Rafta bir National Geographic vardı.
O derginin kapağına -bir kara delik resmine- bakarken, aslında kendine baktığını fark etti. Bir kara deliğe. Can çekişen, kendi içine çöken bir yıldıza.
Çok kısa, süslemeden bir baba olarak empati yaparak bu kitapla ilgili bir inceleme yapma ihtiyacı hissettim.
Kitabın akıcılığı içeriği üslubu falan oldukça iyi, konusu zaten çoğumuzun izlediği Brat Pitt'in başrol oynadığı TRUVA filmi.
Altını çizerek söylüyorum kitabın ilk 160 sayfası Akhilleusun savaşa gitmeden önceki hayatını anlatıyor. Ve ortalama 160 sayfa süren bu bölüm tamamen gey'liğe özendirilecek şekilde yazılmış. Dolayısıyla ergenliğe yeni adım atmış erkek bireylerin bu kitabı okurken eşcinsel eğilimlerinde ciddi manada etki edecek bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Direk şunu da söyleyeyim kimsenin tercihi beni ilgilendirmez. Lakin bir baba olarak ben bu kitabı asla çocuğuma okutmayacağım. Benim önceden okumam gayet isabet oldu. Böylece çocuklarımın benim okumadığım kitapları okuduklarında içeriğini incelemem gerektiğini öğrenmiş oldum.
Herkese iyi okumalar.
Distopya, melankoli ve acılı adana sever biri olarak nasıl bugüne kadar okumadım diye hayret ettiğim bir kitap. Kitapların yasaklandığı, itfaiyecilerin görevinin kitap yakmak olduğu, insanların neredeyse hiç düşünmediği; mutlu olalım derken vurdumduymaz, umursamaz, duyarsız olduğu bir geleceği anlatan kitabımızın edebi dili oldukça sağlam. Bunun yanı sıra bence kurgusal problemleri var. Yazarın çizdiği distopik hayatı kafamda tam anlamıyla canlandıramadım eksik kalan yanları kesinlikle var. Fakat türünün ilk örneklerinden olduğu düşünülürse bence yeterli. Başka bir sıkıntı da yazarın anlattığı bazı olayları uzattıkça uzatıp insanı bayıltırken bazı olayları fazla hızlı noktalamasıydı. Yine de yazarın kitabı, umut tohumu ekerek bitirmesi hoştu. Okunur mu? Okunur.
Zaman yolculuğu konusunda yazılmış ilk eserlerden biri ve oldukça başarılı. Kitapta zaman yolcusu olarak nitelenen bilim insanı zamanda yolculuk yaparak m.s. 802700 lü yıllara gidiyor. Yazarın kurduğu ütopya oldukça ilgi çekici. Yazarın hayal gücüne bayıldımm. Bi gecede bitti kitap. Oldukça sürükleyici, dili sade ve akıcı. Olay örgüsünün içine yerleştirdiği felsefi ve sosyolojik çıkarımları zaman zaman beni sıktı. Buna rağmen gayet keyifliydi.
Zaman MakinesiH. G. Wells · Ren Kitap · 201828,7bin okunma
Okuduktan sonra üzerinize zweig melankolisinin çökme garantisi olan, dört farklı hikayeden oluşan dördünün sonu da birbirinden acıklı biten bir kitap. İlk hikaye kitaba adını veren Lyon da Düğün. İdam mahkumu olan iki nişanlı gencin idamlarının arefe gününde mahkumlar arasında düzenledikleri düğünü anlatıyor. Tabi sonunda hepsi kurşuna dizilip idam ediliyor.
İkinci hikaye Leporella. Bu hikayeyi başka bir Zweig kitabında kesinlikle okudum ama hangisi bilmiyorum. Kendini efendisine adayan, insani sıfatları neredeyse kaybolmuş bir hizmetçi hakkında. Yalnız bu hikayede yazarın hizmetçinin fiziksel özelliklerini aşağılayarak, adeta hakaret ederek anlatması beni çok rahatsız etti.
Üçüncü hikaye Kaçak. Zorla savaşa götürülmüş yurdundan çok uzaklarda savaştan kaçmış evine dönmeye çalışan bir kaçağı anlatıyor. Kaçak ülkesine dönmeye çalışırken nehirde boğulup ölüyor.
Son hikaye ve birinin ölümüyle bitmeyen tek hikaye Görünmez Koleksiyon. Asker emeklisi yaşlı bir koleksiyoner dede. Gözleri de kör. Ömrünü adadığı koleksiyonunu kızı ve karısı maddi zorluktan dolayı pul parasına satıp yerine sahtelerini koyuyorlar. Yazık dedenin hiçbir şeyden haberi yok ben ölünce satın bunu zengin olun rahat yaşayın diyor. Yazık bu dedeye çok üzüldüm yaa.
Lyon’da DüğünStefan Zweig · Ren Kitap · 201830,7bin okunma