Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kutay Burak Yeşil

Yazar Edmund Wilson'un dediği gibi: "Ölüm gerçekleşmesi kesin olan tek kehanettir." Herkes ölüm cezasına çarptırılmış bir şekilde doğar. Geçirdiğin hiçbir saniyeyi geri alamazsın.
Sayfa 370 - Pegasus Yayınları
Reklam
Atatürk, “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır!” diyor. Anlamalıyız ki Kemalizm’in kitabı ve defteri yok. Bu da demek oluyor ki takip edeceğin kuralları da yok. Kemalizm’in bir tek kuralı var: o da “Aklını kullan!” Maalesef bugün tüm bunlar çok yanlış anlaşılıyor.
Sayfa 107 - Masa Kitap
Tabii biz ülkümüzü 1938’de kaybettik. Atatürk’teki şahsiyet başka kimsede yok… Rahmetli dedem, “Atatürk yalnız adamdı. Atatürk içkiden öldü diyorlar ama hayır, derdinden öldü,” derdi. Atatürk dâhiydi, onun gördüğünü hemen görebilecek çapta adam yoktu etrafında. Nasıl dertli olmasın ki onu anlayabilen bir kişi haricinde kimse yok etrafında: Hasan Âli Yücel. O da çok genç.
Sayfa 102 - Masa Kitap

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Aileler öncelikle çocuğuna bilgili olmanın ve eleştirel düşünmenin faydalarını anlatmalıdır. Çocuklarının bütün sorularına doğru düzgün cevap vermelidir. Onlara, “Sen çocuksun ne anlarsın?” gibi sözleri kat’iyyen telaffuz etmemelidir. Çocuğa büyük muamelesi yapılmalıdır.
Sayfa 85 - Masa Kitap
Şans hazırlıklı zihinleri tercih eder. Başkalarının ne kadar şanslı insanlar olduklarını düşünmeyi bırakıp kendi şansınızı yaratmak için zihninizi hazırlayın.
Sayfa 45 - Masa Kitap
Reklam
İşin özünde bizim milletimiz demokrasiyi de yanlış anlıyor. Geçen gün gazetede okudum; Adana’da bir vatandaş bir gazimizin ayağına basıyor ve gazi ayağıma bastın diye uyarıyor. Adam, “Ne var yani demokrasi geldi!” diyor. İşte bizim milletimizin demokrasi anlayışı budur. Yani demokrasiyi, hödüklüğe serbestlik vermek olarak anlıyorlar. Aslında tabii demokrasi bu değildir, bunun adı ohlokrasidir. Türkiye’de demokrasi hiçbir zaman olmadı, Atatürk’ün dâhi diktatörlüğünden sonra pat diye ohlokrasiye geçtik.
Sayfa 32 - Masa Kitap
Yunan Mezalimi
Yunanlar 15 Mayıs 1919'dan itibaren pek çok savaş suçu işlemiş, çok sayıda sivili öldürmüştür. Ancak bu cürümler 30 Ağustos 1922'den itibaren sistematik bir etnik temizliğe dönüşür. Yunan tümenlerindeki kundaklama konusunda özel donanımlı bölükler, emir ve komuta altında Afyon'dan İzmir'e Eskişehir'den Bandırma'ya kadar yakmadık, yıkmadık bir tek yerleşim bırakmazlar. Sadece kent ve kasabalar değil, köyler bile yerle bir edilir. Uşak, Aydın, Manisa, Balikesir gibi büyük kentler harabeye döner. Menemen, Bergama, Ahmetli, Turgutlu gibi kasabalara giren Türk birlikleri kullanacak sağlam bina bulamazlar. 1. Ordu Komutanı 'Sakallı' Nurettin Paşa ve karargahı 7 Eylül gecesini Turgutlu'da mecburen çadırda geçirirler. Alaşehir ise artık yoktur. Yalnızca Bursa, şehirdeki İngiliz ve Fransız subayların girişimiyle bu yıkımdan kurtulur. Tüm işgal bölgelerindeki etlik hayvanların neredeyse tamamı öldürülür, tarım alanlarının en az üçte biri yakılır. Katledilen sivil Türk sayısı 150.000 olarak tahmin edilecek Yunan yıkımının zirvesi ise Büyük İzmir Yangını olacaktır.
Sayfa 300 - Kronik Kitap
Üzücü bir haber
Mondros Mütarekesi sonrasında Berlin'de buluşan Enver, Talat ve Cemal paşaların bir çabası da Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa'nın başlattığı direnişe destek olmaktır. İngiltere'ye dışarıda verecekleri her zararın Anadolu'dakı direnişi kolaylaştıracağını düşünmektedirler. Cemal Paşa Hindistan'a, Halil Paşa ise İran'a giderek İngilizlere karşı isyan başlatacak, Musta Kemal'in elini rahatlatacaklardır. Ancak olaylar planlandığı gibi gelişmez. Enver Paşa'nın Milli Mücadele'nin akamete uğraması halinde Rusya'da kuracağı bir orduyla Anadolu'ya geçme, savaşı sürdürme düşüncesi ve Müdafaa-i Hukuk hareketinin İttihat Terakki'den uzak durma gayreti, Enver Paşa'yla Ankara'nın arasını açar. Enver Paşa Sakarya Zaferi'nden sonra Anadolu da ikilik çıkarmamak adına kendisine yeni bir yol çizer ve Ruslara karşı Türkistan bağımsızlık hareketine katılmak üzere Buhara’ya gider. 4 Ağustos 1922'de Cegan Tepesi'nde Sovyet birlikleriyle muharebede şehit olur. Bu haber Büyük Taarruz oncesi Mustafa Kemal Paşa'ya ulaştığında üzüntüsünü, "Enver bir güneş gibi doğmuş, bir gurûb ihtişamıyla batmıştır; arasını tarihe bırakalım” sözleriyle ifade edecektir.
Sayfa 268 - Kronik Kitap
Bir Kırılma Noktası: Sakarya
Sakarya Meydan Muharebesi tartışmasız Milli Mucadele'nin en önemli kırılma noktalarındandır. Türk zaferinin etkisiyle ardı ardına imzalanan anlaşma ve protokollerin dışında, bu diplomatik kazanımların getirdiği bir rahatlama da söz konusudur. Özellikle Ankara Anlaşması'yla Türkiye diplomatik ve ekonomik yalnızlaştırma zincinn kırmıştır. Nitekim Ankara Anlaşması'nı takip eden günlerde, özellikle silah ve cephane temini konusunda, Fransız üreticilerle yakın temasın başladığı görülür. İstiklale giden yolda, son hamlesine hazırlanan Türk Ordusu'nun en önemli tedarik kaynaklarından birisi Fransa olacaktır. İlişkilerin bu noktaya gelmesi ve “vatanı için yokluk içinde dövüşen Türk” imgesi, Berthe Gaulis gibi yazarların da etkisiyle, Fransız kamuoyunda büyük sempati yaratmıştır. 29 Haziran 1921 tarihli Le Figaro; "Türkler tüm sektörlerde düşmanı püskürttü” başlığını atar. İtalyanların çekilmesi ve Ankara Anlaşması'yla Türk Karadeniz'e hapsolmaktan kurtulmuştur. Antalya ve Mersin limanları da kullanılmaya başlar. Esir takası konusunda Ankara'yla masaya oturmak zorunda kalan İngilizler ise sonunda TBMM Hükümeti'ni resmen tanımışlardır.
Sayfa 218 - Kronik Kitap
Reis Paşa'ya Suikast
İngilizler Millî Mücadele'nin önünü kesebilmek için olası her yolu denemiş ancak hiçbir sonuç alamamışlardır. Aksine Ankara'daki direniş giderek büyümüş, İstanbul'u da tehdit eder hâle gelmiştir. Yaşadıkları bu hayal kırıklığının ise onlara göre bir tek sebebi vardır: Mustafa Kemal! Londra'nın onu ortadan kaldırmak için de bazı girişimleri olur. Bunlar arasinda en dikkat çekici olanı Mustafa Saghir olayıdır. Mustafa Saghir İngilizlerin çocuk yaşlarda devşirerek özel olarak yetiştirdikleri bir Hindistan Müslümanıdır. Daha önce Afgan Kralı'na suikast yapmış olan bu ajan Ingiltere'den özel olarak bir savaş gemisiyle getirilir. Bir süre İstanbul'da kalır ve burada “Hint Hilafet Komitesi Temsilcisi” kılığında Türk direniş gruplarıyla temas kurar. Güven sağladıktan sonra Ankara'ya gelir. Ancak burada yazışmalarından şüphelenen istihbarat görevlileri Saghir'in mektuplarında görünmez mürekkeple yazdıklarını deşifre ederler. Suçunu ve maksadını itiraf eden Mustafa Saghir Sir Rumbold'un tüm çabalarına rağmen, 24 Mayıs 1921 sabahı Ankara'da idam edilir.
Sayfa 162 - Kronik Kitap
Reklam
* Birinci Dünya Savaşı'nın fiilen sona erdiğini varsayan İngilizler 800.000'den fazla can kaybettikleri bu kanlı süreçten derhal çıkmak, savaş ekonomisini sonlandırmak istemektedirler. O sırada silah altında bulunan bir milyona yakın askeri, kademeli olarak terhis etmek bu geçişin en önemli ayağıdır. Bu nedenle, stratejileri işgal ettikleri topraklarda kukla yönetimler kurmak ve mümkün olan en sayıda askerî personelle etkin sömürü düzenleri oluşturmak üzerine kuruludur. Devlet-i Aliyye'den ele geçirdikleri coğrafyada asıl önem verdikleri bölge sahip olduğu büyük fosil yakıt rezervleri nedeniyle Musul ve Irak'tır. Birleşik Krallık da bu kazanımını korumak amacıyla asıl askerî birikimini bu bölgede yapmıştır. Anadolu ve hatta İstanbul ise öncelik sıralamasında bunların gerisinde kaldığı için bu coğrafyada fazla kuvvet bulundurmak yerine Müslümanlar üzerinde büyük nüfuzu olduğunu düşündükleri Halife Padişah Vahdettin ve onun hükümetlerinden yararlanmayı planlamışlardır Ferman ve fetvalar yolu ile hükümetin mülki amirleri aracılığıyla otoritelerini tesis edeceklerdir.
Sayfa 40 - Kronik Kitap
Mustafa Kemal Paşa'dan ilk Uyarı
İngilizler Musul petrol havzasının lojistik bağlantılarını birer birer işgal ederken, 3 Kasım 1918 günü bu kez Fransızlar müttefiklerinden hızlı davranarak İskenderun Limanı'na asker çıkarmaya yeltenirler. Mustafa Kemal Paşa ateş açarak şehri savunacaklarını bildirince Fransızlar gemilerinde kalmayı tercih ederler. O sırada farkında olmasalar da bu meydan okuma Mustafa Kemal Paşa'nın işgalcilere ilk uyarısıdır. Krizin büyüyeceğini anlayan Ahmet İzzet Paşa 10 Kasım günü Yıldırım Orduları Grubu'nu lağvederek komutanını da İstanbul'a geri çağırır. Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a ulaştığı gün Devlet-i Alıyye'nin 465 yıllık payitahtına daha önce görülmedik bir karanlık çökmüştür. 13 Kasım 1918 günü, İtilaf Devletlerinin 61 parça harp gemisinden oluşan donanması İstanbul Boğazı'na girmiş ve Sarayburnu'ndan itibaren şehrin karşısına demirlemişlerdir. Akşam saatlerine kadar gelenlerle birlikte işgalcilerin İstanbul'daki savaş gemisi sayısı 73’ü bulmuştur. Mustafa Kemal Paşa'nın Kartal gambotuyla o gemilerin arasından geçerek Sirkeci'ye doğru giderken söyleyeceği sözler, Millî Mücadele'nin parolası olacaktır: “Geldikleri gibi giderler!”
Sayfa 22 - Kronik Kitap
İşgalcilerin Hedef ve Stratejileri
 19.yüzyıl başından itibaren Britanya İmparatorluğu açısından vazgeçilmez olan hedef, ağır sanayiini ayakta tutacak fosil yakıt yataklarını ele geçirmek olmuştur. Neredeyse bütün denizaşırı hamlelerini bu amaçla yapan, Dünya Savaşı'na da hem elindekileri korumak hem de daha fazlasına (Irak ve Azerbaycan petrolleri) sahip olmak için giren İngilizlerin öncelikli hedefi Musul ve çevresindeki petrol yataklarını elde etmektir. Ancak bu tek başına yetmez. Anadolu'dan güneye giden demiryolu hatları da stratejik öneme sahiptir. Savaş sonunda ulaştıkları bu hedeflerini korumak için Güneydoğu Anadolu'yu da tampon bölge olarak elde tutma düşüncesindedirler. Rusya'da Çarlık yanlılarıyla Bolşevikler arasında süren iç savaşta müttefiklerini desteklemek açısından İstanbul ve boğazları da elde tutmak istemektedirler. O sırada Fransızlar Sykes Picot Mutabakatıyla “bizim” dedikleri Kuzey Suriye- Antep/Kilis/İskenderun bölgesini de İngilizlere kaptırmanın şaşkınlığındadır. İtalyanlar ise henüz sessiz, kendilerine verilen "İzmir" sözünün tutulmasını beklemektedir. Pasta paylaşımı işgalcilerin en büyük sorunu olacaktır.
Sayfa 18 - Kronik Kitap
Yine anladım ki, bunu hep söylüyorum, hakikaten bir zerreden, bir kum tanesinden bütün bir evreni tarif edebilirmişim. Çünkü zerre, bütünün hafızasını taşıyor. Daha doğrusu, bütünün özelliklerinin benzeri, mikro düzeyde dahi olsa o zerrede duruyor.
Sayfa 18 - Kronik Kitap
Tarihçinin Görevi Nedir?
Tarihçinin görevi geçmişi sevmek ya da kendisini geçmişten kurtarmak değil, bugünü anlamanın anahtarı olarak onun üstünde çalışmak ve anlamaktır.
Sayfa 78 - İletişim Yayınları
1.667 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.