Küçük hayatların büyük insanları olur ya bence bu kitapta tam olarak bu anlatılıyordu. Adı dahi geçmeyen bir kadının her ayrıntısını hatırladığı o büyük aşkı. Aşk demek belki de onun bu denli ısrarına rağmen bence fazla anlamlı gelir. Kadının unutulmayanı, unutamadığıydı çünkü. Nedeni de bence çok basitti o küçük hayatında, dar ve sınırlı yaşamında bir anda ortaya çıkan aşırı havalı adam daha çocukken ona hiç bilmediği bir dünyayı açmıştı hem de yanı başında. Annesiyle birlikte sıradan bir yaşamın içinde büyürken bir anda tüm ihtişamıyla çıkmıştı. Bir duvarı aşsa o rutin monoton hayatı kaybolacaktı. O yüzden hayallerinde oluşturduğu o mükemmel sevgilisinden hiç ayrılamadı. Ona rağmen...Ondan kendine hediye gördüğü çocuğu, kendisinin hiç sahip olamayacağı yaşamı evine getirmişti. Çünkü O’nun çocuğuydu ve aynı zamanda kendinin, kendini de değerli kıldı böylece. Evinde doğuştan değerli biri vardı o yüzden kendini satmak pahasına havalı kıyafetler, okullar için bu kadar uğraştı... Aslında o çok sevdiği sevgilisinin karakterine erişmişti ama farkında değildi. Kendi de hayatına birçok “bilinmeyen adam” aldı ya da “umursanmayan” ama ne öne vardı ki? Hepimiz biz değersizken değerli olanı istemez miyiz? Keşfedilmeyi, bilinmeyi istemez miyiz? Zor olmalı bize yeni şeyler vadetmeli. Bu belki bir tutkuydu belki de bir saplantı ama yine her şey bence kadının kendindeydi. O kendini “bilinmeyen bir kadın” gördü. Bilenler neye yarar ki mühim olan bilemeyendeydi...