıddı olarak "kendi başlarına terk edilme" ile muhatap oldukları bilgisi bulunmaktadır. Örneğin Amerikan Yerlileri, kabilelerinin uzak kesimlerine yaşlıların ölüme terk edildiği özel kulübeler yapmışlardır. Eskimolar da kendine bakamayan yaşlılar için büyük kar kütleleri arasına terk etme veya eskimo kayığı içinde yalnız bırakma yoluna gitmişlerdir. Uganda İkleri, kıt kay- naklar olduğunda yaşlıları açlıktan ölmeye terk etmişlerdir. Benzer şekilde Kuzey Avrupa'daki Lapps'lerde, kabilenin başka bir yere göçü sırasında hasta veya çok yaşlılar ölüme terk etme vardır.
Zira günümüzde "tecrübe işe yaramamaktadır. Halbuki geçmiş toplumlarda yaşlı, tecrübesinden dolayı yönetmeye layık kişi olarak addedilmektedir ki "yaşlılar hükümeti" ya da "yaşlılar yönetimi" şeklindeki kavramlar, bunun için kullanılmaktadır. Dolayısıyla geçmiş toplumlarda sahip oldukları bilgiye istinaden yaşlı kıymetlidir; tecrübeleri, tarımda, zanaatta, barınmada ve birçok konuda bilgi aktarımı sağlamaktadır. Fakat bilim ve teknolojinin de gelişmesi ile "hafıza depolayıcı aletler", yaşlıların yerini almaya başlamıştır. Böylece yaşlılar değersiz hale gelmiştir. Dolayısıyla, Sennett'in "yeni kapitalizm", Berman'ın "akışkan modernlik" olarak nitelendirdiği günümüz dünyasında, "tecrübe" önemini yitirmektedir. Çok hızlı bir değişim olduğu bu dönemde, insanların devamlı kendilerini yenilemeleri gerekliliği üzerinde durulmakta; bu nedenle tecrübe geçmişteki mana ve önemini kaybetmektedir.
Yaşlılar köyü, yaşlılar için diğer bir bakım modelidir. 1919 yılında ilk kez Kopenhanda uygulanan yaşlılar köyü, 1920 yılında Londra'da hizmete girmiş- tir. Yaşlılar köyü, yaşlıların müstakil kaldıkları ya da birkaç kişinin bir arada kaldığı dairelerden oluşmaktadır ve konutlar geniş bahçe içerisinde yapılmış- tır. Buralarda sosyal tesislerin yanında, sağlık birimi ve spor alanları da bulun- maktadır. Türkiye'de 1990 yılları ortasında İzmir Urla'da bir vakıf tarafından böyle bir köy kurma girişimi olmuştur, ancak ekonomik imkânsızlıklardan dolayı faaliyete geçilememiştir.
Reklam
ALLAH VE İNSAN Seni aramam için beni uzağa attın! Alemi benim, beni kendin için yarattın! (1972)
BEKLENEN Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan, bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni, Gelme, artık neye yarar? (1937)
Sayfa 198 - Büyük doğu yayınlarıKitabı okudu
İnanç tekeden süt çıkartır. Bunun bir örneği de, Refahyol Hükümeti döneminde getirdiğimiz Havuz Sistemi'dir. İzmir'de TEDAŞ vatandaştan elektrik parası topluyor. Topladığı bu parayı, o günün şartlarında yüzde 40 faizle özel bir bankaya yatırıyor. Sonra ne oluyor? O özel banka aynı parayı yüzde 150 faizle devlete borç olarak veriyor. Çünkü TEDAŞ'ın parası var ama Elazığ'daki Karayollarına para lazım. Onun parası bitmiş. O parayı temin etmek için devlet özel bankalara borçlanıyor. Peki, özel bankanın devlete borç olarak verdiği para kimin? Devletin. Devlet, kendi parasını yüzde 40 faizle özel bankaya yatırıyor ama yüzde 150 faizle yine kendi parasını borç olarak alıyor. Bizden önce, bu yolla 14 milyar dolar borçlanılmış, faiz ödenmiş. Biz gelince ne yaptık? 10 bin tane kamu kuruluşunun mali imkânlarını bir elektronik merkezde topladık. Devletin nesi varsa gördük. Bütün devlet kuruluşlarına, "özel bankalardaki paralarınızı devlet bankasına götüreceksiniz" dedik. Bu elektronik hazırlık, yaklaşık bir ay sürdü. Bir de baktık ki devletimizin çok parası var. Meğer biz ne kadar zenginmişiz. Bu havuzu kurup da TEDAŞ'ın parasını faiz- siz bir şekilde Elazığ'daki karayollarına verince devlet borçlanmaktan kurtuldu, rahat bir nefes aldı. Böylece devleti, 6 ayda 10 milyar dolar faiz ödemekten kurtardık. Fakir fukaranın parasını rantiyeye, dış güçlere, ırkçı emperyalizme vermekten kurtardık.
Sayfa 183Kitabı okudu
Ben bu mücadeleyi ikbal, makam, şöhret veya seçimlerde bana oy versinler diye yapmadım. Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım.
Sayfa 250Kitabı okudu
Her şeyin fiyatını biliyoruz ama hiçbir şeyin değerini bilmiyoruz. ... hayatımız değer ile fiyatın aynı olduğu yada en azından aynı yönde hareket ettiği varsayımıyla geçiyor.
137 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.