Hayattan aldığımız her zevki ona muadil bir ıstırapla ödediğimizi bildiğim için, hiç bir şeyden yüzde yüz saadet ümit etmiyor ve yüzde yüz felâketten korkmuyordum.
İçinde yalnız yaşanan odaların sessizliği ne kadar derindir ve ne kadar korkunç! Bu yalnız vücudun değil, ruhun etrafını da çeviren bir sükûttur ve mobilyalardan biri çıtırdayacak olsa, insan iliklerine kadar titrer; çünkü bu ıssız odada hiç bir gürültü memul değildir.
Öğrenmek arzusuna ne oldu diye de merak ediyor,
kayboldu bu, yürek de kayboldu, kafa da kayboldu, hiç kimse hiçbir şey duyumsamıyor, hiçbir şey sormuyor, hiçbir şey aramıyor, hiçbir şey demiyor, hiçbir şey işitmiyor, varolan yalnızca sessizlik.
Ama
yürek yerinde değil artık, iştahı da kalmamış hiç. İşte bu etme
bulma dünyasında bitip tükenmiş, ne yarın için umut, ne bugün
için avuntu veren, eşine rastlanmaz eski geçmişim yanı başımda beliriyor zenginliklerimin arasında.
Evet, geçmişim kapı dışarı etti beni, kapılar arkamdan
çarpıldı, ya da ben kaçtım oradan tünel kazarak, gün ve gecelerle dolu bir düşte bir an özgür kalıp aylaklık etmek amacıyla, mevsimler boyu devinebilmeyi düşleyerek, son mevsime ulaşmayı düşleyerek, canlılar gibi, ta ki burada, kendimi belleksiz bulana kadar. O zamandan bu yana düşlemler yalnızca, bir de bir öykü umudu kendim için, bir gün, bir yerlerden gelmişim de dönecekmişim oraya ya da dönmeyecekmişim, böyle bir şey işte, ya da kırılıyor umudum.
...varolmuyordum ben, istemiyordu, bir yaşam değildi bu, kuşkusuz varolmuyordum, o da varolmuyordu, kuşkusuz bir yaşam
değildi bu, şimdi var bir yaşamı, yitirsin onu, huzura kavuşmak istiyorsa, biraz talihi varsa.
Nereye giderdim, gidebilseydim eğer, kim olurdum, varolabilseydim eğer, ne derdim, bir sesim olsaydı eğer, kim konuşuyor böyle, ben olduğumu söyleyerek. Yanıt verin yalnızca, biri
yanıt versin yalnızca.