Yoksa bunca yiğitlik öyküsü savaşlardan almıyor mu Kaynağını? Tanrı aşkına, incir çekirdeğini doldurmayacak bir sebebten birbirleriyle cenge tutuşmalarına ve belki biri diğerinden az da olsa, tarafların yarardan çok zarara uğramalarına ne demeli? Savaş alanında canından olanların ardından sanıyor musunuz ki içtenlikle ağıt yakan biri çıkar? Her iki cephede de demirden mızraklılar saf tuttuğunda, borazanlar acı acı uluduğunda mürekkep yalamaktan kanları seyrelmiş, buz gibi olmuş, mecali kalmamış alimlerin ne faydası olur? Bu cüsseli ve güçlü yiğitler gerçek birer cengâver, alabildiğine cesurdurlar, ama onlarda akıl aramak gafletinde bulunmayın.
Ne anlarım ben makyajdan? Ağzım düşündüğümü konuşur ve tepeden tırnağa sahiciyim. Varlığımı yok saymadıkları halde bilgelikten kendine birer maske ve ünvan devşirenler, kaftan giyinmiş maymun ya da aslan postuna bürünmüş eşek misali gururla dolanırlar ortalıkta. Ne nankör bir güruhtur bu
Oysa ben kanlı canlı karşınızda durmaktayım ve görün ki bütün yetilerin gerçek hamisi, latinlerin Stultitia, Yunanların ise Moria diye nitelendirdiği budalalığın ta kendisiyim.
Dinsel kayıtlar ve günümüze ulaşan anıtsal şiirlerden açıkça görülüyor ki, çoğu zaman insanoğlu içgörüye nesnel varlıklardan daha fazla önem atfetmiştir, gözleri kapalıyken gördüklerinin gözleri açıkken gördüklerinden manen daha çok önemli olduğunu
hissetmiştir. Sebep? Aşinalık küçük görmeyi doğurur
ve hayatta kalmak sorunu aciliyette müzmi, eza vericiliğe kadar uzanan bir zincire haizdir. Dış
dünya hayatımızda her sabah uyandığımız ve ister istemez, hayatımızı kurmaya çalıştığımız yerdir. İç dünyada ne çalışma ne de tek düzelik vardır. Oraya sadece rüyalarda ve derin düşüncelerde gideriz ve orası öyle tuhaftır ki birbirini izleyen iki olayda asla aynı dünyayı bulamayız. O zaman ilahiyi arayan insanlar genellikle içeriye bakmayı tercih ediyorlarsa bunda şaşılacak ne var!
Kendilerini Tanrı sanan güçlü yabancılar altını görür görmez vakarlarını kaybederler. Zincirlerinden boşanmış köpekler gibi birbirlerine saldırırlar, kılıçlar çekilir, yumruklar sıkılır, birbirleriyle adeta savaşırlar, her biri altından payını almak ister. Kabile reisi bu çılgınlığı şaşkınlıkla ve küçümseyerek seyreder. Bu, kendilerinde bir avuç sarı madenin kültürlerinin bütün manevi ve teknik kazanımlarından daha değerli göründüğü dünyanın uygar insanları karşında dünyanın öteki ucundaki tüm tabiat çocuklarının duyduğu ebedi şaşkınlığıdır.