Kitabın son bölümündeki soruyu yöneltmek istiyorum;
"Acaba biz, dünyamızdaki özgürlüğün bitişini izleyen martılar mıydık?"
Yoksa Martı Jonathan gibi dünyaya gelme amacımızın sadece karnımızı doyurmaktan ibaret olmadığını anlayıp öğrenmenin sınırlarını zorlayanlardan mıyız?
Öylece ölmeyi bekleyemeyiz. Bir sürüye de dahil olmak zorunda değiliz. Toplumun bizi dışlamasından, hor görmesinden korkmamalıyız.
Öğrenmenin sınırı yoktur. Denemekten, hayallerimizin peşinden gitmekten vazgeçmemeliyiz.
Neden sürekli yerimizde sayalım ki, kendi potansiyelimizin farkında değil miyiz?