Havalar her serinlediğinde ya da sonbaharın ortasına geldiğimizde, delirir gibi olurum, aklıma egzantrik ve egzotik fikirler gelir, mesela bir kırlangıca dönüşüp sıcak diyarlara uçmak; ya da bir karıncaya dönüşüp yuvama çekilerek yazın biriktirdiğim yiyecekleri yemek, ya da hayvanat bahçesindekiler gibi bir yılana dönüşmek, hani soğuktan donmasınlar diye ısıtmalı camlı bölmelere konanlardan bir yılana, zavallı insanlarsa soğuktan donmaktalar.
Şimdi anlıyorum ki, üniversiteye gitmenin ve bir eğitim almanın en önemli nedenlerinden biri, tüm hayatınız boyunca doğru olduğuna inandığınız şeylerin doğru olmadığını ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını öğrenmekmiş
Nasıl aldandığımı kimseye söylemedim. Aslında aldatmak isteyen bendim. Zübükler de işte bu duygumuzdan yararlanıp bizi kandırıyor. Daha doğrusu, biz önce kendimizi kandırıp onlar da bizi kandırsınlar diye zorluyoruz. Kendi içimizdeki zübüklükleri biriktirip, birleştirip zorlaya zorlaya zübük yaratıyoruz.
"Halk bilir, halk sezer..." sözünde, dikkat et, halkı bir küçümseme, hiçe sayma, sevmeme var. Yalan, bir büyük yalan içinde uyuşmuşuz. Halk hiçbişey bilmiyor, hiçbişey sezemiyor. Bilse, sezse, bunca yüzyıllardanberi aldatılır, kandırılır mıydı?
-Ben başka memurlara hiç benzemem. Bu vali beni de başkaları gibi bilir de haşlamaya kalkarsa, ben bu herifi çivilerim. İşte benim korkum bu.
Evet, korkunun çeşidi var. Kimi korkudan korkar, kimi yiğitliğinden...
Yaşayanların birçoğu ölümü hak ediyor. Ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir misin? O halde öyle hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez.
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse