“Hayat bir katakulliden ibarettir!”
Hayat herhalde bir katakulli değildi. Ama neydi? Bu hayatın bir manası olmak icap ederdi. İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı! Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı. Lakin tembelliğe alışmış olan kafası bunu bulamıyor, bulmak için uğraşmaya üşeniyor, yanlış ve bayağı olduğunu sezdiği şeyleri de kabul edemediği için selameti firarda buluyordu... Her şeyden, her derin düşünceden, her üzüntülü nefis muhasebesinden kaçmayı itiyat edinmişti.
Fayton
Hava kararmak üzere,
Venedikli şair kedini astığı günden beri
ben turuncu portakallar yemedim
Kitap okuma iştahımda kesildi.
Aklım,
Alkol komasında tüm ezberini itiraf etti az önce hiç tanımadığım yan koltukta oturan kadına.
Moraran göz altlarımı
Bademcikleri iltihaplı olan bir akrebe kiraya verdim.
Sonra oturup annemin ölüm saatini bekledim.
Beklerken hep seni düşündüm,
Aklımın basamakları tek tek kırılana kadar...
Dışardan gelen tüm sesleri misafir ettim odama,
Tom Waits'in ölümü beni çok güldürdü.
O, fahişeleri sevmezdi benim gibi!
Yine de son defa dinlemek istedim ağlarken,
Dinlerken seni unutmak için...
Içimi deştim keskin ve saçma bir şiirin diliyle,
Sen faytonları seviyordun
Ben ise seni...
Bu tip salgınlar hayatın kendisinin absürd oluşunu idrak ettiğimiz anlar. Ne din ne de bilim adamlarının, ne inancın ne de aklın anlam ifade ettiği anlar. Olur, biter, giden gider, kalan kalır ve hayat devam eder.
Sevgili Tanrı,
Babama kalsa hayatta en güzel günler çocuklukmuş!
Erken yatağa yollanıp hiçbir şey seyredememenin nesi güzel?
N'olur şunu babama anlatır mısın?