Vespasianus'un dönemini al, örneğin. Bugün de olmakta olan her şeyi bulacaksın orada: insanların evlendiklerini, çocuk yetiştirdiklerini, hastalandıklarını, öldüklerini, savaştıklarını, şenlikler yaptıklarını, ticaretle uğraştıklarını, toprağı işlediklerini, dalkavukluk ettiklerini büyüklük tasladıklarını, birbirlerinden kuşkulandıklarını, dolap çevirdiklerini, pusu kurduklarını, başkalarının ölümünü dilediklerini, şimdiki zamandan yakındıklarını, servet biriktirmeyi sevdiklerini, yüksek mevkiler, konsüllük ya da hükümdarlık için yanıp tutuştuklarını... Ama şimdi yaşamları bir hiç, hiçbir yerde yok artık.
Şimdi de Traianus dönemine geçelim. Gene aynı şeyler; o yaşam da söndü şimdi. Tüm öteki dönemlere ve uluslara ait belgeleri gözden geçir, ne çok insanın onca savaştan sonra bir anda ölümün tuzağına düştüğünü, kendini oluşturan ögelere ayrıldığını göreceksin. Ama her şeyden önce, tanıdığın, doğalarına uygun davranmayı ve ona sıkı sıkı tutunarak yalnızca bundan memnunluk duymayı savsaklayarak, boşu boşuna çırpınıp duran kimseleri anımsa.
Burada, her eyleme gösterilen özenin onun değeriyle orantılı olması gerektiğini anımsamalısın; çünkü o zaman, ikincil şeylere hak ettiklerinden daha çok değer vermezsen gönül gücünü yitirmekten kurtulursun.