Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Necmettin Toyoğlu

“Burjuvazi tarihte son derece devrimci bir rol oynamıştır. Burjuvazi, iktidara geldiği her yerde bütün feodal, ataerkil, kırsal cennet fantezilerine hitap eden ilişkileri kırıp ge­çirdi. İnsanları doğal amirlerine bağlayan envai çeşit feodal bağları açmaksızın koparttı, insanla insan arasında çıplak çıkardan, duygusuz “peşin ödemeden” gayrı bir bağ da bı­rakmadı geriye. Dindarâne cezbeyi, şövalyece tutkuyu, darkafalı orta sınıf hüznünü, bencil hesapçılığın buz gibi so­ğuk suyunda boğuverdi. Kişisel onuru değişim değerine çevirerek feshetti, kâğıda geçerek kazanıma dönüşmüş sayı­sız özgürlüğün yerine vicdansız bir ticaret özgürlüğünü geçirdi. Sözün kısası, dinsel ve politik illüzyonlarla perdelenmiş sömürünün yerine açık, utanmaz, doğrudan,kuru sö­mürüyü koydu.”
Reklam
“Özel mülkiyeti ilga edeceğiz diye infiale kapılıyorsunuz.Ama halihazırda özel mülkiyet sizin toplumunuzun onda dokuzu için mülga durumda, tam da ancak onda dokuz için hiç var olmaması sayesinde var olabiliyor. Yani siz, toplumun muazzam bir çoğunluğunun mülksüzlüğünü zorunlu koşul olarak varsayan bir mülkiyeti ortadan kaldırmak istemekle itham ediyorsunuz bizi.”
Burjuvazi şimdiye kadar sofuca bir mahcubiyetle bakılan ve saygıdeğer faaliyetlerin tümünü görünüşlerindeki kutsiyetinden soyundurmuştur. Hekimi, hukukçuyu, rahibi, şairi, bilimadamını kendi ücretli işçilerine dönüştürmüştür

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çoğu modernist romancı kendini, önceden tabulaştırılmış meseleler ile modası geçmiş gelenek ve alışkanlıkları ıslah edecek yeni sanat stratejilerinin yolunu açan avangard sınıfına dahil etmektedir.
“Modemist polisiye öykücüler cinayetin nedenlerinden çok kim tarafından işlendiği sorusuna eğilse de, daha eski polisiye öykülerin (Sherlock Holmes'ün derli toplu sonuçlandırıcı açıklamalarındaki gibi) kaçınılmaz şekilde katile giden açık seçik bir neden-sonuç silsilesine dayalı geleneksel olay örgüsünü alaşağı etmekten geri durmamıştır.”
Reklam
“…İslamcı düşünce ya da İslamcılık düşüncesi Türkiye nin iki yüzyildir süren içsel (kendi içinde yaşadığı) gerilimi olarak düşünülebilir. Nitekim iki yüzyıldır gündemdeki yerini korumasayla bunu kantlamaktadır. “
“Türk Düşüncesinde Bir Nevabit: İsmet Özel' in Ontolojisi ve İslamcılığı” isimli bu kitap da en temelde, Türkiye' nin dünyayı kavrayışı ile alakalı bir kitaptır.
… … kişi tutarlı kalacaksa, bu düşünceleriyle kendi hareket noktasını da terk etmek zorundadır: Aşkın olana ilişkin bilginin olanaksız olduğunu, buna ilişkin oldu­ğunu sandığı bilginin de bir önyargı olduğunu kabul etmek zorundadır. Bu durumda sorun, aşkın bilginin nasıl olanaklı olduğu değil, bilgiye aşkın bir başarı yükleyen önyargının nasıl açıklanacağıdır: Bu tam da Hume'ıın yoludur.
Söz­ de akıl yürütme şöyledir: Bilgiyi sorgulayan bilgi kuramı na­sıl başlayabilir, zira başlangıç noktası olarak alınacak her bil­gi, bilgi olarak, diğerleriyle birlikte sorgulanmaktadır; bilgi kuramına göre her tür bilgi bir bilmece ise, bilgi kuramının kendisiyle başladığı ilk bilgi de öyledir; ben, bu sözde akıl yürütmenin, doğal olarak, bir sahte akıl yürütme olduğunu söylüyorum. Sahtelik konuşmanın belirsiz genelliğinden kay­naklanıyor. "Sorgulanan" genel olarak bilgidir, [ama] bu, (bi­zi saçmalığa götürecek olan) bilginin varlığının yadsındığı anlamma gelmez; bilgi belli bir sorunu içinde taşır: Bilginin kendisine yüklenen nesneye ulaşma işini nasıl başarabildiği [sorununu].
Freud, psikotik fantezi­nin kökenini bedenin derinliklerinde ararken, Viyana'dan elli mil uzakta doğan ve bir süre bu şehirde yaşayan genç Hitler, bu psikotik fantezileri faşizmle harmanlayacaktı. Freud'dan sonra cinsellikten, gerçekten söz edilebilir hale gelinmiş ve orta sınıf bu fırsatı geçmişten öç alırcasına de­ğerlendirmişti. Psikanaliz, çözüm önerdiği problemin bir parçası olmuş, tedavi etmeye uğraştığı psişeyi iyice alevlen­ dirmişti.
Reklam
Wittgenstein başını ciddi bir edayla salladı. "Hayır, Rus­sell, işte burada yanılıyorsun. Soyut bilgi masum değildir. Zehirdir: Karanlık, şiddet dolu, acımasızdır. Hayattan kopuk olmakla kalmaz; hayatı terörize eder, kanla canla beslenir."
Üniversite hayatı, herkesin teorik tartışmalarla sarhoş olup polemikten başının döndüğü, sonu gelmez birer parti gi­biydi.
Monarşik yönetimin en büyük sırrı ve tüm çıkarı, insanları aldatmakta ve onları dizginlemesi gereken korkuya din maskesi takmakta yatar. Onlar böylece, sanki kurtuluşları için savaşıyormuşçasına, köleleşmek için savaşırlar. Tek bir adam kibirlenebilsin diye kanlarını ve canlarını vermeyi bir utanç değil de, en büyük onur sayarlar. Ama, tersine, özgür bir devlette, bundan daha uğursuz bir şey ne hayal edilebilir, ne de denenebilir.