Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zel

"Burası ne ferah, ne kadar özgür ve sessiz!" -diye düşünüyordu Kovrin patikada yürürken.- "Sanki tüm dünya pusuya yatmış bana bakıyor ve anlaşılmayı bekliyor..."
Reklam
Hayat küçük ve önemsiz olanda gizlidir, yuvasını buralara yapar
İnsan bir süreliğine susmalı ve oluşan sessizlikte başka bir öykü anlatıcısının -bir balık, yusufçuk, sansar veya bambunun, bir kedi, orkide veya çakıltaşının- sesine kulak vermeli.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ağlamak hava gerektirir, ağlamak korkunun uzun, sesli bir nefes verişidir.
Yaşamı da, ölümü de aşmıştım; çünkü artık ne yaşama arzusu duyuyor, ne de ölümden korkuyordum. Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey ummuyordum. Hiçbir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır. Özgürlüğüm onları öfkelendiriyordu. Hâlâ istediğim, hâlâ korktuğum ya da hâlâ özlediğim bir şey kalmış olması hoşlarına giderdi. O zaman beni bir kez daha köleleştirebilirlerdi.
Reklam
Bileklerime kelepçe takıp hapse tıktılar. Cezaevinde, pencereleriyle kapısı hep kapalı duran bir odaya koydular beni. Benden neden bu kadar korktuklarını biliyordum. Çirkin gerçekliklerinin maskesini çekip almış, onların gerçek yüzünü ortaya koymuş tek kadındım. İnsan öldürdüğüm için değil - her gün binlerce insan öldürülüyordu - varlığım onları korkuttuğu için beni ölüme mahkûm etmişlerdi. Yaşadığım sürece güvenlikte olmayacaklarını, onları öldüreceğimi biliyorlardı. Benim yaşamam onların ölmesi, ölümüm onların yaşaması demekti. Onlar yaşamak istiyorlardı. Yaşamak daha çok suç, daha çok yağma, sınırsız çapulculuk demekti onlar için.
Mekân bir şüphedir: Belirtilmesine, işaret edilmesine ihtiyaç duyuyorum: Ona asla sahip olamıyorum, o bana verilmedi, onu fethetmem lazım.
Dünyaya dair ne bilebiliriz? Bakışımız, doğduğumuz andan öldüğümüz ana kadar, ne kadar miktarlık bir mekânı taramış olabilir? Pabuçlarımızın tabanları, Dünya adı verilen gezegenin kaç santimetrekaresine dokunmuş olabilir?
Yer değiştirmeyi, özgürce yer değiştirmeyi, bedelsizce yer değiştirmeyi çok uzun zaman önce alışkanlık edinmemiz gerekirdi. Ama yapmadık: Olduğumuz yerde kaldık, şeyler oldukları gibi kaldılar. Neden orada duruyorlar da başka yerde durmuyorlar, bu neden böyle de başka türlü değil diye sormadık. Sonra, doğal olarak, çok geç oldu, alışkanlıklar yer etti. Olduğumuz yerde olmaktan mutlu olduğumuza inanmaya başladık. Nihayetinde şikayetçi de değildik halimizden.
Reklam
Şehirde insana dair olmayan hiçbir şey yoktur, kendi insanlığımız hariç.
Hiç nasıl düşünülür? Hiçin etrafına istemsiz olarak bir şeyler koymadan hiç nasıl düşünülür, o hiçi içini doldurmaya çalıştığımız bir deliğe, bir pratiğe, bir işleve, bir kadere, bir bakışa, bir ihtiyaca, bir eksikliğe, bir fazlalığa çevirmeden?
... alışılagelmişlik adını verdiğimiz şey belirginlik değil, bulanıklıktır: Bir körlük biçimi, bir uyuşma hali.
Güzellik, alkış olmadan yaşayamaz; hakikat ise kendini alkışlara kapatır.
Zaten hepimiz kendimizi sorduğumuz sorulara göre belirleriz. Tercihlerimiz sorularımızdan gelir...
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.