Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Zafer Gür

Zafer Gür
@Kamuza
8 okur puanı
Ekim 2014 tarihinde katıldı
Doktor Begüm Hanımın oran ağrıyor mu, buran yanıyor mu türünden sorularının hepsini hayır diye yanıtlarken annemin bana neredeyse kınar gözlerle baktığını fark edebiliyordum. Doktor Hanım, "Hmm," diyerek üstümü çıkarttıktan sonra steteskopuyla göğsümü, sırtımı dinledi, parmaklarıyla çıplak vücudumun orasına burasına bastırmaya koyuldu ki bu durumu son derece erotik bulduğumu itiraf etmeliyim. Bir cinsi sapığın çocuk olarak anatomisi. Elle muayenenin ardından, hiç de annemin iddia ettiği gibi can vermek üzere olmadığımı tespit etmiş bulunan seksi, zeki ve otoriter doktorum ağzıma bir derece sokup ateşimi ölçtü. "İlaç falan verdiniz mi çocuğa getirmeden önce?"
Reklam
Orta Asya'da, yazılı kaynaklara göre altıncı yüzyılda Türk adlı bir kavim ortaya çıktı. Çeşitli nedenlerle kavim asırlar sonra dünyaca başka eşi görülmeyen yüzyıllar sürecek bir göçe başlayarak Batı Asya, Orta Doğu, Mezopotamya ve Anadolu topraklarında kademe kademe hüküm sürdü. Türklerin ilerlemeleri Küçük Asya adı verilen Anadolu'nun batısında Roma İmparatorluğuyla karşılaştıklarında durdu. Yüzlerce yıldır Araplar, Slavlar, Hunlar, İranlılar, 'Bulgarlar ve Macarların tıkanıp kaldıkları yerde Türkler de yolun sonuna gelmişlerdi. On beşinci yüzyılın ortasında, 19 yaşındaki bir genç bütün dünyanın kaderini değiştirecek bir olayı gerçekleştirmek üzereydi.
Herhalde bizim kadar çabuk ve sık, ıstakozun kabuk değiştirmesi gibi dil değiştiren bir millet olmamıştır. Neredeyse bir nesil içinde Osmanlıca' dan Öztürkçe'ye, oradan "Anglomanca" diye tabir edeceğim yeni garip dile geçtik. Bu sonuncusu inanılmaz bir hızla gerçekleşti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Atlara, maçlara, kumarhanelere para yatıran veya bir boruda kaç yağmur damlası olduğu üzerine iddiaya giren bir kumarbaz, pek de lehinde olmayan bir olasılığa para yatırmıştır. Poker oynayan profesyonel bir kumarbaz ise, lehinde olan olasılıklara para yatırır. Biri romantik bir hayalperesttir, diğeri ise gerçekçidir.
Sonbaharda, az sayıda cesur ruh, elma toplamak için gizlice ormana süzülür. Ama Çayır'ı görüş alanlarından çıkarmamaya özen gösterirler. Her zaman, herhangi bir belayla karşılaşmaları halinde, koşarak, 12. Mıntıka'nm güvenli ortamına kaçacak kadar yakın mesafede kalırlar. "On İkinci Mıntıka. Güven içinde açlıktan ölebileceğiniz eviniz," diye mırıldanıyorum. Sonra, telaşla omzumun üstünden arkama bakıyorum. Burada, hiçliğin ortasında bile, birilerinin sizi duymasından korkarsınız.
Reklam
Çakırdikeni en pis, en kıraç toprakta biter. Bir toprak ki bembeyaz, peynir gibidir. Ot bitmez, ağaç bitmez, eşek inciri bile bitmez, işte orada çakırdikeni keyifle serile serpile biter, büyür, gelişir. En iyi toprakta bir tek çakırdikenine rast gelinmez. Bunun sebebi, bir kere iyi toprak boş kalmaz, her zaman sürülür ekilir. Bir de, öyle geliyor ki, çakırdikeni iyi toprağı sevmez.
"Karanlık, doğanın örtüsü haline gelmişti. Sessizliğin içinde, böcek çığlıkları bile duyulmuyordu. Irak'ın dağlık kuzey bölgesinin sınırındaydı burası. Çölün sona erdiği topraklarda düzlükler ve yükseltiler birbirine karışmaya başlıyordu, ufuk çizgisindeki dağlık alan, karanlığın içinde ancak bir gölge olarak beliriyordu. Geniş düzlük alanları ara ara tepeler kesiyordu. Zor bir coğrafyaydı; hem toprak, hem de insan olarak. Çok şeylere gebe bir dünyanın manzarasıydı, geleceğin karmaşasını içinde beslediğini belli etmiyordu pek.
İngiltere / Runnimede, 1215 Ocak... Runnimede'de her zamanki gibi yağmur yağıyordu. Kara bulutlar çökmüştü ormanın, şehrin üzerine. Kalenin dışında pek fazla köylü görülmüyordu. Sadece kale içindeki pazarda mallarını satmak için gelmiş birkaç tüccar vardı, hepsi bu. Kendi aralarında konuşuyor ve söyleniyorlardı. Toprak ağası baronlar vergileri gittikçe artırıyordu. Bunun nedeni de Kral'ın sürekli kendilerinden asker ve para talep etmesiydi. Biraz sonra kaleye alınacaklardı ama atlarını dışarıda bırakmaları istenmişti onlardan. Kral, kendi atları dışında başka atların pisliğini kale içinde görmek istemiyordu. Tüccarlardan birisi yüksek sesle bağırdı: "Zaten Baronlar, Kral'ın artık çok olduğunu ve ona gereken dersi vereceklerini söylüyorlar." "İşini bitireceklermiş." "Papa III. Innocent da onları destekliyormuş ama politika gereği Kral'ın yanında gibi görünüyormuş..."
Saat bire çeyrek vardı. Okulun fizik laboratuvarındaki deney masası üzerinde yürütülen uzun ve başarısız deneylerden sonra, gerilim dolu an gelip çatmış, deney lambasının renksiz alevinde zümrüt yeşili, hoş bir ışık belirmişti. Öğretmen, böylece aleve yeşil bir renk verecek kimyasal bileşimi gerçekleştirmiş oluyordu. Başarısını kanıtlayan bir işaretti bu. Dediğim gibi, saat bire çeyrek kala, işte bu anlı şanlı başarı anının tam ortasında...