Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hüseyin Cahit

Mutluluğun sınırları vardır hayattan haddinden fazlasını istemek anlamsızdır.
Reklam
Mutluluk önemlidir ama anlam daha önemlidir. Hayatta tek meselenin mutluluk olduğu, modern hayattaki anlam kaybının mutlulukla ikame etmek isteyenlerin bir masalıdır; ama mutluluğun sırtına kesinlikle taşıyamayacağı bir yük yüklemiş olurlar böylece.
Ne kadar çok insan sırf mutlu olmaları gerektiğine inandıkları için mutsuz oluyordur acaba?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Keskin bir karamsarlığın can sıkıcı bir şey olduğu doğrudur. Lakin kışkırtıcı bir iyimserlik de her zaman keyifli olmaz.
"İnsanların kalplerini bağladıkları dünyalar çeşit çeşittir. Diskolarda işlenen haramlar senin parkta gördüklerinden daha beterdir fakat kötü bildiğin bu insanlardan da çok güzel davranışlar çıkabilir. Üstelik Allah'ın adı anıldığında gözyaşı dökenlerden asla ümit kesmemen gerekir unutma." "İnsanlar, kâinatın tılsımını çözmek için, hazinelerin kilidini açacak anahtarı bulmak için, hiç kaygısız ve endişesiz bir hayatın tatlı sükûnetine dokunmak, onu tatmak, yaşamak ve tam anlamıyla tanımak için yüzyıllar boyunca arayıp durdular. Aslında insanların hasret dolu kalplerinin peşine düştüğü şey, her daim, her talibin matlubu olan şey olmuştur: Belirsizlik, umutsuzluk ya da ayrılık tehdidi olmadan yaşanan lezzet hâli. Ne var ki insan çoğu kez kaybettiğini yanlış yerde aramış, aklının taşına dünyanın maddî şeylerinin o tılsımı çözeceği fikrini kazımıştır."
Reklam
Bir şair insan içine hapsedilmiş bir dünyadır. Victor Hugo
Selis KitaplarKitabı okudu
Bir yere konmuş muhacirlerin, bazan, doğdukları yerlere dönmeleri, ihtimal ki, bir tabiat kanunu icabıdır. İhtimal ki, mekân içinde bir "doğum yeri" olduğu gibi, zaman içinde de buna benzer bir "doğum noktası" vardır. Düşünün ki Avrupa’nın bir çok müzelerini dolduran eserlerin çoğunu garblılar, bizim gözlerimiz açılmadan evvel, senelerce kendi topraklarımızdan kopardılar, çıkardılar, taşıdılar ve o muhteşem binalarını bunlarla doldurdular. Daha dün idaremizden yahut idaresizliğimizden çıkan yerlerde toprak altında kalmış olanlarını bile yeni taharrilerle meydana koymağa devam ediyorlar. Bari biz şimdi gözlerimizi açarak bize kalan yerlerde doğrudan doğruya kendi ecdadımız eski Türklerden bize mevrus olan eserlerin kıymetini anlayalım ve bu eserleri muhafaza edelim! Bu âsarı nefise vatanın üstünde her gün çatırdaya çatırdaya parçalanıp kırılıp dökülmekte, tozlara karışmakta ve mazinin mukaddes kanı bu Türk eserlerinin üstünden damla damla sızmakta, akmaktadır.
Selis KitaplarKitabı okudu
Ziya Osman Saba bir çocukluk zamanı şâiridir. Şiirleri çocukluk hâtıralarına bağlı ve bunun için şiirlerinin çoğu çocuksu hislerle kalıyor. Ekserisi de birer his ve hatıra itirafları sayılabilir. Kendisi için çocukluk bir arz-ı mevuddur. Mazi demek geçmiş bir zaman ifadesinden ibaret değildir. Yaşıyan bütün zamanlar karışarak mazimiz olur. Mazi, çocukluğumuz ve gençliğimizden başlayarak, hayatımızın hatıralariyle karışarak ve birleşerek ömrümüzün zamanı olur. Mazi, kendimizin mazimiz demektir. Konuşulurken "Geçmiş Zaman" dediğimiz tabiî bizim zamanımız demektir. Çocukluk, gençlik, aşk ve bizde devam eden bir hayat akidesidir.
Binbir zahmet ve gayrete katlanan her insanın ruhunda bütün acılarını sindirerek bütün yeislerine teselli veren bir gurur vardır. Onun yoksulluğu içinde bu gururun elması parıldar. Ve işte bunun içindir ki bütün ömürler rüyalara benzer. Bütün maddiyatı ile tezahür eden hayat, esasında, sanki ancak maneviyat ile yapılmış oluyor. Ona istinad ediyor ve mânasını ondan alıyor.
Düşünüyorum ki mukadderatın biri bizim içimizde, tabiatımızda, huylarımızda; diğeri de bize tesirlerine rağmen, dışımızda iki cephesi, ikiz cepheleri var. Bir taraftan şüphe yoktur ki ömrümüz içinde bizi sevkeden hisler cedlerimizden tevarüs etmiş olduğumuz bir takım kuvvetler ve zaaflardan ibarettir. Hayat yolunda bizi daima bunlar sürükler. Her insan ömrünü olduğu gibi bilhassa Selim Nüzhet'in ömrünü terkip eden unsurlar, birer birer ele alınıp tahlil edilince görülüyor ki bunlar kalıpları itibariyle, maddi meşgaleler, meşakkatler, gayretler, zahmetler şeklinde tezahür etmekle beraber, hüviyetleri itibariyle, manevi şeylerdir. Kanımızla, canımızla beslediğimiz ümitler, hülyalar, istekler, sevgiler kuruntulardan ibarettir. Zaten bu yüzden sürüklediğimiz maddiyat aleminin zincirleri hep birer mâneviyat âleminin halkalarına döner, vücudlarımızı yıpratan zahmetlere, zamanımızı yiyen dikkatlere hep bunun için katlanırız. Daima zahmetli ve meşakkatli ömürlerimize bol bol düşünceler, manevi mülâhazalar karıştırırız. Böylece; biz insanlar, ancak bir kaç fikir ve imana bağlanmış, bir kaç his ve hayale gönül vermiş olarak yaşarız. Hayatımızdan çıkan mâna daima bir mâneviyat âlemi içinde kökleşmiştir.
Reklam
Dostluklar bazan zamanla uyuklar, fasılalarla uyur ve bazan uykusu geçmiş olur, tekrar uyanır ve canlanır.
Olabilir ki ruhların gerinmesi, genişlemesi, kanat germesi, tam serbestilerini bulması için böyle mutlak bir hürriyet lâzım geldiği gibi, bir de böyle nisbî bir tembellik, yani âsudelik, acelesizlik, menfaat fikirlerinden âzâdelik, hoş bir âvârelik ister.
Yahya Kemal’in bazı şiirleri milliyetçilik mabedinde evliyaların ve kahramanların hâtıraları yanında yanan kandiller gibi tarihimizin içini aydınlatan ışıklardır.
… fikir adamları otoriter bir idare altında, nelere müsamaha etseler, yine bir türlü makbul olamazlar.
Bizlerin, hayatta dünyalara sığmazken, ölümümüzde istediğimiz ne küçük bir yerdir! İşte istedikleri bu yeri bulabilen aziz ölülerimiz için, bulduklarını, fâni olsun, birer teselli telakki ediyoruz.
657 öğeden 631 ile 645 arasındakiler gösteriliyor.