Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Rumeysa Yonar
Rumeysa Yonar
@Eidotheia
Hacettepe MSc
73 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Genç bir kız düşünelim. Hıristiyanlar tarafından katledilen ailesini zihninin derinlerine gömmüş, pek detay hatırlamasa dahi hâlâ etkisinde olacak ki sessiz sakin bir kız. Meyhaneci bir adam tarafından büyütülmüş ve üvey babası tarafından büyüdüğünde meyhane için çalışmaya devam edeceği, müşterileri eğlendirebileceği düşünülen genç kız beklenenin aksine içine kapanık ve ürkektir. Bir gün karşısına onu Meryem Ana olarak resmetmek isteyen bir yaşlı ressam çıkar. Öyle ki kızın bunu kabul etmesi bile babası ve çevresindekiler için oldukça şaşırtıcı bir olaydır. Kız ressam ile geçirdiği süre boyunca bir nevi kendi kabuğunu kırar, adama yakınlık hisseder ve bu süreçte resimde kendi ile beraber yer alan bebeğe inanılmaz bir şefkat bir sevgi duymaya başlar. Bundan sonrasında ise oldukça hassas cümlelerle yazılmış, okuyucuya derinden hissettiren bir anlatım ile olaylar gelişmeye devam ediyor. Genç kızın bebeğe olan şefkati başına neler getirecek okuyup görüyoruz. Yazarın tüm eserlerinde olduğu gibi bunda da inanılmaz keyif aldım ve herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.
İki novella, bir kısa öykü içeren bir eser. İlk eser kitaba adını veren Sahaf Mendel. Kitaplara dair bilgi dağarcığı ile inanılmaz hafızası ile bilinen Mendel karakterinin başına gelenleri okuyoruz. Kendisi başka bir ülkenin vatandaşlığında bulunan, yalnızca seyyar sahaflık izni olan bir adam. Bunlar her ne kadar küçük detaylar da olsa savaşların kendini gösterdiği ve ülkelerin birbirine girdiği bu dönemde bazı başka şeyleri de göz önünde bulundurunca ciddi geri dönüşleri olabilen durumlar. Mendel de tam olarak bu hikâyenin kurbanı diyebiliriz. Gündemden bihaber, kendi halinde zararsız bir adam da olsa yaptığı tek bir hatayı ağır ödemek zorunda kalmış biz adam. Eser boyunda biz de anlatıcı ile bu adamın başına gelenleri keşfediyoruz.
İkinci eser ise en sevdiğim eser. İsmi Görülmeyen Koleksiyon. Koleksiyoncu bir adamın hem ilerleyen yaş hem savaş sonucu kör olmasına rağmen hâlâ daha koleksiyonunu görüyormuşçasına ezbere bildiğini görüyoruz. Hepsinin en ince detayına kadar her şeyi aklında. Ancak bilmediği bazı şeyler var. Yazar bu kör adamın hislerini çok etkili bir şekilde anlatmış diye düşünüyorum.
Son eserin ismi ise Unutulmayacak Bir İnsan. Bu kişinin ismi ise Anton. Kopeği ile yürüyüş yaparken bu adamla karşılaşan karakterimizin zamanla bu adam hakkında daha çok şey öğrenişini okuyoruz.
Bu yazarın kitaplarını hep sevmişimdir, yine tavsiye edeceğim bir eser.
2013 yılında çıkmış ve bildiğimiz, alışık olduğumuz dünyayı yok etmiş bir hastalık, kızıl veba çevresinde yaşanmış olayların ardından devam eden hayatın, bu yeni dünyanın hikâyesini okuyor, bir zamanların profesör Smith'inden nasıl bu günlere gelindiğini dinliyoruz. Aslında bu ihtiyar adam çok güzel bir noktaya değiniyor. "Aynı eski hikâye yeniden, yeniden yaşanacak." diyor. İnsanlar şuanda kurulmuş bazı kabileler içerisinde yaşamlarına devam ediyor ve üreyerek yeniden büyük bir toplum olma yolunda ilerliyorsa da daha önce de bu yollardan geçilmiş olduğuna, bunun ne ilk olduğu ne de son olacağına işaret ediyor. "Barut sayesinde insanlar milyonlarca insan öldürecek ve çok ileride bir gün yeni bir uygarlık, sadece bu yoldan, ateş ve kan üzerinden evrilecek." diyor. Yeni nesile kendi tecrübelerini aktarıyor. Eski dünyayı da görmüş bu yeni dünyayı da gören ihtiyardan nasıl bu günlere geldik onu okuyoruz. "Eski uygarlıklar nasıl yıkıldıysa bu yeni uygarlık da geçip gidecek." diyor. O kadar da uzak cümleler değil aslında söyledikleri, içinde gerçek hayattan bir şeyler bulacağımız bu kitabı herkese öneririm!
Okur Takip Önerileri
Batılılaşma özentisi içinde olan Şöhret Bey ve onun bu hevesi yüzünden karşılaştığı birtakım gülünç olayların hikâyesi diyebiliriz bu kitap için. Asla sınır bilmeyen ve şıklık uğruna yapmayacağı aksiyon olmayan Şöhret'in bu macerasında Madam Pötiş'in kuklası olması işleri daha da eğlenceli bir hale getiriyor. Kitaptan oldukça keyif almamın yanı sıra bu eseri Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın on sekiz yaşında yazmış olduğunu öğrenince ayrı bir etkilendim. Herkese tavsiye ederim.
Zweig'in birbirinden güzel 4 öyküsünü barındıran bu kitapta ilk öykü kitaba ismini veren "mürebbiye" olarak karşımıza çıkıyor. İki kız cocuğun perspektifinden yazılmış bu öyküde sanki çocukların beyninin içindeymişiz gibi yalnızca onlar ne düşünüyor, onlar ne biliyor o kadar hakim oluyoruz olaya. Ki güzel yanı da bu, Zweig bizi bir
Bu kitabı okurken bir nevi Cumhuriyet sonrasında kadınların kazandığı birtakım haklar, özgürlükler ve bunların yaşama yansımaları anlatılmak istenmiş gibi anladım. Tabii biraz mizahi bir boyutta anlatmış bu serüveni yazar. Sahip olduğu hakların bilincinde olmaktan da ziyade saygı ve sevgi çerçevesinde durmayı pek de bilmeyen Bahriye hanımın kitap boyunca aşırıya kaçmaktan hiç çekinmediğini görüyoruz. Sahip olduğu hakları bir üstünlük kazanmışcasına oldukça yanlış biçimlerde yansıtıyor, eşine karşı saygısız, eşinin annesine saygı duymadığı gibi aşağılamaktan ve kötü konuşmaktan hiç çekinmiyor. Ki kitabın adını veren mekan ‘Meyhane’ye eşi ile gitmesi ile asıl olaylar başlıyor. Mekandaki tek kadın kendisi değil elbette, birçok başka kadının da yavaş yavaş bu ortamlarda bulunmaya başlamış. Ancak kayınvalidesinin eşine çok yakıştırdığı diğer kadının da buraya gelmesi ile kızışan işleri okuyoruz. Bana kalırsa okunabilir bir kitap ancak mizahi bir boyut kazandırmak için oluşturulmuş kadın tiplemelerini sevmediğimi söylemeliyim.
Zweig'in tek oturuşta bitirmelik, su gibi akıp giden kitaplarından birisi daha. Bu incecik kitaba iki öykü ve birçok anlam sığdırmış yazarımız. İlk öyküde Paris aşığı bir adamımız var, yolunun yeniden Paris'le kesişmiş olmasının tadını çıkarıyor. Bu sırada da ilgisini bir adam çekiyor. Bu adam bir dedektif mi? Bir yankesici mi? Rolünü iyi yapmak için bu kılığa girmiş bir sivil olsa gerek. Ama bir dedektif bile sırf rol için böyle bir kılığa girmezdi ki. Bu adam kim? Bir anda soru işareti haline gelen bu adamı öğrenmek, tanımak istiyor karakterimiz. Ve bu süreçte bir zanaatı öğreniyoruz. "Yankesicilik" deniyor buna.
Diğer öyküde ise bir kadın karakter ile karşı karşıyayız. Kendisi asilzadelerin metresi bir hanımefendi. Bir etkinlik için beklediği elbisesinin gelmemesi ile sade, sıradan kıyafetler ile gidip halktan herhangi biri gibi gününü geçirmeye karar veriyor. Bu süreçte aşıklarında bulamadığı duyguları bir üniversiteli gençte bulup farklı hisleri keşfediş sürecini okuyoruz.
Okunması gereken kitaplardan birisi olduğunu düşünüyorum.
"Evde bir ölü var, farkında değil misiniz?"
Bu cümle aslında kitabın bir nevi özeti olmuş. Gözden düşmüş ve sürgüne gönderilmiş bir kadın olan Madame de Prie'nin bu yeni hayatında eski Paris günlerini arayışı, bulamayışı, içten içe çöküşünü okuyoruz bu kitapta. İlerleyen sayfalarda eskisi gibi kadınlar tarafından imrenilmediğini, erkekler tarafından beğenilmediğini kabullenmesi zaman alan Madame de Prie kendisi için önceki günlerine yakışır gösterişli bir plan yapıyor.
Okurken bu kitaptan oldukça keyif aldığımı söyleyebilirim. Bir kadının çöküşünü 50 sayfada olabildiğince etkili şekilde okuyoruz, betimlemeler olsun anlatım olsun gerçekten kadının ne düşündüğünü nasıl bir psikolojiden geçtiğini anlabiliyoruz diye düşündüm. Tavsiye edeceğim güzel bir kitaptı.
Bu kitapta geçimini sağlamak için tramvayda vatman olarak çalışmaya başlayan genç ve güzel bir kız ve kızı tramvayda gördüğü andan itibaren ondan etkilenen yaşlı adamın hikâyesini okuyoruz. Oldukça akıcı ve ilgi çeken bir kitap da olsa yaşlı adamın kitabın isminde yer aldığı gibi "İyi Yürekli" oluşu konusu fikrimce biraz şüpheli.
Karşımızda çalıştığı işin çok da kendine göre olmadığının farkında olan öyle ki çalıştığı işi kendine eğlenceli bir oyun haline getirmeye uğraşan, saf, masum, tam anlamıyla büyüyememiş bir kız var. Yaşlı adam ise ona uygun bir iş bulmak bahanesine sığınarak defalarca kızı evine çağırıyor, yemekler hazırlıyor, etkilemeye çalışıyor ta ki başarıp kızı kendine bağlayana kadar.
Ayrıyeten, belki de kitabın yazıldığı dönemden kaynaklıdır ama yaşlı adamın kızla geçirdiği her vakit için ona bir ödeme yapması, karşılık ödemesi gerekmesi düşünmesini gereksiz buldum, ortada işteş bir eylem olduğunu düşünürsek bu karşılık gerektiren bir durum olmamalı. Sonrasında hastalıkla boğuşan adamın her kötüleştiğinde bunu kızla olan ilişkine yorması, hastayken kızı hayatından çıkarıp iyi hissedince yine onu araması sonra yine uzaklaşma çabası biraz bunaltıcı açıkçası.
Özetle kitap güzel, karakterler biraz can sıkıyor o kadar. Okumaya değer mi, evet değer.
Yıllardır merak duyduğum, okumak için fırsat kollayıp bir türlü yollarımızın kesişemediği bu kitabı tesadüf içinde karşıma çıkınca okumaya başladım ve 24 saat içinde kitabı bitirmiş buldum kendimi. Oldukça sürükleyici, anlatımı sade ve bolca mesaj içeren bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Alışılagelmişin aksine ailesinden gördüğü mesleği yürütmek ya
Üç öyküden oluşan bu kitapta en sevdiğim öykü ilk öykü olan ve kitaba ismini veren "Lyon'da Düğün" oldu. Genel olarak üç hikâyede de toplumdan gerek çirkinlikleri ile gerek sakatlıkları ile dışlanmış kesimden insanların acıklı öyküleri anlatılıyor. Son hikâyedeki dışlanmış bir annenin oğlu için gösterdiği çabaları okumak da kendi açımdan güzeldi ancak 2.hikâyeyi çok sevemediğimi söyleyebilirim.
Her yaştan insanın okuyabileceği çook keyifli bir kitap. Masal türünde yazılmış ve bu yüzden olsa gerek çok eğlenceli çok da keyifli bir kitaptı. Başladığım gibi çabucak bitirdim. Bu masalda Dorothy ve kitabın ilerleyen sayfalarında sırasıyla tanıştığı arkadaşları (Korkuluk, Teneke adam ve Korkak Aslan) bazı isteklerine kavuşmak üzere Büyücü Oz'u ziyaret etmek üzere yola çıkarlar ve asıl macera o zaman başlar.
Tanrı’yı ve aynı zamanda kendilerini arayan insanların anlatıldığı 3 öykü içeren bir kitap. İlk öykü kitabın isminde olduğu gibi Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor. Rahel'in kitabın ilerleyen sayfalarında bahsedeceği eski bir olaydan hareketle Tanrı'ya hesap sorması ile gelişen oldukça kısa bir öykü. Diğer öykü, Üçüncü Güvercinin Hikâyesi de Nuh Tufanı’ndan esinlenerek yazılmış kitaptaki en kısa öykü. Benim için en az etkileyici olan kısım bu olmakla beraber yine de oldukça güzeldi. Burada olaylar Nuh’un tufanı'ndan sonra suların çekilip çekilmediğini anlamak için gönderilen güvercinlerden üçüncüsünün geri dönmemesi ile şekilleniyor. Son öykü, aralarından en etkileyici olduğunu düşündüğüm öykü olan Ölümsüz Kardeşin Gözleri. Virata isimli bir savaşçının istemeden öldürdüğü ağabeyinin gözlerinin sürekli onu izlediğini hissetmesi, düşünmesi ve buna göre yaşamaya başlaması üzerinden şekilleniyor.
Kendisinden Zaman Gezgini şeklinde bahsedilen bir kişinin zamana olan ilgili ve yıllar süren araştırmaları sonucunda sonunda zaman makinesini bularak bundan birkaç arkadaşına bahsetmesi ve haliyle ona pek de inanan olmaması ile başlayan bu kitap bu gezgin kişinin ölçüyü kaçırarak sekiz yüz binli yıllara gitmesi ile devam ediyor. Oradaki insanları tanıması, dillerini anlamaya çalışması şeklinde ilerlediğini görüyoruz. Daha sonra bu zamanın karanlık yanlarını keşfetmesi ve zaman makinesi kaybetmesi asıl olay örgüsünü oluşturuyor. Bazı mantık kurallarına uymayan noktalar da olsa okuması oldukça keyifli bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kitabın 1895'te yayınlandığı da göz önünde bulundurursak bu mantık hatalarını gözardı edebileceğimiz kanısındayım. Sanıyorum ki 1960 yılında filmi de yapılmış.
Kitaptaki hikâye Quiquendone isimli sessiz sakin bir kentte geçiyor. Bu kent; insanların nabzının 50'nin üzerine çıkmadığı, herkesin kendi halinde olduğu, sakin, kavga gürültüden uzak oldukça ağırkanlı insanların yaşadığı bir kent. Bir gün Doktor Ox'un deneyine maruz kalana kadar da böyle olmaya devam eden bir kent. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere bir deney gerçekleşiyor ve bizler bu deney sonunda kentin sakin insanlarının hayatlarında meydana gelen bazı değişiklikleri okuyoruz. Biraz ağır ilerlemesine rağmen güzel bir kitaptı, üstelik tek seferde bitirilebilecek kadar ince bir kitap olduğu için okumaya değer olduğunu düşünüyorum
