Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Rumeysa Yonar
Rumeysa Yonar
@Eidotheia
Hacettepe MSc
73 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Jane Eyre, kadın olduğu için kimsenin okumayacağı düşüncesi ile ismini Currer olarak değiştiren, Charlotte Bronte’nin en ünlü eseri. Kısmen kalın denebilecek bir kitap olmasına rağmen son sayfasına kadar kendini okutuyor. Kitapta birden çok zaman ve mekan konu edilmiş. En başta Jane 10 yaşında küçük bir kız ve sığıntı olarak akrabalarında yanında yaşarken ilerleyen sayfalarda 18 yaşına basmış, gönderildiği yatılı okulda başarı elde etmiş ve orada öğretmen konumuna gelmiş bir Jane okuyoruz. Bu sayfalar bir nevi asıl hikayesini dinleyeceğimiz Jane karakteri oluşana kadar geçtiği yollar, yaşadığı olaylar, tanıdığı insanlar gibi detayları işleyen bir özet gibi. Tabii yüz küsür sayfalık bu kısma özet demek ne kadar doğru olur tartışılır. Asıl olaylar yatılı okulda öğretmenlik yapmaya devam etmek yerine Jane’nin bir konakta özel öğretmen olarak işe girmesi ile başlıyor. Bu konak hem Jane hem de biz okuyucular için gizem dolu bir konak. Açıklanamayan olaylar, tuhaf davranan insanlar ve tabii ki bir aşk hikayesi.. Aynı zamanda dış görünüşün çok da önemli bir kriter olmadığı- olmak zorunda olmadığı- gibi, duyguları içimizde yaşamak yerine dışarıya yansıtmanın belki de çok güzel bir sonuç doğurabilecek olması gibi birçok mesaj vererek alışlmış bazı algıları da yıkan bir kitap. Tavsiye ederim.
Bazı zamanlar eserlerinden önce yaşam öyküsünün dikkat çektiğini düşündüğüm yazar Anthony Burgess'in modern klasikler dizisine girmiş bir eseri. 15 yaşında bir karakter olan Alex'in şiddet içerikli ve alışıldığın oldukça dışındaki hayatını kısım kısım okuyoruz kitapta. Vermek istediği mesajlar elbette var bu kitabın, derin anlamlar taşıyor bazı olaylar orası belli. Özellikle de "şiddet" üzerine durulmuş. Ahlak kavramından da bahsediyor yer yer, en azından öyle düşündürüyor. Bunu da, belki daha yakından hissettirmek içindir, çok fazla argo kullanarak ve kötü içerikler anlatarak yapıyor. Bu da bu kitabı her yaştan insanın okumasının doğru olmayabileceği fikrine ulaştıyor insanı. En azından kendi adıma okurken bazı yerlerinde bu durumdan rahatsız olduğumu çok rahat bir şekilde söyleyebilirim. Kitabın içeriğinden çok fazla bahsetmeyeceğim. Özetle, kitabın son sayfalarında yazan bir cümle var: " Sanki kocaman devasa biri, mesela Koca Tanrı, dev elinde kokmuş, pis bir portakalı döndürüyor, döndürüyor, döndürüyor." gerçekten de kitabın kapağını kapattıktan sonra aynı bu şekilde düşünüyordum.
Tolstoy'un birkaç öyküden oluşan ve hepsinde insanın özündeki iyiliği anlatan eseri. "İnsanda ne var? İnsana ne verilmemiştir? İnsan neyle yaşar?" şeklindeki kitabın isminde de vurgulanmış olan soruların asıl hikâyesini ilk hikâyede okusak da kitaptaki diğer hikâyeler de bu temalar üzerine kurulu. İnsanın iyiliği, mutluluğu arayışını, kendini sorgulayışını ve benzeri birçok durumu genişçe işliyor kitap. Bu soruların yanıtları konusuna gelirsek de Tolstoy ilk hikâyede cevaplarını şu şekilde vermiş; 'İnsanda sevgi var, insana neye ihtiyacının olduğunun bilgisi verilmemiştir ve insan tanrı ile yaşar.'
Okur Takip Önerileri
Okuyucuyu içine çekip tek oturuşta bitirilebilen, kısa ve oldukça sürükleyici bir bilimkurgu edebiyatı eseri. Kibir yüzünden kendi sonunu getiren bir ustanın hikâyesini okuyoruz bu kitapta.
Kendi içerisinde 3 bölüme ayrılmış ve her bölümde farklı bir zaman dilimini anlatan 1995 yılına ait mükemmel kitap. İlk bölümde Lorenzo, John, Michael ve Tommy isimli 4 arkadaşın Hell's Kitchen'da küçük yaşta arkadaş olup bu arkadaşlıklarını devam ettirdikleri bir zaman dilimini anlatıyor. Kendi içlerindeki bir eğlencenin bir kaza ile sonuçlanması ve hepsinin bir ıslahevine gönderilmesinin kararlaştırılmasına kadar devam ediyor. İkinci bölümde ıslahevinde yaşadıklarını okurken son bölümde ise yıllar sonrasını, hepsinin artık birer yetişkin oldukları zamanları okuyoruz. Hâlâ daha ıslahevinde yaşadıklarını anlatamamış 4 arkadaşın bununla başa çıkma yolları anlatılıyor. Öğrendim ki sonradan filmi de yapılmış, onu da kesinlikle izleyeceğim. Çok etkileyici bir kitaptı.
Kitaba vermek istediğim puan aslında 10/10 ama yayınevinden ötürü 5 veriyorum. Bu korkunç imlâ hataları ve yazım yanlışlarına rağmen kitabın anlatımını beğendim. Konu olarak zaten fazlasıyla etkileyici olduğunu düşünüyorum, sonunun ise tahmin edilebilir olmakla beraber oldukça hoş olduğu fikrindeyim.
Yazar bu kitapta "Basil Hallward, ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian ise benim olmak istediğim kişidir" şeklinde bir ifade kullanıyor. Ayrıca bu eser yazarın tek romanı olma niteliğinde.
Dorian Gray gençlik ve güzelliğini kaybetmek istemeyen bunun için de kendisinin değil portresinin yaşlanmasını isteyen bir karakter. Ve bu isteği gerçek oluyor. Eski masumiyetini kaybetmesi üzerine tüm izler portresinde kendisini göstermeye başlıyor ki Dorian bile kendi portresine bakmaktan korkar oluyor.
Kesinlikle okumaya değer bir roman ama farklı bir yayınevinden. Keşke basıma gitmeden önce biraz kontrolden geçseymiş....
Lisa Gardner'in diğer kitaplarını okumam ve çok beğenmem üzerine kitapçıda denk gelince alı okuduğum roman. Meğer seve seve okuduğum serinin ilk kitabıymış. Olayların devam şeklinde ilerlememesi seriye ortasından başlamayı da mümkün kılıyor. Kitabın adı bir nevi kitabın özeti gibi zaten. Mükemmel bir koca, 'sözde' mükemmel bir koca. Mükemmel gibi görünen ama aslında korkunç bir insan olan koca.
Henüz 18inde olan Theresa da onun mükemmel olduğunu düşünerek onunla evlenmişti ama geçen yıllar korkunç gerçekleri ortaya çıkarmıştı. Theresa'nın onun yakalanmasında rol oynaması ve bu kişinin yani Jim'in bunu onun yanına bırakmayacağına söz vermesi ile başlıyor olaylar. Jim'in yeniden özgür kalması ve bunun üzerine kendisini ve kızını korumak zorunda hisseden Therera'nin, yeni ismi ile Tess'in başından geçenleri okuyoruz.
Okuduğum en güzel polisiye romanlardan birisiydi.. Kitapta birbirinden farklı 4-5 bakış açısından anlatılan olayları okuyoruz. Bazıları diğer bölümlerle arasında bağ kurulamayacak kadar farklı olmasına rağmen yazar öyle bir yerde birleştiriyor ki!
Kitabın baş karakterlerinden birisi de örümcekler. Örümceklere takıntılı katilimizin bir sürü örümceğe nasıl sahip çıktığını görüyoruz. Öyle ki onları beslemekle kalmayıp kendini de onlardan biri sanmaya başlaması çok da şaşırtıcı olmuyor. Her bölümün başında örümcekler hakkında verilen bilgiler de kültür açısından çok güzel bir detay olmuş fikrimce.
Sonlara doğru tüm bölümleri birleştirmeye başlayınca daha da okuyucuyu içine çektiğini düşündüğüm bu romanı çok beğendim ve bu yazara ait diğer kitapları okumaya karar verdim. Alışıldık polisiye roman kalıbının çok dışında ve çok etkileyici olduğunu düşünüyorum.
Okuduktan sonra ne korkunç bir senaryo diye düşündüğüm roman. Korkunç olduğunu düşündüğüm şey kitap değil, aksine bu kitaba bayıldım. Sayfalarca okumadan başından kalkamayacak kadar içine çekti beni. Korkunç olduğunu düşündüğüm şey romanda olduğu gibi yaşama fikri. Her sayfasında şaşırtmayı başartan ve aynı zamanda insanın içini karartan bir kurgu.
Bana göre bir insanın elinden alınamayacak çok az şey var ve düşünmek de bunlardan birisi. Bu kitap bunun bile insanların elinden alınmaya çalışıldığını okutuyor bizlere. Nasıl yani, gerçekten mi? dedirtiyor yeri geliyor. Ve bazen bu sistemin asla yıkılamayacağını düşündürüyor, bazen umut ettiriyor sonra yine hayal kırıklığı oluyor. Oldukça düşündüren ve yoğun hisler yaşatan bir roman olduğunu düşünüyorum. Okumak için bu kadar geç kalmamayı isterdim, harika bir roman
İlk başta ön sözü çok beğendiğimi söylemeliyim. Kitabı okumaya başlamadan önce bu metni okumak sonrasında bakış açısı açısından çok yardımcı olduğunu düşünüyorum. Bir siyasi hiciv romanı olduğunu bu ön sözü okuyarak öğrenmek ve bunu bilerek başlamak oldukça güzeldi. Stalin'i ve kapitalizmi eleştirdiği bilgisine de yine bu şekilde eriştim. Tabii ki internetten bir iki eleştiri okuyarak da bu bilgilere ulaşabilir miydik, evet ulaşabilirdik.
Kitapta hayvanlar arasında belirlenen 7 kutsal kuralın zamanla bazı hayvanlar tarafından değiştirilmesi ve bunu sanki en başından beri kural böyleymiş gibi göstermelerini okuyoruz. Eşitlik diye çıktıkları bu yolda yine birilerinin kendisini öne çıkarması ve eşitlik diye bir kavramın kalmamasını görüyoruz. Öyle ki zamanında hayvanlar ve hayvanların eleştirilerine maruz kalan kesim arasında hiçbir fark kalmıyor. Bu kurgu çevresinde anlatılan olayları okumak gerçekten düşünmeye itiyor insanı. Ve herkesin yaşamından bir şeyler bulabileceğini düşünüyorum bu romanda.
Çirkinler Serisinin son kitabı olan bu romanı da severek okudum. Diğer kitaplarda okuduğumuz karakterleri görmemek beni başlangıçta biraz hayal kırıklığına uğratsa da kitabın sonlarına doğru yeniden onları görmek beni memnun etti.
İlk üç kitabın devamı olan bu son kitapta 2-3 yıl kadar ileriyi okuyoruz. Hala daha büyük bir distopik yaşam tarzı hakim. Özeller'den sonra işlerin biraz daha değişmesini beklerken bu yaşam tarzının biçim değiştirip yine devam ettiğini görmek benim açımdan biraz şaşırtıcıydı. Yine de birkaç yıl sonrası için güzel bir uyarlama olduğunu düşünüyorum.
Beni bir diğer şaşırtan şey ise karakterlerin Japon olduğunu görmek oldu. Bu 4.kitapta ilk defa karşılaştığımız bir durum çünkü ilk üç kitapta böyle değildi. Kim bilir belki de kısmen yıkılmış sistemin ürünü olarak yeniden farklı farklı kültürlerin kendini gösterdiğini anlatmak istemiştir yazar.
Eğer 5.bir kitabı daha olsa yine alır okurdum, çok keyifli bir seriydi
Serinin 3. kitabında Tally'yi artık bir Özel olarak okuyoruz. Özeller tam anlamı ile bir savaş silahı benim fikrime göre. Çelik kemikler, kilometrelerce öteyi görebilen gözler, en uzak kokuları bile alabilen burun ve bunun gibi bir sürü geliştirilmiş özellik. Tüm bunların yanında da insanları inanılmaz bir kendisini üstün görme hali takip ediyor tabii ki. Diğer insanlar onlar için çok basit ve önemsiz geliyor. Ki bu yüzden Tally eski zamanlarından sevdiği insanları yeniden sevebilmek için onları kendisine benzetmek istiyor. Bu isteğinin olayları büyük bir savaşa kadar sürükleyeceğini tahmin edemiyor.
Benim fikrimce serinin ilk iki kitabı kadar akıcı ve merak uyandırıcı bir kitap. Zaten bu seri yıllardır sevdiğim bir seri olduğu için ayrı bir beğeni besliyorum bu kitaplara. İyi ki okumuşum diyorum.
Çok sevdiğim bir seri olan Çirkinler Serisi'nin 2.kitabı olan bu romanı heyecanla okudum. Her kitabının ardından bu seri film olmalı diye düşünüyorum, çok macera dolu ve oldukça akıcı bir kitap. İlk kitapta olayların kaldığı yerden 2 ay sonrası olarak devamı şeklinde ilerliyor ki bu demek oluyor ki bu kitabı okumadan önce ilk kitap olan Çirkinler'in okunması gerekiyor.
Kitabın arkasında da belirtildiği ve spoiler olmadığı üzere Tally artık bir Güzel ve Yeni-Güzel şehrinde kısmen sakin bir hayat sürüyor. Çirkin zamanlarından kalan bazı arkadaşlıklar ve anılar onu rahat bırakmıyor. Bu işin üzerine gittikçe işler daha da karışıyor. Hiç heyecanını kaybetmeden devam eden bu serinin 2.kitabına da bayıldım!
Bu seriyi en son yıllar önce lisede okumuştum ve şimdi de eskisi kadar beğenecek miyim diye merak ederek tekrardan okumaya karar verdim. Serinin ilk kitabı ile başladım okumaya. Kitabın hitap ettiği belli bir yaş grubu yokmuş aslında bunu anladım çünkü hala daha çok güzel bir kitap olduğunu düşünüyorum. Karakterlerin 15-16 yaşlarında olmaları biraz daha genç kategorisindeymiş gibi bir izlenim de uyandırsa ben 10 yaşındaki birisi için de 30 yaşındaki birisi için de uygun olduğunu düşünüyorum.
Kitabın içeriğinden çok bahsetmeyeceğim, adından da anlaşılacağı üzere Çirkin olarak anılan bir kesim var. Bunlar 16 yaşına basmamış bir kesimi kapsıyor. Çünkü 16. yaş gününde insanlar ameliyat oluyor ve yeni-güzel yüzleri ile Çirkinköy'den Yeni-Güzel şehrine geçiyorlar. Tam bir distopya örneği diyebiliriz.
Asıl karakterimiz Tally'nin 16. yaşına günler sayıyor olması ile başlayan kitap 16.yaşının da bir kısmını kapsayarak anlatılıyor. Bu süreçte bazı şeyler yolunda gitmiyor ve macera dolu sayfalar bizi bekliyor. Tavsiye ederim.
Farklı bir kitap. Arada bir geçmişe arada bir günümüze geçiş yaparak iki zaman dilimini bir noktada toplayan oldukça akıcı bir ilk roman. Keşke filmi yapılsa da onu da izlesek dedirtiyor kitabın konusu. Mia adlı karakter herkesçe bilinen şekliyle 'kaçırılıyor' ama işin aslı bambaşka. Öyle ki kız bulunduğunda kendi adının Chloe olduğu konusunda ısrarcı. Aile sırları ve insanların iç yüzü üzerinde durulan bu kitabı herkesin okumasını tavsiye ederim.
